Mehmet Altan*
1980 ila 1990 arasında ve sonrasında medyada en fazla tartışılan konulardan biri de magazinselleşmedir. Yazılı ve görsel medyadaki magazinleşme çok sayıda akademik çalışmanın da konusu olmuştur. Bu konuya çok kısa olarak daha önce değinmiştik:
"Bu dönemin bir başka sonucu da normal gazete fiyatının üçte birine piyasaya sürülen yeni bir gazete kategorisinin doğması oldu. Tan, Bulvar, Bugün, Gazete, Meydan gibi gazeteler bu türdendi.
Arabesk bir magazin, seksî kadın resimleri, boyalı bir görüntü ortak özellikleriydi.
Satışı artırarak reklam ve ilan alma yarışı gazetecilik mesleğini daha nitelikli, yorumları daha derinlikli kılmak yerine, genel bir hafiflemeye, nitelik kaybına neden oldu."
Bütün yorumlarla akademik çalışmalarda neredeyse aynı argüman ve benzer kaynaklara dayanan ağır bir eleştiri var.
Bunları şöyle özetlemek mümkün:
1- "12 Eylül askerî darbesinin Türk medyasında yaptığı en önemli tahribatlardan bir diğeri de magazinleşme olgusudur."
2- "Bu yıllarda medya, topluma karşı olan görev ve sorumluluklarını bir tarafa bırakmış, liberal pazar ekonomisinin gereklerine uygun biçimde sadece satış rakamlarına yoğunlaşan sıradan bir ticari kuruluş gibi hareket etmeye başlamıştır."
4- "Fikir gazeteciliği önemini yitirmiş, kitle gazeteciliği anlayışı ön plana çıkmış, gazetelerde haber merkezlerinin yanı sıra reklam ve pazarlama birimleri de yönetimde ağırlıklarını hissettirir hâle gelmişlerdir."
5- "12 Eylül’ün basını büyük sermayeye devredecek ortamı yaratma girişiminin bir parçası olarak; toplumun depolitize edilmesinin ardından Özal’ın iktidara gelmesiyle devlet basın ilişkilerinde yeni bir uygulama dönemi başlamıştır."
7- "1980 öncesi fikir ve kitle gazeteciliğinde görülen gelişme eğilimi, 80 sonrasında basın üzerindeki artan baskılar nedeniyle yerini magazin ya da bulvar gazeteciliğine terk etmek durumunda kalmıştır."
Görülüyor ki ağır bir devlet denetiminden piyasa koşullarına geçmeye çalışmanın getirdiği travma, kendini magazinleşme konusunda da gösteriyor.
Dünyadaki teknolojik ve sosyo-ekonomik değişimlerin o dönemde hızlanması ve bunun Türkiye’ye yansımaları söz konusudur. O yıllar, sanayi sonrası dönemin sancılı değişiminin daha belirginleştiği ve bunun sosyal yapı üzerinde daha çok hissedildiği yeni bir dönemdir. Yığınların ve bireyin daha öne çıktığı, onların taleplerinin de devreye girdiği yeni bir evredir. Magazinleşme de bu gelişmenin doğal bir sonucu olmuştur.
Devlet aygıtı etrafında mevzilenmiş olan okumuş yazmışların aparatı hâlindeki basın, ekonomik değişim nedeniyle gazete okuma alışkanlığı olmayan kitlelere yönelince doğal olarak nitelik kaybetmiş ama daha yığınsal hâle gelmiştir.
Magazinsel habercilik, kaçınılmaz olarak olayları herkes için tüketilmesi kolay, basit ve yüzeysel hâle getirir. Kitleselleşme doğal olarak bunu zorlamıştır.
Magazinselleşme eleştirilerinde değişen toplum ve talepleri göz ardı edilmiş, siyaset esas unsur olarak ele alınmış gibi gözüküyor. Halbuki nihayetinde bir arz-talep söz konusu ise yayınların da toplumun taleplerine göre oluşması kaçınılmazdır.
Ama magazinleşme eleştirilerinde, toplum çok daha nitelikli bir talep içindeyken, bunun tersi yapılıyormuş gibi bir ön kabul söz konusudur. Eleştirilerde, sanki toplumun okumuş yazmış kesimi, toplumun bütününü temsil ediyormuş gibi değerlendirilmiştir. Ama karşımıza çıkan gerçek, okumuş yazmış kesimin fikir gazetelerini yaşatıp yaygınlaştıracak bir varlık gösterememiş olmasıdır. Bence, magazinselleşmeyi eleştirinin odak noktası yapmak yerine bu değişimin köklerini araştırmak, bize bu toplumun gerçeğini daha aydınlık gösterebilirdi.
Entelektüel düzeyini (bence yöneticilerin bilinçli tercihiyle) geliştirmesine izin verilmeyen kalabalık kitlelerin eğlenme, gülme, yaşama daha geniş bir mecrada dokunma talepleri de göz ardı edilmektedir bu eleştirilerde. Onların talepleri hatta varlıkları neredeyse göz ardı edilmiştir.
Halbuki kitleler ile basın arasındaki kopukluğu magazin önemli ölçüde gidermekte, yaşamı daha geniş bir mecrada kapsamaktadır. Magazinselleşmeyi değerlendirirken en azından meselenin bu yanına da bakmak gerekir diye düşünüyorum.
1980’ler sonrası medyadaki köklü değişim, alışıla gelmiş gelenekleri yıkmış ve birçok farklılık yanında magazinselleşmeyi de beraberinde getirmiştir.
Ancak magazinselleşme, yaşanan bu değişim ışığında incelenme yerine tepkisel bir yaklaşımla değerlendirilmiş görünmektedir.
Tabii, o günlerde magazinselleşme tartışılırken her şeye rağmen yaşayan bir medya söz konusuydu.
Şimdinin "yaşayan ölülerden" oluşmuş basınıyla kıyaslanmayacak kadar canlıydı.
Bugün, ne yazık ki o günkü tartışmalar bile lüks kalıyor.
P24'te yayımlanmıştır.