İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener, herkes gibi Sedat Peker'in açıklamalarını takip ettiğini söylerken, "Paramount Otel'in sahibinin kızının konuşmasını dinledim; ben o günden beri Türkiye adına çok korkuyorum. Bu ülkede şantajlar olmuştur keş paralara şantajlar üzerinden paralar alınmıştır, yolsuzluklar yapılmıştır falan filan. Ama fabrikanın tapusuna otelin, yani tapu olarak üzerinizde bulunan bir şeyin 'üzerine çökülmek' diye bir kavram olmamıştı. Bu ülkede tapu delinmiş. tapunun delinmesi her şeyin sorgulanması anlamına gelir. Kimse bunun üzerinde durmadı" dedi.
Habertürk TV'de Hülya Hökenek moderatörlüğünde gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını yanıtlayan Akşener, Millet İttifakı olarak Cumhurbaşkanlığı seçimlerine tek adayla gidilmesinden yana olduğunu ancak dayatma yapılmasının söz konusu olmadığını dile getirirken, 'tıkaç olmam' ifadesini kullandı.
Kanal İstanbul konusunda milletin rızasının alınmadığını söyleyen Akşener, İstanbul Sözleşmesi'nden çıkma kararıyla kadınların kendisini daha yalnız hissedeceğini belirtti.
Akşener'in açıklamalarından satır başları şöyle:
"(İstanbul Sözleşmesi) Ayağına kurşun sıktı sayın Erdoğan, hem de topuğuna sıktı.
Çok yalnız hissedeceğiz. İster seküler, ister muhafazakar pek çok kadının kendisini güvence altında hissettiği bir kavramdı. Çok üzgünüm. Arkadaşlarıma hukuki olarak ne gerekiyorsa yapın dedim.
İstanbul Sözleşmesi'nin kadının toplum içinde var olabilmesi, kanunlar karşısındaki durumu iyimser ayrımcılığa kadar bir durumu var. İstanbul Sözleşmesi sadece dayak yiyen istismara uğrayan değil her konuda kadının varlığının saygı duyulmasının hepsinin içinde yer aldığı bir sözleşme.
Bana gezdiğim yerlerde yerel basın beni takip eder. Kamera varsa ilgili kişi 'Allah'a şükür her şey iyi' diyor, kamera çıkınca kulağıma söylüyorlardı. Şimdi bir korku var. Korku bütün talepleri merdiven altına iter. İtip kakmalar, tutuklanmaları duyuyoruz. Onun getirdiği endişe ile bu kadar yüksek ses olmayabilir.
Kadına şiddete yönelik yapılan eylem planı başka, İstanbul Sözleşmesi'nin tekabül ettiği alan bambaşka bir şey. Kadının dünya çapında sorunu var. Bu problemlerin çözümüne dair İstanbul Sözleşmesi bunlardan bir tanesi. Sadece dayak yiyen, istismar edilen kadın değil, hukukun karşısında eşitliğin içinde yer alan bir sözleşme. Zaten kabul edildi.
Biz kalkınmacı partiyiz. Milliyetçi demokrat ve kalkınmacı. Türkiye'de mega projelere karşı asla değiliz. Fakat Kanal İstanbul denilen konu ne? Ben ilçe ilçe dolaşıyorum. Kadın, işçi, genç, çiftçi ile karşılaşıyorum. Grup toplantımda dile getiriyorum. Orada ne çıkıyor ortaya? Birincisi ekonomik problemler. Vatandaşın derdi, ekonomi, işsizlik, yoksulluk. İthalatın ihracatı karşılama sebebiyle daralma var. Adalet talebi var.
Doğadan, yeşil katliamdan, Marmara denizine yapacağı işlerden bahsetmiyorum. Bu kanal sürdürülebilir, istihdama yönelik bir fayda sağlıyor mu? Hukukun temeli rıza kavramıdır. Bu kanalın İstanbulluya, Türkiye'ye dair fayda sağlamadığını gördük. İşsizliğe, yoksulluğa bir faydası var. Anketlerde görüyoruz ki, Kanal İstanbul'dan haberdar olmayan insanlarımız var. Haberi olanların kahir ekseriyeti hayır diyor.
Hadi bakalım sayın Erdoğan bir referandum yapsın. En büyük ihracatımız AB'ye. 1.7 milyar dolar bu fabrika, üreticilere yatırım yapması lazım ki zarar görmesin. İthalat-ihracat dengesini değiştirebilecek üretimler yapmamız lazım bizim. İnat edip borç alıyor şimdi. Biz dedik ki 'sakın ola ki buraya para vermeyin, ödemeyeceğiz' dedik. Tiksindirici borç diye bir kavram var. 1870'li yıllarda. Gayrimeşru, şaibeli borçlarla ilgili bir tarif. Finans kuruluşları bir yatırıma, demokrasi dışı davranan tek adam sistemlerde bazı liderlerin kendi gelecekleri amaçlı yaptıkları yatırımların, o ülkelerde seçim kaybedildiğinde o milletin sırtına yük olarak çıkması.
