Bir fizik profesörünü canlandırdığı yeni dizisi Kanaga'yı anlatan oyuncu Mehmet Günsur, "Dizi şu cümlelerle başlıyor: 'Eski insanlar, evrenin ve insanın ‘kaynak kodu’nun aynı olduğunu ve doğanın bütün elementlerinin de bunun bir parçası olduğunu biliyorlardı. Bu kaynağa ister ruh, ister aşk de. Ateşi, suyu, havayı ve toprağı sonsuzca birleştiren o. Dünya konuştu, eski insanlar onu dinlediler. Bu kadim bilgi, gelenek oldu. Bizse, yani günümüz insanları, bu bilgeliği kaybettik, unutulmaması gerekenleri unuttuk..." diye konuştu.
Hürriyet'ten Ayşe Arman'a konuşan Mehmet Günsur, "Kanaga’, gizemli bir sembol. Biz de dizimize bu sembolü logo olarak seçtik. ‘Squatter-man’ de deniyor. Ellerini iki yana açan çöp adam gibi bir şey" dedi. Günsur, "İşin tuhaf yanı, farklı kıtalarda, birbirlerini görme ihtimalleri olmayan insanlar tarafından çizilmişler. O yıllarda seyahat edip görmüş ve birbirinden etkilenmiş olamazlar" görüşünü dile getirdi.
Ayşe Arman'ın Mehmet Günsur'la yaptığı söyleşinin bir bölümü şöyle:
Bir ‘Kanaga’dır gidiyor... Bir süredir bu isimde bir web dizisi yapıyorsun. Nedir ‘Kanaga’?
- Hayatımın projesi! Dünyayı kurtarmaya çalışan bir aileyi canlandırıyoruz. Kadroya bak: Ben oynuyorum, annem oynuyor, oğlum, kızım oynadı...
Vay be!
- Bitmedi! Karım yönetmen yardımcısı, ablamın eşi Kaan hem prodüktör hem yönetmen, Kaan’ın kardeşi Tolga Yüceil de yönetmen, onun eşi Cate de... Maaile, full kadro işin içindeyiz. Ve bugüne kadar 13 bölüm çektik...
İyi de derdiniz ne?
- Basit: Biz, insanlar dünyaya iyi davransın istiyoruz. O kadar.
Aç biraz...
- Ben bir fizik profesörünü canlandırıyorum. Ve dizi şu cümlelerle başlıyor: “Eski insanlar, evrenin ve insanın ‘kaynak kodu’nun aynı olduğunu ve doğanın bütün elementlerinin de bunun bir parçası olduğunu biliyorlardı. Bu kaynağa ister ruh, ister aşk de. Ateşi, suyu, havayı ve toprağı sonsuzca birleştiren o. Dünya konuştu, eski insanlar onu dinlediler. Bu kadim bilgi, gelenek oldu. Bizse, yani günümüz insanları, bu bilgeliği kaybettik, unutulmaması gerekenleri unuttuk...
Ooooo bayağı sofistikeymiş...
- Değil aslında. Özümüze dönüp dünyaya iyi davranmamız gerekiyor.
‘Kanaga’nın anlamı ne?
- ‘Kanaga’, gizemli bir sembol. Biz de dizimize bu sembolü logo olarak seçtik. ‘Squatter-man’ de deniyor. Ellerini iki yana açan çöp adam gibi bir şey. Afrika’da, Mali’de Dogon Kabilesi var. İlkel bir kabile olmalarına rağmen astronomi bilgileri inanılmaz gelişmiş. Kimse de sebebini bilmiyor ama adamlar astronomi konusunda ileride. Köyün en yaşlısı hâlâ bir kayanın başında nöbet tutuyor, gökyüzüne bakıyor, “Gelecekler diye bekliyoruz!” diyor. Böyle enteresan bir kabile. Bunların bir de maskeleri var. O maskelerin üzerinde de bu sözünü ettiğim sembol var. Bir çöp adam ve yanında iki tane nokta var. Onlar bu adamlara ‘kanaga’ diyor. Biz de dizimizin ismini onlardan aldık.
Bu sembolün nesi ilginç?
- Bu sembol dünyanın her kıtasında farklı zamanlarda kuzeye bakan taşlara oyulmuş. Peru’da da var, Çin’de de var, İtalya’da da var. Bir çöp adam ve yanında iki tane nokta. Eller açık, ayaklar açık... Ve buna ‘squatter man’ diyor arkeologlar. Bu sembollerin kim tarafından, neden çizildiği bilinmiyor. İşin tuhaf yanı, farklı kıtalarda, birbirlerini görme ihtimalleri olmayan insanlar tarafından çizilmişler. O yıllarda seyahat edip görmüş ve birbirinden etkilenmiş olamazlar.
