Mehmet Ocaktan: Davutoğlu neden Başbakan olmasın?

Mehmet Ocaktan: Davutoğlu neden Başbakan olmasın?

Akşam Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Ocaktan, “Abdullah Gül’ün halen cumhurbaşkanı olduğu dikkate alındığında, şu an itibarıyla konuşulanlar arasında Bülent Arınç, Ahmet Davutoğlu, Binali Yıldırım, Mehmet Ali Şahin, Ali Babacan gibi isimler öne çıkıyor. Eğer üçüncü dönem kuralı gereği geçici başbakanlık olmayacaksa, bu durumda sanki Davutoğlu ismi daha fazla ön plana çıkıyor gibi gözüküyor. Doğrusu neden olmasın, pekâlâ olabilir” dedi.

Ocaktan, “Davutoğlu yıllarca Erdoğan'ın danışmanlığında bulunmuş, dışişleri bakanlığı yapmış, vizyonu ve kariyeri olan bir politikacı. Ayrıca Erdoğan'ın dilini bilen ve de yönetme tarzına vakıf, uyum içinde çalışabilecek bir isim” görüşünü dile getirdi.

Başbakan Tayyip Erdoğan’ın 12. Cumhurbaşkanı seçilmesinin ardından AKP’de Genel Başkanlık ve Başbakanlık görevine kimin getirileceği kamuoyunda tartışılmaya devam ediyor.

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun ismi Genel Başkanlık ve Başbakanlık için öne çıkarken, Akşam Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Ocaktan da Davutoğlu ismine “neden olmasın?” dedi.

Mehmet Ocaktan’ın Akşam gazetesinin bugünkü (13 Ağustos 2014) nüshasında yayımlanan, “Davutoğlu neden olmasın?” başlıklı yazısı şöyle:

 

‘Davutoğlu neden olmasın?’

 

Tayyip Erdoğan benzersiz bir siyasi zaferle Çankaya’nın 12. sahibi oldu. Bütün kampanyası boyunca icraatçı bir cumhurbaşkanı olacağını vaat eden Erdoğan'a millet birinci turda yüzde 52 gibi yüksek bir rakamla "Beni sen yönet ve vaatlerini yerine getir" mesajını verdi. 28 Ağustos'tan itibaren Erdoğan milletin yüklediği bu emanet doğrultusunda yükümlülüklerini yerine getirmek durumundadır.

 

Kimse sandıktan çıkan sonuca mazeret üretmeye kalkmasın, bunun adı en net haliyle zaferdir ve Tayyip Erdoğan icraatçı bir cumhurbaşkanıdır, sandık öyle söylüyor...

Evet işin icraat boyutu böyledir ama aynı zamanda sandıktan çıkan mesaj Erdoğan'a AK Parti'nin yeni dizaynıyla ilgili de önemli bir sorumluluk yüklemektedir. Çünkü Türkiye'nin on iki yılda elde ettiği emsalsiz başarı hikâyelerinin altında Erdoğan'ın vizyonuyla şekillenen istikrarlı bir AK Parti iktidarının imzası vardır. Toplum işte bu istikrarı ödüllendirmiş ve 10 Ağustos'ta Erdoğan'ı zirveye taşımıştır.

Yani millet Erdoğan'a "Beni sen yönet" derken aynı zamanda AK Parti'nin bundan sonraki mimari tasarımı konusunda da ruhsat vermiştir. Hiç kuşkusuz milletin büyük teveccühüne mazhar olan bu lidere partisi de minnet ve vefayla davranacaktır.

Dolayısıyla yeni dönemde istikameti millet tarafından çizilen AK Parti'de kimin genel başkan olacağı ve de kimin başbakan olacağı gibi bir sorun yaşanmayacaktır. Unutmayalım ki on iki yıllık iktidarında büyük icraatlar gerçekleştiren bu partinin içinde önemli başarı hikâyeleri yazan bakanlar ve genel başkan yardımcıları var. Hepsi çok değerli isimler ve her biri rahatlıkla başbakanlık yapabilecek liyakate sahipler.