Milletin rızası var mı? Yok. İstanbulluya sorulmuş m? Hayır. Alınan borç milletin menfaatine mi, yoksa sistemin sürdürülmesine mi yarayacak? Biz de diyoruz ki, ayağınızı denk alın. Ekvator ve Haiti'de aynı şekilde borçlandırma yapmış, sonra seçilenler itiraz etmiş sonra da borç silinmiş yüzde 70'e kadar. Biz bunu açık, net söylüyoruz. Biz niye mega projelere karşı olalım ki?
Sedat Peker'in açıklamalarını herkes gibi takip edenlerden birisiyim. Gözden kaçan bir şey var ben o günden beri Türkiye adına çok korkuyorum. Tarihçiyim. Osmanlı'da olmadı. İşgal dönemindeki Türkiye'de olmadı. Cumhuriyet döneminde olmadı. Nedir? Tapunun delinmesi. Paramount Otelinin sahibinin kızının konuşmasını dinledim. Yasemin Victoria Uras. Onu izledim. Bu ülkede şantajlar olmuştur keş paralara şantajlar üzerinden paralar alınmıştır, yolsuzluklar yapılmıştır falan filan. Ama fabrikanın tapusuna otelin, yani tapu olarak üzerinizde bulunan bir şeyin 'üzerine çökülmek' diye bir kavram olmamıştı. O çökmeyi ancak bilek gücüyle silahla milahla olmaz. Çantayla parayı silahla alırsınız ev tapunuzu dükkan tapunuzu fabrika tapunuzu hiçbir güç alamaz. Hakim alır. Onu gördüm ben. Bu ülkede tapu delinmiş. tapunun delinmesi her şeyin sorgulanması anlamına gelir. Kimse bunun üzerinde durmadı.
Sıradan insanlarsınız, eviniz var, bir tane dükkanınız var tapulu. Silah zoruyla alamazlar ama hakim ayarlarlarsa alınır. Zonguldak'ta bir kadın yanıma geldi. 'İmam nikahıyla evliydim, iki oğlum var. Kocam öldü. 6 bin lira maaş bağlandı' dedi. İddiasına göre aile kadın için kötü yola düştü diye bir rapor alıyor. Sokakta gördüm. Evden atmışlar, çocuklar mahkeme sonuçlanıncaya kadar Çocuk Esirgeme'de, kadın dışarıda.
Dedim ki fabrikanın otelin tapusu, şimdi de ev tapusu. Hanımefendinin son durumunu bilmiyorum. Lütfü Türkkan Bey takip ediyor. Kadın evden çıkarılmış. Maaşa el konmuş. Bu bilek gücüyle, silah gücüyle olmaz. Buradan ilan ediyorum, ben bundan korktum. Bu tapu delinmesi can masumiyetiyle aynıdır. Ne Osmanlı devrinde olmuştur bu. Hapse girersin tapu sende kalır. Hakim ayarlayıp, tapunun alınmasından bahsediyorum.
Tek tek aday mı, ortak aday mı olacak bilmiyorum. Hepimizin ortak paydası sistem değişikliğidir. Biz iş birliği yapan siyasi partileriz. Tek adayla gitmek bana göre uygun ama dayatmıyorum.
O dönemde dahi Meclis'in çalıştırılmasının örneği bu. Kararname ile yönetilen bir ülke. TBMM istiklal savaşı verilirken orada meclis istiyor. Onu hatırlatmak için o fotoğrafı kitaba konuldu.
Zühtü Aslan Bey'in yaptığı konuşması ilginçti. Vesayeti anlattı. Oradan Gergerlioğlu için bir karar çıktı. Hiç şerh yok, oybirliği ile olması önemli. Üyelerden İrfan Fidan sayın Erdoğan'a çok yakın. Sayın Fidan'ın da imzası var. Bunu bir kenara koyduk. İmralı ile ilişkilerin sürdüğünü biliyorum. AK Parti HDP'yi kurumsal olarak şeytanlaştırmışlardı. Hüküm cümlesi haline geldi. CHP, İYİ Parti'nin seçmenlerinin büyük çoğunluğu bu şeytanlaştırmadan etkilendiği görüldü. Seçimlerde HDP'nin sistemine ihtiyaç varsa sayın Erdoğan bir dakika bile düşünmez el sıkışır. HDP'nin yöneticisinin talepte bulunmasını da bir kenara koyduk. AYM'nin kararına hukuk üzerinden bakmakta fayda var. Enis Berberoğlu'nun arkadaşım olduğu için başından bu yana yanında durdum. Ama hukukta bunların öneminin olmaması gerekiyor.
