"Merkez Bankası dün ne yaptı; dolar sakinleşecek mi?"

"Merkez Bankası dün ne yaptı; dolar sakinleşecek mi?"

Hürriyet yazarı Uğur Gürses, doların Türk lirası karşısında son olarak 3.80'i göstermesiyle ilgili olarak "Merkez Bankası dün ‘sözlü müdahale’ denemesi yaptı. İlan ettiği ‘önlemler’ işe yarayacak cinsten değil. Özellikle kendi bünyesindeki Bankalararası Para Piyasası’ndan vereceği likiditenin limitini 22 milyar TL’ye indirmesi etkili bir yol değil" dedi. 

Uğur Gürses'in "Döviz kurundan al haberi" başlığıyla yayımlanan (11 Ocak 2017) yazısı şöyle:

Döviz kuru, sadece tek başına ekonomik bir parametre değil, Türkiye’nin ‘merak çıtası’ en az çeyrek yüzyıldır. Ülkede ne olup bittiğine merak duymayanlar bile, döviz kuru yükseldiğinde yeni rekorlar kırdığında ne olup bittiğinden haberdar oluyorlar. Zengini yoksulu, kentlisi köylüsü, genci yaşlısı Türkiye’nin en temel sorununun öyle ya da böyle farkında; bir hata ya da yanlış varsa döviz açığı kanalıyla döviz kuruna yansıyor.

1994’te de, 2001’de de krizle sonuçlanan ve başımızı belaya sokan temel sorunların nihai durağı sert döviz kuru artışıydı. 1994’te de, 2001’de sorun politik temellere dayanıyordu; yönetim krizi.

Türkiye’nin TL’ye konvertibilite kazandırmak ve sermaye girişlerinin önünü açmak için, devrim niteliğinde kambiyo rejimini serbestleştirmesinin üzerinden 27 yıl geçti. Bu, Türkiye artık ekonomi politikalarında; küresel kapitalizmin oyun sahasında, o ekonomik ilişkilerin ve mekanizmaların kuralları ile oynayacaktı.

İşte bu oyun kuralları içinde dışa açılma başladı. Bir yandan sermaye girişi oluyor, diğer yanda bu girişlerin katkısıyla yüksek büyüme oranlarına ulaşabiliyorduk. O oyun kuralları içinde hukukun üstünlüğü, demokratik değerler, hesap verme, işleyen bir basın ve ifade özgürlüğü gibi unsurlar vardı.

Türkiye bu oyun kurallarından uzaklaştıkça ekonomik alanda da bunun yansımalarıyla karşılaşıyor. İşte döviz kuru hareketleri de bunun işareti. 27 yılda eriştiği ekonomik olgunluk, küresel kapitalizm mekanizması ile ilişkiler, sermaye ve borç seviyesi itibariyle; bu değerlerden uzaklaşmayı kaldıramıyor. Güçler ayrılığından, çoğulculuktan, hukukun üstünlüğünden, demokratik haklardan uzaklaşma sermaye hareketleri kanalıyla ekonomiye yansıyor. Bunun nişanesi de döviz kurunda durmak bilmeyen yükselme.

Yılbaşından bu yana yani 7 işgünündeki döviz kuru artışı yüzde 8’e yaklaştı. Bu artışın öncesinde de kabaca üç ayda yüzde 20’lik bir artışı da geride bırakmıştık. Hiç kimse arkasında ‘gizli güç’, ‘sabotaj’, ‘operasyon’ aramasın. Dış dünyaya açık, sermaye hareketleri serbest olan ve önündeki bir yılda en az 200 milyar dolarlık dövize ihtiyacı olan bir ülkede, çoğulcu ve uzlaşmacı olmayan bir biçimde anayasa değişikliği girişimi döviz kurunu yukarı iter.

Hele ki her daim ‘itfaiyeci’ konumunda olan ve her zaman siyasi alandaki krizlerin etkilerini ‘pansumanlamaya’ çalışan bir Merkez Bankası, yüzde 25’i geçen kur artışı karşısında sessizliğini koruyorsa kur artışının hızlanmasına şaşırmamak gerekir.

‘Merkez Bankası faizleri artırmasın, tersine düşürsün’ önermesini savunanlar, belli ki bizatihi Hazine’nin ihraç ettiği tahvillerin faizine bakmayı unutmuşlar. En kısası 2 yıllık tahviller yüzde 11’de, en uzunu 10 yıllık tahviller yüzde 11.5’ta.

Normal koşullarda, kur artışının son 3-4 ayda yüzde 30’a yaklaştığı ve enflasyonun yükselme eşiğinde olduğu, enflasyon bekleyişlerinin bozulduğu bir ülkenin merkez bankasının piyasaları sakinleştirmek için o getiri eğrisini en azından düzleştirmesi, yani faizleri 3-3.5 puan artırması beklenir. Zira bu kur artışının getireceği ilave enflasyon da yıllık 4-4.5 puana yakın

Türkiye’nin finansal piyasalarında yaşanan çalkantının nedeni tamamen politik alandan ivme alıyor. Buna Merkez Bankası da elindeki araçlarla müdahale edemiyor.

Finansal istikrarı sağlayacaksa durgunluk ortamında da faizler yükseltilir. Döviz açığı olan, enflasyon sorunu olan bir ülkenin siyasi krizler ve çalkantılar içinde Merkez Bankası’na düşen görev, ‘itfaiye görevidir’.

Merkez Bankası dün ne yaptı?

Banka dün ‘sözlü müdahale’ denemesi yaptı. İlan ettiği ‘önlemler’ işe yarayacak cinsten değil. Özellikle kendi bünyesindeki Bankalararası Para Piyasası’ndan vereceği likiditenin limitini 22 milyar TL’ye indirmesi etkili bir yol değil. Bununla ‘likidite daraltması’ görünümü verse de, o kanaldan bankaların borçlandığı miktar zaten 22 milyar TL seviyesinde. Bu kanaldaki ‘vanayı’ kıssa da gecelik vadedeki diğer ‘vana’ olan BİST repo piyasasından para vermeye devam edeceği açık. Böylelikle likidite sıkışması yaratmaz. Döviz kurunu sakinleştirmez.

Not: Son 7 hafta sürekli rezerv kaybeden Merkez Bankası’nın, yılın ilk haftasında döviz ve altın rezervleri 4.8 milyar dolar arttı.