Ruşen Çakır(Vatan/07.02.2012) Pazar günü yayınlanan Mehmet Altan söyleşimiz tahminlerimin ötesinde bir ilgi gördü. Bu ilginin nedenlerini sorgulamanın son derece yararlı olacağı kanısında olduğum için Altan’ın başına gelenler, Altan’ın söyledikleri ve kendisine yönelik tepkiler hakkında görüşlerimi ifade etmek istiyorum. Öncelikle şu hususun altını çizmek şart: Altan’ın Star Gazetesi ile arasında geçenler normal şartlarda bizleri pek ilgilendirmez, ancak onun askeri dönemlerde bile kendisine kimsenin karışmaya cüret etmediğini hatırlatıp, böyle bir “densizlik” ile ilk kez karşılaştığını söylemesi anlamlıdır. Diğer bir deyişle, temel hak ve özgürlükler, demokrasi konusundaki sicili herkes tarafından malum olan bir aydının, en zor dönemlerinde nice riski göze alarak haklarını savunmuş olduğu kesimlerden bugün şikayet ediyor konuma gelmesi hazindir. Ne oldu da oldu? Altan’ın Star Gazetesi’ndeki yazılarını aksatmadan takip etmiş ve NTV’de çalıştığım günlerde kendisini değişik vesilelerle tartışma programlarına konuk etmiş birisi olarak onun işini kaybettikten sonra görüşlerini değiştirmiş olduğu şeklindeki yorumlara en hafifiyle gülüp geçiyorum. Birçok konuda kendisiyle farklı düşünen birisi olarak Altan’ın 1991’de formüle etmiş olduğu “2. Cumhuriyet” projesinden herhangi bir şekilde sapmış olduğuna tanıklık etmediğimi belirtmem gerekir. Dolayısıyla Altan’dan “2. Cumhuriyet” nedeniyle öteden beri rahatsız olanlardan bazılarının bugün kalkıp “sonunda bizimle aynı noktaya geldi” demelerinin de herhangi bir kıymeti bulunmuyor. Aradaki muazzam farkı yine de hatırlatalım: Mehmet Altan AKP’yi oyunu (sistemi) değil sadece oyuncuları değiştirdiği için eleştirirken, “biz haklı çıktık” diyenlerin AKP’den en büyük şikayetleri oyuna da dokunması ihtimaliydi ki hâlâ öyle. Daha da açacak olursak, Türkiye’nin cami ile kışla arasında sıkışmasından korkan birinin, sırtını her ne olursa olsun kışlaya dayayan/dayamak isteyenlerle aynı saflarda olması asla mümkün değildir. Sahici ve verimli tartışmalar Altan’ın sözlerinin, toplumun büyük bölümünde, kısır polemiklerin ötesinde sahici ve verimli tartışmalara kapı aralamış olduğunu memnuniyetle gözlemliyorum. Örneğin ülkemiz mu hafazakârları içinde AKP hükümetine sadece “Kemalizm’den rövanş” misyonu yüklemeyenlerin, ondan ülkeyi gerçek anlamda demokratikleştirmesini bekleyenlerin sayısının hiç de yabana atılmayacak kadar fazla olduğunu bu vesileyle bir kez daha gördük. Eğer bu kesimler, başta Başbakan Erdoğan olmak üzere siyasi iktidarın her türlü eleştiriden aşırı rahatsız olmasından ürkmeyip Altan ve benzeri şahsiyetlerin dile getirdikleri itirazları sahiplenirlerse hepimizin hayrına olur. Aksi takdirde, daha önce bir dizi örneğini gördüğümüz gibi dile getirilen eleştirilerin üzerini örtmek için eleştiri sahiplerinin itibarsızlaştırılmasına tanık oluruz ki Paul Auster’i bile “Ergenekoncu” ilan edebilen bir zihniyetten her şey beklenir.