Pınar Nurhan*
"Çünkü yeryüzünde masumiyetini ne pahasına olursa olsun koruyabilen en güzel şey bir çocuğun gülümseyişidir....
Kocaman yanaklarında çiçekler gibi açan bir çocuk gülümseyişi...
Çocuklar yalan söylemez, çocuklar yalancıktan gülümsemez, çocuklar uygar olmak adına kendine ihanet etmez. Beni kendine al çocukluğum ve bağışla..."
Yavaş yavaş eğitiyoruz seni küçüğüm, kendimi öyle suçlu hissediyorum ki sana seslenebilecek yüzüm yok. Sadece içimdeki çocuğa, çocukluğuma seslenebilirim utancın ağır ve kısık sesiyle...
Sevgili çocukluğum sana arkamı döneli kim bilir kaç yıl oldu? Seni inkar etmeye ilk ne zaman başladım? İlkokul öğretmenim cetveliyle parmak uçlarımıza vurduğunda mı? Komşu teyze "doğru otursana kız" ya da "erkek adam ağlamaz" dediğinde mi, tahtaya her kalkışımda bilmem kaçla bilmem kaçı çarpıp bölemediğimde mi? Sana ihanet etmeye ne zaman başladım?
Yavaş yavaş eğitiyoruz seni küçüğüm, en büyük doğruları biz biliyoruz, gelmiş geçmiş tüm gerçekleri sana bir bir ezberletmeyi görev biliyoruz. Vatan, millet, din, devlet ve daha bir çok böyle ideal adına seni usul usul yontuyoruz. Ne yapmak istediğinin, ne okumak, nerede olmak istediğinin bir önemi yok bizim için. Biz her şeyin en iyisini biliyoruz...sakın şikayet etme hepsi senin iyiliğin için...
Yıllar geçiyor, öyle hızlı büyüyorsun ki aslında büyümeden yaşlanıyorsun. Bu ülkede herkes çok yaşlı...Olgun ya da yetişkin diyemiyorum çünkü ne çocukluğunu ne gençliğini yaşayamayan insan yetişkin olabilir mi?
Kırlarda koşup, çiçekler toplaman, kelebekleri kovalaman gereken çağlarda modern makinenin acımasız dişlisine adapte olabilesin diye beş yaşından itibaren eğitilmeye başlıyorsun. Ağzını kocaman açmış bir dev gibi yutuyor seni makine. Ailen, evin, kediler, köpekler, kuşlar, ağaçlar ve gökyüzü öyle uzak ki sana...Onlar dışarıdalar sen içeridesin...
Yavaş yavaş eğitiyoruz seni küçüğüm, öğrenmenin ve anlamanın o büyük keyfini ve heyecanını senden çalarak hem de.
Küçüğüm her şeyden önce sen bir insansın...bunu nasıl da unutuyoruz!
Sen Afrika'da doğsan bir siyah olarak, Şili'de bir melez, Kutuplarda bir Eskimo, Japonya'da bir Asyalı mesela? Çocuk kalbinle seni sevindirmeye yetecek şeyler hep aynı değil mi? Bir top şeker, bir şişe gazoz, bez bir bebek, annenin ya da babanın kocaman bir tebessümle yanağına kondurduğu öpücük...Bir düşün; yanaklarında kim bilir kaç öpücüğünü taşıyorsun annenin? Herhangi bir toprağın üzerinde ya da bayrağın altında doğmuş olman seni oraya ait kılmaya yeter mi?
Her şeyden önce Sen kendine aitsin, olsa olsa bir de yeryüzüne...
Sana ihanet ettiğimiz için bizi bağışla! Biliyoruz ki bizi sağduyulu olmaya, sevgiye çağıran o ses senin sesin.
Çocukluğumuzun sesi...Çünkü yeryüzünde masumiyetini ne pahasına olursa olsun koruyabilen en güzel şey bir çocuğun gülümseyişidir....
Kocaman yanaklarında çiçekler gibi açan bir çocuk gülümseyişi...
Çocuklar yalan söylemez, çocuklar yalancıktan gülümsemez, çocuklar uygar olma adına kendine ihanet etmez.
