Olağanüstü kongreye hazırlanan MHP’nin güçlü genel başkan adaylarından Meral Akşener, “Genel Merkez’e hapsedilmiş siyaseti halkla birlikte yapılan siyasete dönüştüreceğiz. Koltuk değil ayakkabı eskiteceğiz” dedi. "Kongrenin yapılmaması demek, medyadan sonra muhalefetin de iktidar kontrolüne geçmesi demektir" diyen Akşener, "Bundan Türk demokrasisi çok ağır bir darbe alır" ifadesini kullandı. "Hedefim başbakanlık" diyen Akşener, "Saray çevreleri ve yandaş medyadaki telaş da bunun işaretidir" dedi.
Meclis Başkanı İsmail Kahraman'ın "Yeni anayasada laiklik tanımı olmamalıdır" açıklaması ile başlayan tartışmalara da değinen Akşener, "Laiklik ilkesinin, cumhuriyet ve demokrasinin teminatı olmasının ötesinde, farklı mezheplerin birlikte yaşamasını sağladığı bir gerçektir. Bunu başaramayan komşumuz ülkelerin şu anki durumu da en önemli kanıtı" diye konuştu.
Sözcü gazetesinden Uğur Dündar'ın sorularını yanıtlayan (28 Nisan 2016) Akşener'in açıklamaları şöyle:
- Sayın Akşener, MHP’nin Olağanüstü Genel Kurulu’nda önce Genel Başkan olacağınızı ve sürecin devamında da Başbakan, hatta Cumhurbaşkanı’nın MHP’den çıkacağını öne sürüyorsunuz. Bu çok iddialı bir söylem olmakla birlikte aynı zamanda çok farklı bir muhalefet anlayışının da habercisi. Genel başkan seçilmeniz halinde AKP’ ye karşı nasıl bir muhalefet yapacaksınız? Yani MHP’nin farkı ne olacak da seçmenleri MHP çatısı altında toplayacak?
Çeşitli anket firmalarının yaptırdığı anketlerde “MHP’ye hiç oy verdiniz mi?” sorusuna “Evet” diyenlerin oranı yüzde 70’e yaklaşıyor. Buradan çıkarak, MHP’nin seçmenine dokunabildiği takdirde, ilk aşamada iktidarın büyük ortağı olabileceğine inanıyorum. Son dönemde arkadaşlarımla birlikte yapmış olduğumuz çalışmalara milletimizin artarak devam eden ilgisinde de bunu görüyoruz. Hareketimiz toplumda karşılık bulmuş ve heyecan yaratmıştır. Muhalefet anlayışımızı değiştirmeye öncelikle çalışma ve yönetim şeklimizi değiştirmekten başlayacağız. Bireyleri siyasetimizin parçası haline getirecek bir siyaset ve yönetim anlayışı model alınacaktır. Genel Merkez’e hapsedilmiş bir siyaseti, halkın içinde ve birlikte yapılan siyasete dönüştüreceğiz. Milleti yanlış tercihte bulunmakla suçlamak yerine nerede eksik yaptığımızı araştıracağız, sorgulayacağız. Koltuk eskitmeyi bırakıp, ayakkabı eskiteceğiz.
- AKP’nin “Oslo Mutabakatı”yla başlayan açılım sürecinde, PKK özerk egemenlik alanları yaratmak amacıyla bölgeyi güvenlik güçlerinin gözü önünde adeta cephaneliğe dönüştürdü. Süreç devam ederken Cumhurbaşkanı Erdoğan, Dolmabahçe Mutabakatı sonrasında masayı devirdi. Terör tırmanışa geçti. O günden bu yana da yüzlerce asker ve polisimiz şehit düştü, çok sayıda masum yurttaş hayatını kaybetti ve Güneydoğu Anadolu adeta savaş alanına döndü. Erdoğan’ın bu konudaki son çıkışı, o tarihte gururla açıklanan Dolmabahçe Mutabakatı’nın hiç olmadığını söyledi. Bu “U dönüşü”nü neye bağlıyorsunuz?
Ben 2008 yılında çözüm süreci başlatıldığında bu süreci hararetle savunanlara o gün “Bu çözüm sürecinde yaptırdığı anketlerde oylarının şayet artmadığını, aksine düştüğünü görürse, benim tanıdığım sayın Erdoğan, açılım sürecini saçılım sürecine dönüştürür. Acele edenlere benden hatırlatması” demiştim. Sonuçta 7 Haziran seçimlerine giderken oylarının düştüğünü, HDP’nin barajı geçtiğini gördü ve masayı devirdi. İktidar, meselelere adeta bir tüccar gibi bakmaktadır, “Oy kazandırır mı, yoksa oy kaybettirir mi?” bakış açısı ile görmektedir. 14 yılda bunun birçok örneğiyle karşılaşmamıza rağmen bu “U” dönüşlerine hayret edenlere, ben de hayret ediyorum doğrusu.