Peki nedir?
- Çeşitli teoriler var bunun nasıl olduğuyla ilgili. Mesela bu figürü kendi ekseninde çevirirsen yani kafayı, eksen olarak çevirirsen, oluşturduğu şekil, iki manyetik alanın oluşturduğu şekle karşılık geliyor. Bizim dünyamızda da kutuplardan çıkar böyle manyetik alan enerjileri. Aynı şekilde onu çevirince böyle bir manyetik alan oluşuyor. Birbirine yapışmış iki yarım ters küre. Arkeologlar ya da biliminsanları diyor ki, “Bunun nedenlerinden biri, bu insanların gökyüzünde aynı kozmik şeye şahit olmaları. Yani farklı kıtalarda insanlar gökyüzüne bakmışlar ve aynı şeyi görmüşler, onu da ‘kanaga’ olarak çizmişler...
Uzaylı mı yani gördükleri?
- Uzaylı olabilir veya bir güneş fırtınası olabilir ama hepsinin gökyüzünde gördüğü aynı ki, hepsi aynı şeyi çizmişler...
Bunun Afrika’daki Dogon Kabilesi’yle alakası ne?
- Bir sürü şey hâlâ gizemini koruyor dünyada... Ama Dogon Kabilesi’nde bu maske ve ‘kanaga’ figürü her şeyden önemli...
Bu dizide hem arkeoloji hem mistisizm var...
- Biz dünyayı kurtaran insanları anlatıyoruz. Aslında diğer tüm insanlara da dünyaya iyi davranmaları için ilham vermek istiyoruz.
Peki bunun için ne yapmak lazım?
- Doğaya iyi davransak yeter!
Bu diziyi yapmaktaki amacınız neydi?
- Ailem de, çevrem de, ben de bu konulara meraklıyız. Kadim kültürler, kadim bilgiler, ezoterik durumlar ilgimizi çekiyor. Uzaylılar önceden geldi mi gelmedi mi? Eskiden dünyanın sırlarına ve kadim bilgilere sahiptik ama bunların hepsini unuttuk mu?
“Yani bir zamanlar çok gelişmiş bir medeniyettik ama her şeyi mahvettik ve sıfırdan başladık... Şimdi yine güya ilerledik ama zıvanadan çıkmak üzereyiz ve her şeyi yine mahvedebiliriz...” Bu mu?
- Evet, bu kesinlikle çok inanılabilir bir teori. O büyük kadim bilgileri unuttuğumuz da bir gerçek. Doğayla olan ilişkimizi de kaybettik. Her şeyi kaybetmiş vaziyetteyiz aslında. O yüzden insanlara bu anlamda bir şeyler söylemek istiyoruz bu diziyle.
Beklentiniz de maddi değil...
- Değil tabii! Para kazanmayı bırak, muazzam bir para harcadık cebimizden. Ama istediğimiz hikâyeyi çektik. Önemli bir şey yaptığımıza inanıyorum. Bizim gibi ‘entertainment dünyası’ içindekilerin biri dizi yoluyla birilerine ilham vermesi, dünyaya iyi davranmalarını sağlamaya çalışması bence değerli bir şey. Ve dünyaya iyi davranmak için hiçbirimizin özel güçleri olmasına gerek yok. Herkes ufak tefek üzerine düşeni yapsa bu dünya tamamen değişir.
Şimdi hikâyeye bir göz atalım. Dizideki fizik profesörü sensin...
- Evet. Arkeolog olan babam 30 sene önce kaybolmuş, öldü zannediliyor. Ben de biliminsanı olduğum için pek öyle mistik şeylere inanmıyorum. Derken babamın ölmediğini öğreniyorum. Onu aramak için bir yolculuğa çıkıyorum. Bu yolculukta kendimi, babamı ve evrenin şifresini keşfediyorum. İkinci ve üçüncü sezonda 12 kişinin daha hikâyesi var. Ve sonunda benim birlikte bu insanlar birleşecek ve dünyayı kurtaracak. Ana hikâye şu: 13 tane ruh var. Bu ruhlar; dünya, her tedaviye ihtiyaç duyduğunda reenkarne oluyorlar. Ama ‘kurtarıcı ruh’ olduklarını anlayabilmeleri için bir sürece ihtiyaçları var.
Nerelerde geçiyor hikâye?