Beni kendine al çocukluğum ve bağışla...
Aynada kendime, kendimde ötekine ve hatta beni en çok inciten O her kimseye tüm masumiyetimle tebessüm edemezsem büyüyemem.
Çocukluğumla barışmak yeryüzündeki tüm çocuklarla barışmaktır biraz da.
İçimizdeki çocuk bize sesleniyor ve bazı önerilerde bulunuyor, işte bunlardan bazıları;
*Çevrendeki tüm çocuklardan kendini sorumlu hisset
*Her türlü maddi, manevi, cinsel çocuk istismarını deşifre et
*Çocuk gelinlerin olmaması için ne pahasına olursa olsun mücadele et
*Konuştuğun her kavramda, dilde yer etmiş cinsiyetçi, ırkçı, ayrımcı söylemleri fark et!
*Kız gibi konuşma, erkekler ağlamaz, kadınlığını bil, kız gibi kırıtma, erkek ol biraz, adam ol, kadınlar çiçektir vb. masum gibi görünen basmakalıp ayrımcı cümleciklerden vazgeç ki çocuğun da bunları öğrenmesin.
*Kadın olma halini aşağılayan her küfür, insanı görme biçimimizi belirliyor. Karşımıza bir Özgecan olarak çıkıyor! Tecavüzcü ya da Katil olmak çocukların doğuştan sahip olduğu bir karakter değildir ki! Bunlar öğrenilir ve hepimizin içinde bu potansiyel mevcut. Tavırlarımızla, dilimizle, sevgisizliğimizle içimizde uyuyan bu canavarı uyandırırız. Toplumsal acıların hiç biri orada, bizim dışımızda, bizden bağımsız gelişmiyor, yaşananlar başkalarının suçu değil,olup bitenlerden hepimiz sorumluyuz.
*Hata yaptığını düşündüğünde çocuklardan özür dile! ki onlardan özür dilemeyi öğrensin
*Sen de çok kitap oku ki dünyanın renkleri çoğalsın, çocuklara "oku" diyebilmek kolaylaşsın (23 Nisan aynı zamanda Dünya Kitap Günü'dür.)
*Onlara bolca "seni seviyorum" diye seslen ki sevgi çoğalsın ve onlar da sevgilerini ifade etmeyi öğrensinler, küfürleşmeyi ya da dövüşmeyi değil!
*Televizyon izleme, çocuklarınla ve çevrendekilerle sohbet et ki hem iç dünyan dengelensin hem de çocukların "insanca yaşamanın" başka başka olasılıklarını deneyimlesin.
*Başarmaktan vazgeç! başarmak hemen her zaman bir sıralama ve rekabet gerektirir. Bunlar insanı insana, insanı kendine yabancılaştırır. Bunun yerine, iş bölümü, paylaşım, birlikte öğrenme ve yaratmayı dene! çocuklar da bunu hemen benimser çünkü bu doğamızda zaten var.
*İlerlemek, kirli bir kavramdır, bunu kullanmaktan vazgeç ki teknolojik, ekonomik, siyasi ilerleme denilen ezici ve yok edici sürecin bir dişlisi olma...Sen nasıl yaşarsan çocuklar da bunu öğrenirler! İlerlemek yerine çoğalmak, olgunlaşmak, tamamlanmak gibi kelimeler kullan mesela...
*Doğaya, doğal varlığımıza dönebilmek için Nükleer enerjiye Hayır De! Nükleer bir felaketin acılarını nesiller boyu yaşarız. Olası bir nükleer facianın tüm sorumluları bizleriz, yeterince hayır diyemediğimiz için!
*Çocuklarımız için, içimizdeki çocukla barışmak için, daha özgür ve mutlu bir şimdi için; Savaşa Hayır de! şiddete şiddetin diliyle, hınçla tepki verme! ve son olarak İçindeki çocuğa "Merhaba" diyerek onunla yeniden sohbet etmeye başla!
Merhaba çocuklar! Merhaba çocukluğum! Çocuk bayramımız ve dünya kitap okuma günümüz kutlu olsun...
*Felsefe Öğretmeni, Yazar