- Bazı siyaset yorumcularına göre Cumhurbaşkanı’nın bu tavizsiz milliyetçi duruşu ve söylemleri sürdürmesi halinde varlığı milliyetçi oylara bağlı olan MHP’nin durumu iyice zorlaşacak ve partide lider değişikliği gerçekleşse bile kan kaybı durmayacak. Bu görüşlere ne diyorsunuz?
Cumhurbaşkanı’nın milliyetçi duruşunun kalıcı olmadığını herkes gibi milliyetçiler de anladı. Bir-iki yıl önce “Her türlü milliyetçiliği ayaklar altına alıyorum” diyen sayın Erdoğan daha yeni mezhepler için de benzer şeyleri söyledi, fakat ciddiye alınmadı. Habur’u, Dolmabahçe’yi, “Siz kanla besleniyorsunuz” iftirasını, “Vesayet rejimini yıkıyoruz” diyerek Türk Ordusu’nu hapse atmasını, Türk milliyetçileri unutmaz; unutacak olan olursa da hatırlatırız. Saray çevreleri ve yandaş medyadaki telaş da bunun işaretidir. Cumhuriyetin kurucusu milliyetçi irade, kurduğu cumhuriyete sahip çıkıyor. Bu süreçten onun değerini daha iyi anlayarak çıkıyor. 14 yıllık AKP iktidarı ülkemizin nasıl bir tehdit altında olduğunu herkese göstermiştir. Meclis Başkanı’nın, laiklik ilkesine göz dikmesi en önemli işaretidir. Laiklik ilkesini siyasal İslamcıların dinsizlik olarak göstermesi, bir diğer tarafın da laikliğin halka benimsetilmesi yerine bunu destekler mahiyetteki tavırları, maalesef bu önemli ilkenin halk tarafından anlaşılması ve benimsenmesine engel olmuştur. Başlangıçta bu ilkeye şüpheyle bakanları bir ölçüde anlayabilirim ama yüzyıla yaklaşan bir sürede dindarlık anlayışının yüksek kalması, günümüzde bu şüpheyi duyanların haklı olabilecekleri ihtimalini de ortadan kaldırmıştır. Laiklik ilkesinin, cumhuriyet ve demokrasinin teminatı olmasının ötesinde, farklı mezheplerin birlikte yaşamasını sağladığı bir gerçektir. Bunu başaramayan komşumuz ülkelerin şu anki durumu da en önemli kanıtı.
- Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, HDP’lilerin “Dolmabahçe’deki oturuş düzenini bile o belirledi” dedikleri “mutabakatı” yok saydığını, hatta hiç yaşanmadığını söylediğini ve bu topraklarda terör örgütü PKK’nın zerresinin bırakılmadığını ilan ettiğine göre, MHP bundan sonra nasıl yükselecek?
MHP sadece PKK karşıtı bir parti değildir. MHP yüz elli yıllık Türk milliyetçiliğinin temsilcisidir. Türk milliyetçileri yıkılmış ve işgal edilmiş bir imparatorluktan Atatürk’ün önderliğinde bir cumhuriyet kurmayı başarmış ve bunu yaşatmayı da sağlamıştır. Türk milliyetçiliği kapsayıcı bir anlayışı benimsemiştir. “Ne Mutlu Türk’üm Diyene!” sözleri cumhuriyetin vatandaşına eşit bireyler olarak baktığını göstermektedir. Hâlbuki PKK ayrıştırıcı, bölücü bir terör örgütüdür. MHP yalnız PKK’ya değil benzer her türlü terör örgütüne de karşıdır. Zaman MHP’nin terör karşısındaki tavır ve görüşlerini haklı çıkarmıştır. Yanılan, kandırılan bugünün siyasi iktidarıdır. Son dönemde verilen şehitlerin sorumlusu açılım sürecinde bölgeyi PKK ve uzantılarına teslim eden siyasi iktidardır.
- Adaylığınızın bir heyecan dalgası yarattığını söylerken hangi somut verilere dayanıyorsunuz?
Kamuoyu yoklamalarında şimdiden yüzde 25 oranını yakalıyoruz. Sarayın, hükümetin ve yandaşlarının dün en ağır sözleri sarf ettiği MHP yönetimini el üstünde tutması, öve öve bitirememesi, aralarındaki dostluk, bahar havası ve dayanışma bence bundan duyulan korkunun neticesidir. “Söyle dostunu bana kim olduğunu söylememe gerek yok sana” deyişi sanırım bunu en iyi şekilde ifade ediyor.
- Diyelim ki, MHP Genel Başkanı oldunuz. Büyük ihtimalle önünüze hemen “Türk Tipi Başkanlık Anayasası” gelecek. Böylece ilk sınavınızı referandumda vereceksiniz. Yeni anayasa konusunda tavrınız nedir? Siz yeni anayasa yapılmasına mı, Türk Tipi Başkanlık Anayasası’na mı karşısınız?
