'Memleket nerede diyorduk, buradaymış! Ölmemişiz daha!'

'Memleket nerede diyorduk, buradaymış! Ölmemişiz daha!'

Işıl Öz

T24

İstanbul’dan ülkeye ve hatta dünyanın dört köşesine yayılan protestolar ile Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’na, Bakanları’na ve ana akım basına baş kaldırılıyor. Polis şiddeti kınanıyor.

Direnişin ilk gününden itibaren alanda olan Change.org Doğu Avrupa ve Batı Asya Direktörü Dr. Uygar Özesmi’den T24 için bilgi almıştık. Olayın boyutları değişince Özesmi ile  yeniden haberleşmek istedim, söylediklerinin altını çizin:

“Gezi Parkı’nda süren toplumsal işgal eylemi her yönüyle barışçıl ve meşru iken, toplumun parkını koruması veya ifade özgürlüğünü talep etmesi demokrasilerde arzulanan bir durumken, bizzat başbakanın sözlerinden güç alan bir refleksle şiddet uygulayarak polisin parkı boşaltması ve sonra halkı kent parkına sokmamak için çelik barikatlarla çevirmesi dehşet verici, kabul edilemez, etik hiçbir temeli olmayan bir durum. Bu nedenle de hareket ve tepki git gide büyüyor.”

Bugün, Stanford Üniversitesi’nde Öğretim Görevlisi Dr. Ayça Alemdaroğlu ile de haberleşme şansım oldu, yaşananlar hakkında ne düşündüğünü sordum, bakın ne dedi: “AKP Hükümeti’nin otoriter ve talancı yönetimine karşı tepki Türkiye’de bir süredir devam ediyor. HES’lere karşı mücadele, ölüm oruçlarına ve Kürt halkının siyasi mücadelesine destek, ülkenin dört bir yanındaki üniversitelerde sıksık yaşanan protestolar, bir azınlık diye görülen CHP’li orta-üst ve orta sınıfların küskünlüğü ve kıyıda köşede ama inançla ‘ileri demokrasinin’ bir yalan olduğunu ifade eden duyarlı insanlar… Gezi Parkı bütün bu insanları bir araya toplamış, ortak paydalarını ortaya çıkarmış gibi. Burdan daha geniş ölçekli bir direniş, Guardian gazetesinin yazdığı gibi bir Türk Baharı’na çıkar mı? Hükümetin tutumu ve polisin uyguladığı şiddetin bu ortak paydayı güçlendirdiğini düşünüyorum. Ümidimiz Gezi Parkı’nın daha geniş katılımlı ve daha azimli bir muhalefetin habercisi olması. İstanbul şehri üzerindeki haklarından kolayca vazgeçmeyen, hükümete  ve kolluk güçlerine direnen herkese teşekkürler!”

GIT-Kuzey Amerika adına Dr. Evren Savcı’dan da görüş aldım. Nasıl bir Türkiye idi gördüğü? Savcı’nın yanıtı net: “Türkiye’nin bugünkü gerçeği kendi vatandaşlarının üzerine polisini acımasızca salan bir devlet, “Hem polise, devlete karşı geleceksin, hem de ambulans bekleyeceksin” diyen bir Sağlık Bakanı, ve Taksim’deki onbinlerce direniş gösteren vatandaşı ekranlarda göstermeye korkan bir medyadır. Gene aynı Türkiye’nin diğer gerçeği polisin hunharca kullanıldığı şiddete rağmen Gezi Parkı’nı ve birbirini yalnız bırakmayan cesur direnişçilerdir. Bu resim karşısında hükümetin istifadan başka birşey düşünmesi kibirle kendini kandırmak arasında hazin bir tutumdur.”

