Mehmet Altan yazdı: Henry Kissinger biliyor, Türkiye bilmiyor

Henry Kissinger, Turgut Özal

Mehmet Altan*

12 Eylül askerî yönetimi, Türkiye'nin siyasal yaşamını şekillendirirken, siyasetin felsefesini, isimlerini, kurumlarını radikal bir biçimde değiştirip yeniden yapılandırmayı hedefledi.

Hedefine ulaştı da.

40 yıldır da o deli gömleğini yırtmadığımız için bugünde sivil vesayet cenderesi altında boğuluyoruz. 

Nefessiz kaldığımız mevcut ortama altlık oluşturan 12 Eylül rejim sarmalını birkaç hafta önceki "form-reform-deform" başlıklı yazıda anlatmıştım. 

***

Yeniden o günlere dönebiliriz…

16 Ekim 1981 tarih ve 2533 sayılı "Siyasi Partilerin Feshine Dair Kanun" ile bütün partiler feshedildi.

7 Kasım 1982'de yapılan referandumda yüzde 91,37 evet oyuyla kabul edilen 1982 Anayasası'nın geçici 4. Maddesiyle, 12 Eylül 1980 öncesi dönemin siyasetçilerine 5 ve 10 yıl süreyle yasaklar getirildi.

***

1982 Anayasası ile Cumhuriyet Senatosu kaldırıldı, TBMM üye sayısı da 400 olarak belirlendi. Yeni Anayasa, seçimlerin, serbest, eşit, gizli, tek dereceli, genel oy, açık sayım ve denetim altında, beş yılda bir yapılmasını hükme bağladı.

***

12 Eylül darbesiyle yasaklanan siyasî faaliyetler, Anayasa'nın kabul edilmesinin ardından Danışma Meclisi (DM) ve Millî Güvenlik Kurulu'nun (MGK) onayından geçen Siyasi Partiler Kanunu'nun 24 Nisan 1983'te yürürlüğe girmesiyle kademeli olarak serbest bırakıldı. 

Yasanın geçici hükümlerine göre, 

—İlk genel seçim sonucu Yüksek Seçim Kurulu'nca (YSK) ilan edilinceye kadar geçen süre içinde kurulacak partilerin kurucu listeleri MGK'nin onayından geçecekti. 

—Yeni kurulacak partiler ancak MGK'nin onayından geçmiş en az 30 kurucu üye bulunması koşuluyla seçimlere katılabileceklerdi.

—Yeni partiler 12 Eylül darbesine karşı beyan ve davranışta bulunamayacaklardı.

Askerî darbenin yaptığı siyasi partiler yasası kırk yıl sonra bugünde yürürlükte. 

Böyle bir demokrasi gördünüz mü? 

Demokratik bir ülkede siyasî parti yasasına gerek var mı, bu da ayrı bir tartışma konusu.

Örneğin, Fransa'da siyasî parti yasası yoktur.

***

Siyasî Partiler Kanunu'nu, Haziran 1983'te MGK'nin onayından geçen Seçim Kanunu izledi. 

—MGK, siyasî parti kurucuları listesini olduğu gibi milletvekili adayları listesini de inceleyebilecek, uygun bulmadıklarını veto edebilecekti. 

—Seçim kanununda, 1980 öncesi koalisyonlara duyulan husûmetin bir sonucu olarak, ülke ve seçim çevresinde baraj uygulaması getirildi.

12 Eylül seçim yasası da bugün yürürlükte…

***

Yasal düzenlemeler merkez sağ ve merkez solda iki siyasî partinin oluşmasına izin verecek biçimde yapıldı. Merkez sağ parti için öngörülen başkan adayı Başbakan Bülend Ulusu idi. Ancak Ulusu, Süleyman Demirel'den beklediği desteği alamadı.

***

—Ulusu'nun temasları bir sonuç vermeyince, yeni bir ad arandı ve 16 Mayıs 1983'te emekli Orgeneral Turgut Sunalp başkanlığında Milliyetçi Demokrasi Partisi (MDP) kuruldu. "12 Eylül'ün ruh ve felsefesinin devamı" olduğunu açıklayan MDP'nin kurucuları arasında çok sayıda emekli general ve DM üyesi vardı. 

—İkinci ve MGK tarafından öngörülmeyen bir parti kurma girişimi de, 1982'de Bülend Ulusu hükûmetinden ayrılmış olan Turgut Özal'dan geldi. Özal'ın kurduğu Anavatan Partisi (ANAP), 24 Ocak Kararları'yla başlayan liberalleşme ve ekonomik istikrar programının sürdürülmesi için iktidar talebinde bulunuyordu. Eski partilerden hiçbirinin devamı olmadığını ama hepsini içinde barındırdığını, dört eğilimi birleştirdiğini iddia eden ANAP kadrosu ağırlıklı olarak bürokratlar ve bankacılardan oluşuyordu. 

Bülent Ecevit'in siyasî yasaklı olması nedeniyle bir liderlik bunalımının baş gösterdiği merkez solda kurulan ilk parti, Halkçı Parti (HP), genel başkanı da Necdet Calp oldu.

—MGK'nin öngörüsü dışında kurulan ve asıl Cumhuriyet Halk Partisi kadrolarını bünyesinde bulunduran Sosyal Demokrasi Partisi (SODEP) ise 6 Haziran 1983'te kuruldu. 

İsmet İnönü'nün oğlu Erdal İnönü önceleri isteksiz davranmasına rağmen daha sonra partinin başkanlığını kabul etti.

—MGK'nin öngörüsü dışında kurulan partilerden biri, kuruluşunu Süleyman Demirel'in yönlendirdiği Büyük Türkiye Partisi (BTP) idi. 