Ama ne yapalım ki bir tek başbakan olmak zorunda. Bu konuda, şu ana kadar Erdoğan'ın değerlendirmeleri içinde yer alan birtakım tarifler üzerinden analizler yapmak durumundayız. Buna göre yeni başbakan toplumda 'emanetçi' algısı oluşturmamalı, genel başkan ve başbakan tek isimde toplanmalı, Çankaya ile uyum içinde çalışacak bir isim olmalı. Dolayısıyla üç dönem kuralı dikkate alındığında, doğal olarak bazı isimler gündemden düşmektedir.

Abdullah Gül’ün halen cumhurbaşkanı olduğu dikkate alındığında, şu an itibarıyla konuşulanlar arasında Bülent Arınç, Ahmet Davutoğlu, Binali Yıldırım, Mehmet Ali Şahin, Ali Babacan gibi isimler öne çıkıyor. Eğer üçüncü dönem kuralı gereği geçici başbakanlık olmayacaksa, bu durumda sanki Davutoğlu ismi daha fazla ön plana çıkıyor gibi gözüküyor. Doğrusu neden olmasın, pekâlâ olabilir. Davutoğlu yıllarca Erdoğan'ın danışmanlığında bulunmuş, dışişleri bakanlığı yapmış, vizyonu ve kariyeri olan bir politikacı. Ayrıca Erdoğan'ın dilini bilen ve de yönetme tarzına vakıf, uyum içinde çalışabilecek bir isim.

Kuşkusuz bu konudaki en doğru karar 27 Ağustos'taki olağanüstü kongrede verilecektir. Dolayısıyla bizim analizlerimizin ömrü 27 Ağustos'a kadardır.

Hangisi olursa olsun, hiç şüphe yok ki hepsi bu emaneti taşıyacak değerde ve liyakattedir. Ama önümüzdeki 8-9 aylık süreçteki en ciddi tehlike, toplumda 'emanetçi' algısının oluşmasıdır. Zira bunun telafisi zor olur. Erdoğan'ın bu konudaki yaklaşımı aslında son derece net. Diyor ki: "Bir genel başkan ve aynı zamanda başbakan olacak ismi belirleyelim, önümüzdeki 8-9 aylık süreçte bu isim toplumda ve teşkilatta bir karşılık bulursa alır götürür, aksi bir durum çıkarsa parti oturur ve yeni bir karar verir, yoluna devam eder."

Şimdi birtakım fitne üretim merkezleri kongrenin 27 Ağustos’ta yapılmasını bahane edip, "Bu tabloda Abdullah Gül'e yer yok" diyerek AK Parti'deki istikrar adasına zehir akıtmaya çalışıyorlar. Oysa teknik olarak cumhurbaşkanı Gül’ün şu anda başbakan olması mümkün gözükmüyor. Hepimiz biliyoruz ki devlet yönetimi belirsizliklere bırakılmayacak kadar önemlidir. Dolayısıyla 27 Ağustos’un Gül’e karşı yapılan bir planla asla ilgisi olamaz. Bu sadece halihazırdaki yol haritasının zorunlu kıldığı bir takvimdir o kadar…

Ancak medyadaki kalibresi düşük bazı kalemlerin tek sermayesi fitne olduğu için Abdullah Gül üzerinden açıkça AK Parti düşmanlığı üretiyorlar. Görüyoruz ki çok acınası haldeler. Daha düne kadar Erdoğan’a ve AK Parti seçmenine hakaret edenler, bugün AK Parti ve Abdullah Gül için neyin iyi olacağı konusunda akıl satmaya çalışıyorlar. Gül’ün yakasından düşün ve kendinize başka pazar arayın…

Herkes bilmeli ki Abdullah Gül AK Parti'nin önemli kurucularından birisidir. Bu iktidarın başbakanlığını, dışişleri bakanlığını yapmış ve nihayetinde bu partinin oylarıyla cumhurbaşkanı seçilmiştir. Elbette ki her zaman yeri AK Parti’dir. Bunun aksini iddia etmek akla ziyan bir durumdur. Hiç kuşku yok ki Gül de bu partinin genel başkanı ve başbakan olmaya layık bir isimdir. Ama bütün bunlar AK Parti geleneğinin doğal seyri içinde olacaktır.

Ancak bir gerçeğin altını çizmekte yarar var; kim genel başkan ya da başbakan olursa olsun, AK Parti'nin bundan sonraki dizaynını da, hedeflerini de Erdoğan vizyonu belirleyecektir. Zaten millet de öyle söylüyor...