 

3. Cumhuriyet

 

T24’e konuşan bir başka isim de Prof. Dr. H.Neşe Özgen oldu. Özgen,  “4 Gündür ‘kentlilik, verilen sözlerin geri alınması, oyalanma ve kandırılmaya karşı pasif direniş’ eylemi 31 Mayıs gecesi önce başbakanın sonra hükümetin istifasını giderek daha güçlü haykıran toplu bir gösteriye döndü. Sloganlar artık hükümeti durumdan toptan sorumlu tutan bir hal aldı ve büyüyecektir. Sokakta olamasa da, düşüncede pekişecektir.” dedi ve  ekledi:   “Eylem sokakta radikal bir occupy eylemi iken, orta sınıfa liberal zeminde: eşitlik, özgürlük ve adalet talebiyle yansımaktadır. Bu ikililik, önemli bir politik yenilenme talebi, bir politik hareketlenme yaratabilir.   Son birkaç gecenin en çok da 31 Mayıs gecesinin en önemli olgusu: Korku ve çıkar çemberinin kırılmasıdır. Bunun ilk veçhesi de kolektiflik ruhunun geri kazanımıdır. İnsanlar dayanışmanın, hesapsız paylaşmanın,  birbirlerine adsız ve çıkarsız destek olmanın önemini hatırladılar. Bu geri alınamayacak bir kazanımdır. Zira kapitalizmin en önemli başarısı insanları birbirinden uzaklaştırmak, karşı karşıya getirmek ve rekabeti aşan bir düşmanlığı insanlar arasına yerleştirmektir.   Komşu komşunun, genç yaşlının, yaşlı gencin, bakkal alıcının, hoca öğrencinin, hasta doktorunun düşman değil, yanında ve yanıbaşında bir insan olduğunu bildi, destek oldu: kimi zaman gülümseyerek kimi yüzünü yıkayarak, kimi yarasını sararak, kimi arabasıyla taşıyarak, kimi korna çalarak, kimi pencereden de olsa uzanıp polisten saklanmaları için çağırarak. İnsanlar zor anlarını paylaştılar, yemeklerini bölüştüler, düşeni tuttular, yaralananı  taşıdılar, birbirlerini dostça uyardılar ve beraber koştular, slogan attılar. Kolektif ruhlar sokağa çıktı.

Kolektivizm önemli bir kazanım, kapitalizme önemli bir geri adım attırmadır.Orta sınıfların şimdiye kadar korkuyla kaçındıkları bu çember bir kez kırılırsa, bu cin şişeye bir daha geri dönmez artık.   Bağırdılar, haykırdılar sesin ve öfkenin gücünü gördüler ve tamamen barışçı bir direnişe geçtiler. Örgütsüz ve kendiliğinden, iradelerini söylemenin ve birbirinden yüzlerce farklı tonlarda olan görüştekiler olarak dayanışarak toplanmanın önemini anladılar. Ses ve öfke de önemli bir kazanımdır ve bir daha geri adım atmaz. 3. Cumhuriyet ilk ikisinden de güzel olacak.”

  ABD’den Taksim’e destek!

 

Bugün Los Angeles’ta, Seattle’da yarın Boston ve çevresinde, San Francisco’da  ve gün geçtikçe ABD geneline yayılacağını düşündüğüm eylemlerde biraraya geliniyor. Dile getirilen, getirilecek olan Boston’daki arkadaşların bildirisinde yazılana benzer, paylaşmak isterim:

“Biz yurtdışında sosyal medya ve yabancı medya kuruluşları üzerinden olaylar hakkında bilgi alırken ana akım medyanın sessizliği bizi korkutuyor. Türkiye halkının binlerce kişinin katıldığı bu olayları her yönüyle görmeye, yaşananları bilmeye hakkı var. Son zamanlarda giderek artan korku ve dayatma kültürünü endişeyle takip ediyoruz. Kadın haklarına ve bedenine, LGBT haklarına, yaşam tarzlarına, azınlık haklarına ve doğaya yapılan sert müdaheleler ve baskılar demokrasi anlayışı ile örtüşmemektedir. Düşünce ve ifade özgürlüğünün temel haklar olduğunu hatırlatıyoruz. Meydanlarda ve diğer ortamlarda yaşanan baskı ve polis zulmünün hemen sona ermesini, sorumlulardan hesap sorulmasını ve sosyal adaletin, Türkiye halkının hakları ve özgürlükleri doğrultusunda sağlanmasını talep ediyoruz.”

Son söz ise Ece Temelkuran’ın: “Zulüm artsın! Artsın ki herkesin yüzü maskelerden sıyrılsın. Memleket nerede diyorduk. Buradaymış! Ölmemişiz daha!”