Emekli Orgeneral Ali Fethi Esener başkanlığındaki BTP, Adalet Partisi (AP) kadrolarından oluşuyordu. Kenan Evren'in çok sert eleştirilerine hedef olan BTP, eski bir partinin ardılı olduğu gerekçesiyle kapatıldı. Bu partinin kurucuları da siyasî yasaklılar listesine alındı. Aynı kararla 2'si BTP'li (Hüsamettin Cindoruk ve Mehmet Gölhan), aralarında Süleyman Demirel ve İhsan Sabri Çağlayangil'in de olduğu 7 eski AP'li ile Deniz Baykal ve arkadaşlarının dahil olduğu 7 eski Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) üyesi Çanakkale, Zincirbozan'da bir süre gözetim altına alındı. 

—Bir süre sonra Yıldırım Avcı başkanlığında ve kamuoyunda yine eski AP'nin ardılı olarak bilinen Doğru Yol Partisi (DYP) kuruldu. DYP 20 gün gibi kısa bir sürede 67 ilde ve 427 ilçede örgütlendi, kuruluş dilekçesi de 24 Haziran tarihinde İçişleri Bakanlığı'na verildi.

—7 Temmuz 1983'te Mehmet Pamak başkanlığında kurulan Muhafazakâr Parti yeni Milliyetçi Hareket Partisi'nin (MHP) çekirdeğini oluşturdu. 

—Eski Millî Selamet Partililer ise 18 Temmuz 1983'te Refah Partisi'ni kurdular.

***

MGK yeni kurulan partilerin kurucu üye listelerini incelemeye aldı. MGK'nın kararıyla 24 Ağustos 1983 tarihine kadar kurucu üye sayısı 30'u bulamayan partiler 6 Kasım'daki seçimlere katılamadı. 

En çok vetoyu SODEP ve DYP kurucu listeleri gördü. Bu yüzden iki parti de 30 kurucu üye sayısını tamamlayamadıklarından seçimlere katılamadı. Refah Partisi ile Muhafazakâr Parti de MGK'nın kurucularını sürekli veto etmesi nedeniyle seçim dışı kaldı.

Darbe siyaseti belirlemiş oldu.

***

MGK'nın veto barajını aşıp 30 kurucu üye şartını yerine getirebilen MDP, HP ve ANAP, 6 Kasım 1983 genel seçimlerine katılma hakkını elde etti.

1983 Türkiye genel seçimleri, 12 Eylül darbesinin ardından yapılan ilk genel seçimdi.

Seçimlere katılacak üç parti, aday listelerini 4 Eylül tarihinde YSK'ya verdiler. 

Ancak MGK toplam 1683 milletvekili adayından 672'sini veto etti.

12 Eylül hoşlanmadığı aktörleri de bu aşamada temizlemiş oldu…

***

6 Kasım 1983 tarihindeki seçimle TBMM 17. dönem milletvekilleri seçildi.

Turgut Özal liderliğinde kurulan Anavatan Partisi, 400 kişiden oluşan Türkiye Büyük Millet Meclisinde 211 milletvekili çıkartarak tek başına iktidar, Özal da Başbakan oldu.

HP oyların yüzde 30,46'sıyla 117 milletvekilliği elde etti. Seçimlerin favorisi gösterilen MDP ise oyların yüzde 23,27'siyle ancak 71 milletvekili çıkarabildi.

Turgut Özal, 20 Kasım'da Cumhurbaşkanı Kenan Evren tarafından hükûmeti kurmakla görevlendirildi. 24 Kasım 1983'te toplanan TBMM'de Başkanlık Divanı'nın oluşmasıyla MGK'nin görevi hukuken sona erdi. 13 Aralık'ta Özal başbakanlığında ANAP hükûmeti kuruldu.

***

Ancak… 

12 Eylül 1980'de bütün Türkiye'de ilan edilen sıkıyönetim, araya genel seçimlerin yapılması ve Özal'ın Başbakan seçilmesine rağmen 19 Temmuz 1987'e kadar kaldırılmadığından, askerler ülke yönetiminde fiilen söz sahibi oldu. 

Daha sonra da 12 Eylül rejimi zaten bunu kendiliğinden sağladı.

***

Geçen hafta da sözünü ettiğim Yalçın Doğan son kitabı Sussam Susulmaz Yazmasam Olmaz'da, bu süreçle ilgili çok önemli ve tarihsel bir tanıklıktan söz ediyor: 

Aklıma Salzburg'da katıldığım bir seminer geldi. 

1982 Nisan ayında, bölgesel politikaların ele alındığı seminerde Amerikan Dışişleri Bakanı Kissinger da vardı. 

Nisan 82, yeni anayasanın daha ne adı var ne sanı. 

Kissinger konuşmasında Ortadoğu ve Balkanlar'ı ele alıyordu, sözü Türkiye'ye getirdi:

"Türkiye'de demokrasiye geçilecek ancak, bu vesayet altında bir demokrasi olacak. 

Muhtemelen askeri yönetim öncesinde politikada gördüğümüz önde gelen kişiler belli bir süre politikadan uzak durmak zorunda kalacak, tahmin ediyorum ki, vesayet süresi yedi yıl dolayında kalacak."

Bu sözleri acele not ettim ve altını kırmızı kalemle çizdim. 

Kissinger çok önemli bir bilgi veriyordu ancak bunu kendime saklamak zorundaydım, yasaktı bunları yazmak. 

Amerika'nın eski Dışişleri Bakanı nereden biliyordu siyasi yasak geleceğini?.. 

Üstelik altı ay önceden!.. 

"Anayasanın geçici maddelerinin" nerede, kimler tarafından ya da kimlere danışılarak yazıldığına ışık tutan, tarihe kalması gereken çok önemli bir bilgiydi.

P24'te yayımlanmıştır.