Hürriyet yazarı Uğur Gürses, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın sık sık dile getirdiği "Faizleri düşürün" çağrısıyla ilgili olarak "Merkez Bankası ise kur artışına elindeki tek silahı, faizleri kullanamıyor. Ankara siyaseti ‘faiz düşük kalsın’ arzusunda olsa da; gerek piyasadaki tahvil faizleri, gerekse bizatihi Hazine’nin borçlanma ihalelerinde faizler yüzde 11’e çıktı çoktandır" dedi.
Uğur Gürses'in "Enflasyon ve rezerv azalışına ne yapılacak?" başlığıyla yayımlanan (5 Ocak 2017) yazısı şöyle:
Merkez Bankası yönetimi döviz kurundaki aylardır süregelen artışın enflasyona yansımasını sanki olmayacakmış gibi beklerken, yansıma aralık ayında birçok kalemde kuvvetli biçimde kendini gösterdi.
Merkez Bankası yönetimi döviz kurundaki aylardır süregelen artışın enflasyona yansımasını sanki olmayacakmış gibi beklerken, yansıma aralık ayında birçok kalemde kuvvetli biçimde kendini gösterdi. Ama banka yönetimi ‘kırk katır, kırk satır’ tercihine doğru ilerliyor. Nedeni de, hem kur artışı devam ediyor, hem bankanın döviz rezervleri eriyor, hem de kurdan enflasyona yansıma başladı.
Ekonomik durgunluk nedeniyle kur artışından fiyatlara yansımanın görece zayıf ve yavaş olacağı umudunu kim aşıladı bilmiyoruz; TL eylülden sonra giderek artan ölçüde değer kaybetti. Kredi dereceleme kuruluşu Moody’s’in not indirimi sonrası döviz kuruna ne olacağı çok açıkken bunu Ankara seyretti. Döviz kuruyüzde 20 yükseldi.
Merkez Bankası’nın kendi çalışmasına göre; her yüzde 10’luk kur artışına 1.5 puan enflasyon artışı geliyor. En az 3 puanlık enflasyon artışı ufukta iken ve de bunun döviz kuru ile ilişkisi olmayan kesimlerin fiyatlama davranışını bozma olasılığı varken hareketsiz kalmak anlaşılır gibi değil.
İmalat sanayindeki üretici fiyat endeksindeki ekim-aralık arası dönemde gerçekleşen üç aylık fiyat artışı yüzde 6.7 olmuş. Bu gösteriyor ki; üreticinin kur artışını sineye çekeceği bir ekonomik tablo yok. Dün yayımlanan Merkez Bankası’nın enflasyona dair teknik notunda görünen o ki; ara malı fiyat artışları son 1 yılda yüzde 13.8 olmuş. Bu oranda artışa son 5 yılda 2014 Ocak ayı dışında yaklaşılmamış. O tarihte de kur artışı vardı malum; 4-5 puanlık faiz artışı ile sona eren.
Nitekim çekirdek enflasyondaki son 3 aylık ivme çift haneli bir artış eşiğine işaret ediyor.
Çekirdek enflasyonu yukarı iten kur artışı yılbaşı sonrasında da devam ediyor; bu devam ederse ‘fasit daire’ devam edecek; enflasyona beklenen etki daha da yükselecek.
Merkez Bankası ise kur artışına elindeki tek silahı, faizleri kullanamıyor. Ankara siyaseti ‘faiz düşük kalsın’ arzusunda olsa da; gerek piyasadaki tahvil faizleri, gerekse bizatihi Hazine’nin borçlanma ihalelerinde faizler yüzde 11’e çıktı çoktandır.
Bu saatten sonra ‘Merkez Bankası faizi yükseltmesin’ demek bir tarafa, faiz düşürmesi çağrısı bile piyasa faizini daha da yükselteceği gibi kuru da yukarı yönlü baskı altına alacaktır.
Enflasyon ve devam eden kur artışına ilave olarak, piyasaların dikkat kesildiği bağlantılı bir gelişme de Merkez Bankası’nın döviz ve altın rezervlerindeki azalış. Rezerv kaybının nedenlerini yazmıştım; hem içinde bulunduğumuz OHAL koşulları ve siyasi krizin, hem de Merkez Bankası’nın ‘kuru bırakıp faizi tutma’tercihinin etkisi var.
Bankanın döviz ve altın rezervlerindeki azalış yılın son haftasında da devam etti. Merkez Bankası verilerine göre, 30 Aralık tarihi ile biten hafta toplam rezervlerde 4 milyar dolarlık azalış oldu; altın rezervlerinde 338 milyon dolar, döviz rezervlerinde de 3.7 milyar dolarlık azalışla toplam rezervler 106.1 milyar dolara geriledi. Son 4 buçuk yılın en düşük seviyesinde.
11 Kasım’dan bu yana 7 hafta boyunca kesintisiz rezerv kaybı sürüyor; toplam azalış 16.9 milyar dolara ulaştı. Bunun 10 milyar dolarlık kısmının, Merkez Bankası’nın 15 Temmuz sonrasında açtığı ‘teminat döviz depo’ uygulamasından olduğu görülüyor.
Kur artarken, faizi düşürme çağrıları kur artışı döngüsünü getiriyor. Bankanın döviz rezervlerindeki azalışın da bu döngüye katkısının olduğu açık.
Merkez Bankası kuru bıraktı tamam; ama ya enflasyon ve hızlı rezerv azalışına ne yapacak temel soru bu.