- Göbeklitepe, Harran Ovası, Güney İtalya, Kuzey İtalya... Tüm buralarda çekim yaptık.
Afrika’daki Dogon Kabilesi’ne de gidecek misiniz?
- Kesinlikle! İkinci sezon Güney Amerika, Asya ve Afrika’da geçecek... Bu dizi için dünyayı gezmeye baş koyduk. Bir delilik aslında. Hikâyeyi üç sezon olarak düşündük. Şimdi devam edebilmek için ikinci ve üçüncü sezona sponsor bulmaya çalışıyoruz.
Senin hayatında da mucizeler var. Nedir onlar?
- Annem. Tedavisi olmayan bir hastalıktan iki kere kurtuldu. Hayatın dönüm noktasıydı. Sadece onun değil hepimizin. Ben o mucizeye iki kere tanıklık ettim, hem de iki kere...
Nasıl kurtuluyor çözüm olmayan bir hastalıktan?
- 25-30 yıllık bir hikâye bu. Biz, tedavisi yok dendiği için alternatif tıbba yöneldik. ‘Myelofibrozis’ diye bir kan hastalığı. İlik giderek kan yapmayı bırakıyor ve ‘fibroz’ olmaya başlıyor. Vücudu dağıtan bir şey yani. İki kere doktorlar bana “Ölüme hazırlıklı ol” konuşması yaptılar, “Bugün yarın” diye... Biz de kristalli şifacılardan tut da Peru’lara kadar aklına neresi gelirse gittik. Çin tıbbından da, klasik tıptan da yararlandık. Ve inanılmaz mucizelere tanık olduk. Yani ben diyorum ki, hayat görünenden ibaret değil. Çok daha ötesi, derini var. O eski insanların ‘kadim’ dediğimiz bilgilerini yeniden anlamaya çalışıp doğayla yeniden iç içe olup bu dünyaya iyi davranmamız lazım.
Dizi, bayağı da ödül aldı...
- Evet, Amerika’da dört ödül, İspanya’da bir ödül aldı. Şimdi nisanda Vancouver’da yine yarışmadayız. En İyi Web Dizisi, En İyi Senaryo, En İyi Müzik, En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu, En İyi Efekt ödüllerini aldık şu ana kadar.
Annen peki?
- En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu Ödülü’nü alan annem. Dizide annemi canlandırdı. Ve harika bir performans sergiledi.
Annenin oyunculuk aşkı nereden?
- Aslında Ankara Dil Tarih’ten Almanca öğretmeni. Fakat 10 seneyi aşkın süredir ablamın bir hareket tiyatrosu var, orada performanslar yapıyor. Aynı zamanda bizim yaptığımız başka minik şeylerde de oynadı. Bu projede de başından beri de işin çok içindeydi. Ondan başkasını düşünemezdik zaten.
Pek çok dil konuşuluyor dizide...
- Evet İngilizce konuşuyorum, İtalyanca konuşuyorum, Türkçe konuşuyorum. Sonra Süryanice, Kürtçe, Arapça konuşuluyor. Çünkü Mardin’de de çektik mesela. Bir şifacının bekleme odasında, Süryanice konuşan iki kız, Kürtçe konuşan iki çocuk ve Arapça konuşanlar var. Süryaniler Paskalya’ya davet ediyorlar Müslümanı. Müslüman da ramazanda Süryanileri davet ediyor. Zaten Mardin ortamı böyle bir şey. Özlediğimiz şey de bu: Hoşgörü ve saygı. Bizim bu diziyle aslında yaratmaya çalıştığımız bir komünite. Tüm dünyada herkes kendi etrafında, dünyayı kurtaran insanları gösterecek bize. Bu ekolojiye önem veren bir mimar da olabilir, organik tarım yapmak için savaşan çiftçi de olabilir. Afrika’da bir yere su götürmek için bir şey keşfeden bir velet de olabilir. Bu tip insanları bir araya getirip bir topluluk yaratmayı hayal ettik. Büyük bir iş aslında, web dizisi deyip geçmemek lazım.
Aile dışında başka oyuncunuz var mı?
- Var, Kevork Malikyan babamı oynuyor. Çok değerli bir oyuncudur. ‘Indiana Jones’ta bile oynadı, ‘Midnight Express’te sorguya çeken polis Kevork’tu. Bize acayip destek verdi. İtalya’dan başka destek veren oyuncular da var.
Hedef ne kadar izlenmesi?
- Bölüm başı bir milyon seyredilse harika olur. Şimdilik ilk üç bölüm 1.5 milyonu geçti.
Söyleşinin tamamını okumak için tıklayın