Geniş bir anayasa değişikliği yapılması gerektiğine inanıyorum. 1982 Anayasası, yapıldığı günden itibaren her hükümet döneminde bir değişikliğe uğramış ve bütünlüğünü kaybetmiş bir anayasadır. Başkanlık sistemine gelince… Cumhuriyetimiz parlamenter demokrasiyi esas almıştır. Parlamenter demokrasimizin, eksiklerine rağmen yüzyıla yaklaşan birikimlerini bir kenara iterek sil baştan bir yeni sisteme geçiş en az 15-20 yılımıza mal olacaktır. Kısa vadeli hesaplara ve stratejilere istinaden yapılan cumhurbaşkanını halkın seçmesi değişikliği bile içi doldurulmadığı için anayasayla çatışan ve çelişen bir cumhurbaşkanlığını ortaya çıkarmıştır. Ülkelerin gelişmesi, başkanlık veya parlamenter demokrasiyle yönetilmesinden ziyade, yöneten zihniyetin demokrasiyi benimsemesi ve içselleştirmesine bağlıdır. Yöneten demokrasiyi araç olarak görüyorsa, sistemin şu veya bu olması önemli değildir. Yönetim şekilleri ülkelerin tarihsel süreç içinde oluşturdukları, ihtiyaçlarına cevap aradıkları sistemlerdir. Birbirinden farklı kurumlara sahip olabilirler. Almanya, Fransa, İngiltere, ABD farklı kurum ve sistemlere sahiptir.
- AKP elindeki eşi benzeri görülmemiş medyanın etkisiyle referandumu aşmayı, yani Türk Tipi Başkanlık Rejimi için halktan onay almayı başarırsa ne yapacaksınız? İktidar karşısında nasıl bir Meral Akşener bulacak?
Sarayın istediği şekilde, dar bölgeyi esas alan bir başkanlık sistemine geçildiği takdirde, dar bölgeden seçilmek için adayların çok büyük masraflar yapması gerekecektir. Yalnızca sistem değil Meclis’in yapısı da tümden değişecektir. Milletimizin buna izin vereceğini düşünmüyorum. Gerçekleşmemesi için her türlü mücadeleyi yaparım.
- Genel Başkan adaylığınızı açıklar açıklamaz bir iftira ve saldırı yağmuruyla karşılaştınız. Bunun devam edeceği anlaşılıyor. Korktuğunuz, çekindiğiniz, “Şunu bulurlarsa…” diye endişe ettiğiniz bir konu var mı?
Yaptığımız mücadelenin kolay olmayacağının, birçok yerle de mücadele edeceğimizin başından beri farkındayız. Biz mücadelenin içinde yetiştik. Zorluklar ve güçlükler bizi durduramaz. Yılgınlık ve çaresizlik tanımayız. Elimizi taşın altına koymaktan kaçmayız. Bir mücadeleye girerken bir tek şeye bakarız, bu da o mücadelenin Türk Milleti’nin hayrına olup olmadığıdır. 22 yıldır aktif siyasetteyim. Tehditlere pabuç bırakmayacağımı herkes bilir.
- MHP kongresinin yapılmaması veya adaylığınızın bir şekilde engellenmesi durumunda ne yapacaksınız? Harekat planınızı aşama aşama söyler misiniz?
Ben ve arkadaşlarım demokratik bir hakkımızı kullanmak için yola çıktık. Talebimiz son derece haklı ve makul. Biz bir yıl önce bu yönetimi, benim oyum da dâhil, oyların tamamına yakını olan bin 154 üst kurul delegemizin oyuyla seçtik. İmza aldığımız üst kurul delegeleri değişmedi, aynı delegeler oy kullanacak. Bizim anlamadığımız şey; sayın Devlet Bahçeli’nin bir yıl önce yüksek oyuna mazhar olduğu delegeden bu derece korkması… Bu kongrenin, yargıya müdahale olmaması halinde, gerçekleşmemesi söz konusu değildir. Geçmişte yapılmış benzer Saadet Partisi ve Cumhuriyet Halk Partisi vb. birçok kongre örneği var. Kongrenin yapılmaması demek, medyadan sonra muhalefetin de iktidar kontrolüne geçmesi demektir. Bundan Türk demokrasisi çok ağır bir darbe alır. Bu durumda iç hukuk yollarını ve demokratik haklarımızı sonuna kadar kullanacağız. Delegesinden korkan ve iktidarın himmetiyle ayakta duran bir muhalefeti, Türk Milleti ve Türk milliyetçileri en ağır şekilde sandıkta cezalandıracaktır. Genel Başkan’ın 1 Kasım öncesinde söylediği “17-25 Recep Tayyip Erdoğan” ve “Ver Bilal’i al iktidarı” sözlerini MHP’li seçmenler unutmayacak ve unutturmayacaktır.