HDP kurumsalını şeytanlaştırdı AK Parti ve ortağı. HDP de onu işlevsiz kılabilecek tutum alamadı. Ben 8 yıl o Meclis'i yönettim. 31 Mart'a giderken sayın Erdoğan toptan Kürtlere terörist dedi. Bana da, size de dedi, domates yetiştiricileri dair. Toptan herkes terörist oldu, nankör oldu. HDP'nin görevi şeytanlaştırmak meselesini kırmaktı. Bize de neler dendi. Şimdi HDP'ye oy veren seçmen artı Kürtler. Bugün HDP'ye oy veren yarın başka bir siyasi partiye oy verebilir. Dil o kadar çirkinleşti ki, Kürtleri incitme noktasına gitti.
Mesele PKK'yı da aştı. Bir arkadaşımız İzmitli ama kökü Muş'lu. Aday göstermiştik. Onun da nüfus cüzdanını yayınladılar. Süleyman Soylu Bey, bizi Kandil'le evrak imzaladığımızı söyledi. Muşlu arkadaşımıza sordum, ne diyeceksin dedim. 'Kürdüm amma PKK'lı değilim' dedi. Bu günahtır. Böyle bir ülkedeyiz biz. Dün açılım, çözüm süreci gibi dönemden başka döneme. Bugün de CHP'den ve İYİ Parti'den aday olana PKK damgası. Bu olmaz, olamaz! Biz HDP ile yan yana gelmeyiz. Onlar bizi beğenmeyebilir, bu başka bir şey. HDP'nin terörle arasına mesafe koyamamak gibi nakısası olur. Tartışırsınız. Ban Türküm. Benim olmadığım sıfat kalmadı. İktidardan yana olmadığınız zaman siz her şeysiniz. Seçmenin velinimet olması gerekiyor. Bizim nefes almamız gerekiyor.
Sayın Erdoğan seçilmek istiyor. Ama seçilmesi mümkün değil, matematik uygun değil. Siyasetin kendi içinden çok koptu. Ama sarayın içinden çıkamıyor. Anketler yanlıştır demiyorum. Anket yapanlarla şüphem yok. Telefonla yapılan ankette konuşamazsınız. O kadar acı ki, Adana'da yolda durdurdular. Genç arkadaş puanlarını getirmiş. Arka tarafta karpuz satan insanlar var. Bir arkadaş geldi, kendi kendine bağırmaya başlayıp, soğanları tekmelemeye başladı. Emekli bir arkadaş daha sonra 'Cumhurbaşkanından özür dilerim, gaza geldim' diyor. Arkada Türk bayrağı asılı. Bayrağı öpüyor.
Sayın Erdoğan'ın gerçekten Türkiye'den haberi yok. Sayın Erdoğan'ın Üsküdar'daki evinin kapısını insanlar çalabilirdi. Bugün sayın Erdoğan'ın sarayında hangi ikamette oturduğuna dair kimsenin bilgisi yok. Hatta daha ileri gideyim, AK Partili milletvekillerinin, bakanların bile kapısı çalınamaz.
Ben hiç kimseyle ne sayın Yavaş, ne sayın İmamoğlu, ne sayın Davutoğlu, ne sayın Kılıçdaroğlu ile Cumhurbaşkanlığı ile ilgili bir şey konuşmadım. Ben tıkaç olmayacağım, söylediğim şey bu. Sayın İmamoğlu ve sayın Yavaş'ın anketlerde iyi gittiğini görüyoruz. Çünkü anketlerde bunlar soruluyor. İstemeler normaldir ama ben onların adına bir şey söyleyemem.
Biz milletvekillerimizle, GİK'te, il başanlarıyla tartıştık sonra CHP'ye seçim ittifakı yapalım dedik ve çalıştı. Gelecek Partisi'nin anayasa taslağı metni hukuki bir metin. Bizimki bir devlet tasarımı. Danıştay'ı, Sayıştay'ı nasıl bir sistem içine koyacağız. TBMM nasıl olacak? Cumhurbaşkanlığı makamı nasıl olacak, öneriler zinciri. Ama şu var Cumhurbaşkanlığı gerçekten tarafsız olmasını istiyoruz bu çalışmada. Kadın kotası koyduk mesela. CHP'nin çalışmasını ben görmedim, okumadım henüz. Orada ilkeler manzumesi var. Ortaklaşmış bir metin üzerinde çok kolay buluşuruz.
