Mehmet Ocaktan: Demek ki her şeyi 'üst akla' havale etmek, sorunları çözmüyormuş

Mehmet Ocaktan: Demek ki her şeyi 'üst akla' havale etmek, sorunları çözmüyormuş

Karar yazarı Mehmet Ocaktan, "ABD'nin tek atışlık hamlesinin, Esad'ın katliam iştahını durdurmaya yetmeyeceğini" savundu. Ocaktan, "Demek ki jeopolitik gerçekliği ve küresel aktörlerin dış politika hedeflerini yeterince dikkate almadan, her şeyi ‘üst akla’ havale ederek sorunları çözmek her zaman mümkün olmuyormuş" diye yazdı. 

Mehmet Ocaktan'ın "Amerika'nın Suriye'de ne işi var demeli miyiz?" başlığıyla yayımlanan (10 Nisan 2017) yazısı şöyle:

Geçtiğimiz Cuma sabahı 59 Amerikan Tomahawk füzesinin Suriye’nin Şayrat hava üssünü vurması, Türkiye açısından yeterli olmamakla birlikte memnuniyet vericiydi. Çünkü İdlib’te Rusya-Suriye ittifakıyla gerçekleşen sarin gazı katliamı insanlık adına utanç verici bir vahşet tablosuydu.

Trump’ın bu hamlesi İngiltere, Fransa, Türkiye Suudi Arabistan ve İsrail tarafından olumlu karşılanırken, Rusya ve İran’ın canını sıktı. Açıkçası bu tablo, Amerika’nın Suriye’de etkin rol alması yönündeki beklentinin hayli yüksek olduğunu gösteriyor.

Gördük ki sadece ülkeler bazında değil, aynı zamanda Türk medyası da Amerika’nın Suriye’de işlere vaziyet etmesini bekliyormuş. Bir anda Rusya ekseninden Amerikan aklına evrilen hemen bütün yorumlarda “Trump’ın bu hamlesi sonrasında artık Suriye sahasının eskisi gibi olmayacağı ve dengelerin değişeceği”nin altı çizildi.

Kuşkusuz Amerika’nın Suriye’ye müdahalesi öyle yadırganacak bir durum değil, zira Esad’ın sergilediği vahşeti durdurmak için yapılan her katkının insani anlamda bir değeri var. Çünkü doğal olan, eğer bir yerde insanlık dramı yaşanıyorsa uluslararası camianın kanayan bu yarayı durdurmak için elini taşın altına sokmasıdır. Gerçi uluslararası güçlerin gerek terör, gerekse yaşanan insanlık dramları konusunda karnesi hiç de iyi değil. Maalesef BM dahil, dünya güçleri acı kendilerine ulaşmadan kılını bile kıpırdatmıyor.

***

Dolayısıyla Amerika’nın Rusya’ya bilgi vererek yaptığı tek seferlik füze atışı önemsiz olmamakla birlikte, sorunu çözecek ve acıyı dindirecek nitelikte değil. Zira ABD’nin Suriye politikasının değiştiği, ya da değişeceği yönünde şu ana kadar ortaya çıkmış somut işaretler yok. Daha doğrusu, bu konuda bir politikasının olup olmadığı bile bilinmiyor. Muhtemelen Trump içeride kendisine yönelen hamleleri biraz olsun savuşturmak ve ABD’nin Suriye denkleminde hala önemli bir güç olduğunu dünya kamuoyuna göstermeyi amaçlamış olabilir.

Şu muhakkak ki Amerika’nın tek atışlık hamlesi, Esad’ın katliam iştahını durdurmaya yetmeyecektir. Suriye’de bundan sonra neler olur, Amerika ve Rusya birbirinin ayağına basmadan bölgede ne tür gelişmeler olur onu zaman gösterecek.

Ama esas tuhaf olan, Suriye’deki güç dengelerini doğru okumak gibi bir zahmete katlanmadan özellikle Türkiye’de yaşanan savrulmalardır. Daha düne kadar Rusya ile yapılan ittifakın Suriye’de dengeleri değiştireceğini, yani Türkiye-Rusya-İran üçlüsünün bölgede barışı sağlayacağı yönünde iddialı analizler yapanlar daha analizlerinin mürekkebi kurumadan Amerika ile ilgili ‘kurtarıcı’ analizleri yapmaları ibret verici bir tablo ortaya çıkarmış bulunuyor.

İşte bu anlayış bugüne kadar, “Suriye’de Amerika ve Rusya’yı denklem dışında bırakan bütün politik yaklaşımların ve analizlerin bir kıymeti harbiyesinin bulunmadığını, dolayısıyla Türkiye’nin bölgeye ilişkin geliştireceği dış politika stratejilerini bu aktörleri de dikkate alarak geliştirmesi gerektiğini” söyleyenleri ‘üst aklın piyonları’ olarak göstermeye özel bir gayret sarfetti.

***

Son birkaç ayda yaşanan savrulmalar gösterdi ki, eğer durduğunuz yerde sağlam durursanız, her sabah başka bir eksene savrulanlar da sonunda aynı istasyona bir şekilde uğramak zorunda kalabilirler.

Demek ki jeopolitik gerçekliği ve küresel aktörlerin dış politika hedeflerini yeterince dikkate almadan, her şeyi ‘üst akla’ havale ederek sorunları çözmek her zaman mümkün olmuyormuş.

İşin esası, Türkiye bölgesel politikaları konusunda bütün kartlarını ABD ve Rusya’ya yatırmadan da yeni bir maliyet analizi yaparak kendi opsiyonlarını geliştirebilir. Bizzat sahada yaşanan gelişmeler gösterdi ki, ABD ve Rusya’nın Türkiye’nin Suriye’ye ilişkin hassasiyetlerini ve özellikle de güvenlik kaygılarını anlamasını beklemek çok da gerçekçi değil.

Galiba Türkiye olarak “Amerika’nın Suriye’de ne işi var” gibi ayakları yere basmayan söylem ve analizlerden çok, kendi gücümüz ve kapasitemizle gerçeklik arasındaki makasın açılmasına izin vermeden kendi stratejik yönelimlerimize odaklanmamız gerekiyor.