Artagan dijital bir şey. Öztürkçe, eski Türkçe bir isim. Bolluk, bereket anlamını taşıyor. Çok yabancı isimler dolaşıyor dükkanlarda, mağazalarda. Asıl fikir babası Yiğit Karakış. Geliştirme kısmını Ümit Özdağ ile birlikte yaptılar. Kaçağı, göçeği, yolsuzluğu, çökmeyi, rüşveti ortadan kaldıracak bir sistem. Nakitsiz bir toplum yaratmak özü. Anlamı da şu; bitcoin vs. değil. Kağıt paranın sıfıra yakın kullanıldığı, akıllı sözleşme. 83 milyonun ekonomik durumunun bilindiği ama hiçbir yere sızmadığı parayla ilgili her türlü iş. Simit aldın, markette alışveriş yaptın, hepsini kapsıyor. Mali denetimin var olduğu yapay zekayla oluşturulan bir sistem.
Burada çok betona yönelik zihniyet olarak tercihte bulundular. Vergi konusunda Türkiye dolaylı vergi cennetidir. Ben de markette alışveriş yapıyorum, buna karşılık 1800 TL, 2200 TL emekli maaşı alan kişi aynı dolaylı vergiyi ödüyor. Bununla şu yapılacak. Gelir vergisi Türkiye'de çok düşük. Dolaylı vergimiz yüzde 80 oranında. 300 milyar TL kaynak oluşuyor. Kendi içinizdeki havuzdaki deliklerden akan suyu tuttuğunuz zaman. Yapay zekayla 83 milyonda kimlerin ihtiyacı var, bu hızlı olarak alınarak Artagan sistemiyle ortaya çıkarılacak.
Artagan ile vergiler dijital hale dönüşecek. Bu modelde 300 milyar lira kaynak sağlanacak. Temiz toplum, temiz siyaset, temiz ticaret, bunu sloganlaştırırsak temiz ekonomi. Yastık altı kalmayacağı için, tüketimin artması, mevduatın artması 500 milyar liralık ek kaynak ortaya koyuyor. 1.1 trilyon bizim 2021 bütçemiz.
4 milyon kimine göre 5 milyon sadece Suriye'den bahsetmiyoruz. Türkiye bir hendek durumunda. Bu iktidar zamanında yapılan anlaşmalarla Türkiye hendek ülke haline dönüştü. Durup dururken Suriye'nin iç işlerinde ne işimiz vardı? Milyonlarca insan evinden barkından olduğu bir sistem. Burada suçsuz olan sadece göçmenler, onlar itilip, kakılıyor.
10 yıl önce sizin kanalınızda MHP milletvekili olarak şunu söylemiştim, kalanlarla ilgili entegrasyon sürecinin yapılması gerekiyor. En önemlisi bu ülkenin vatandaşı ise bu ülkenin vatandaşlığının öneminin yapılması. 60 milyar dolar Suriye'den bu ülkeye para gitti. Beşar Esad ve Suriye yönetimiyle mutlaka konuşulmalı. Silah zoruyla değil, kendi ülkesine dönmek isteyen kişilerle ilgili Suriye yönetimiyle konuşulması lazım.
Benim oğlum Kayseri, Mersin, İzmir'de girişimcilik anlattı Habitat projesi çerçevesinde. Mersin'de üniversitede okuyor ama kayıt yok. Öyle bir keşmekeş var ki, çok ağır bir sorun. Ben meseleye para olarak bakmıyorum. Sığınmacıların ülkesine dönmesi için teşvikler yapılmalı.
Bu işte sayın Erdoğan'ın, bu ülkeyi 19 yıldır yönetenlerin sorumluluğu var. AK Partililerden özelde işittiğim durum var. Beşar Esad 'Batı bizi zorluyor, birden geçemeyiz, zaman içinde hazırız, yardımcı olun'. Ondan sonrası fasılda hurra geçti gitti. Şimdi 4 milyon insanın hali var. Zonguldak'ta bile Suriyeli söyleniyor bana. Onun için Suriye yönetimiyle konuşulmalı.
Biden'le barışmanın yolu olarak bizimkilerin teklifi, havaalanını beklemek üzere bizim askerimizin olması. Bizim Afganistan'la uzun yıllara dayanan irtibatımız var. Bizim askerimiz orada muharip güç değil. Sosyal sorumluluk projelerin içinde yer alıyorlar. Afganistan'da durup dururken muharip güç olarak olması doğru değil."