Merkez Bankası'nın eski yöneticileri bugün kurumun başında olan yetkililere enflasyondaki yükselişe karşı temel politika araçlarını kullanma çağrısında bulundu.
Türkiye TL'de yaşanan rekor değer kaybı ve koronavirüsün ekonomik etkileriyle alışılagelmiş yöntemlerin dışında mücadele etmeye çalışıyor.
Reuters'a konuşan, aralarında kuruma başkanlık etmiş birinin de bulunduğu dört Merkez Bankası eski yönetisi bankanın 10 yıl aradan sonra da olsa enflasyon hedefini düşürmeye yönelerek kredibilitesini geri kazanması gerektiği görüşünde.
Merkez Bankası'nın enflasyonu düşürmeye odaklı bir para politikası izlemediğini belirten eski yöneticiler bankanın para politikası adımlarını gösterge faiz oranını resmi olarak değiştirerek yapmasını önerdi.
Öne çıkan çözüm önerisinden başlıcası ise aslında, enflasyona odaklı bir para politikası izlenebilmesi adına bankaya yeniden tam bağımsızlık kazandırılması yönünde.
Gelecek Partisi kurucu üyesi ve Merkez Bankası eski başkan yardımcısı İbrahim Turhan Merkez Bankası'nın enflasyonu düşüremeyecek bir kurum olmadığı, ancak bağımsız olmadığı için yanlış para politikası izlemek durumunda kaldığını söyledi.
Merkez Bankası'nın bağımsızlığını kazanması öncesi enflasyonun 1990'lı yıllarda üç haneli seviyelerde olduğunu hatırlatan Turhan, bağımsızlığın "çok ciddi bedel" ödenerek kazanıldığını da hatırlattı.
Merkez Bankası hali hazırda piyasaya uyguladığı faiz oranını yüzde 10.3 ile politika faizinden yaklaşık 200 puan yukarı çekmiş durumda ancak bu sıkılaştırma geçmişte de bir çok kez kullanılan ve piyasada örtülü faiz artışı olarak bilinen likidite kanalları ile yapılmakta.
Eski yöneticiler faiz koridoru, zorunlu karşılık vb adımların para politikasında kullanılabileceğini ancak bunların ana politika aracını ikame etmemesi gerektiğini savunuyorlar. Merkez Bankası'nın geçtiğimiz yıla kadar baş ekonomisti olan ve şimdi Bilkent Üniversitesi'nde öğretim üyesi olarak görev yapan Prof. Hakan Kara, "Yıllardır yaşadığımız döngülerin bize şunu öğretmiş olması gerekir. Para politikasının sıkılığını doğru ayarlamadığınız sürece diğer araçların faydası sınırlı olacaktır" diyor.
Kara, "Döviz kuru müdahaleleri, zorunlu karşılıklar veya kredi garanti fonu gibi araçları kullanmak bizim gibi ülkeler için zaman zaman gerekli ve faydalı olabilir; ancak bunların asıl araç olan politika faizini ikame etmek için kullanılmaması gerekir. Önce temel politika aracını olması gerektiği gibi kullanıp, ardından gerekirse diğer destekleyici araçları hedefli şekilde devreye almak daha etkili sonuç verecektir" uyarısında bulundu.
Eski yöneticiler bankanın önümüzdeki hafta gerçekleştirilecek rutin Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısında politika faizini artırarak bu yıl yüzde 20'nin üzerinde değer kaybeden TL'deki kayıpların ve dolayısıyla enflasyona etkisinin azaltılabileceğine inanıyor.
Ancak piyasalar Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın sürekli olarak kredi imkanlarının daha ucuz olması gerektiği yönünde açıklamalarda bulunması ve talimatlarını yerine getirmediği için Merkez Bankası eski başkanını görevden alması dolayısıyla faizlerin artırılmasının çok da olası olmadığını dile getiriyorlar.
Bu süreç Merkez Bankası'nın gerektiğinde faiz artıramayacağı algısı yaratarak TL'de değer kaybını daha da tetikliyor.
Eski başkanın görevden alınmasının ardından göreve başlayan Murat Uysal politika faizini yüzde 24'ten yüzde 8.25'e kadar düşürdü ve faizi bu seviyede sabit tutu.
1993 yılında Merkez Bankası başkanı olarak görev yapan ve şu anda ABD'de bulunan Wharton Üniversitesi'nde profesör olarak çalışan Bülent Gültekin "Şu anda tek adamlığa doğru ilerleyen bir süreç olduğundan merkez bankasının bağımsızlığından bahsetmek absürt olur" dedi.
Gültekin "Merkez bankası tek başına Türk ekonomisinde reform yapamaz. Ancak şimdilik faizleri artırarak panik oluşmaması için zaman kazanılmasını sağlayabilir" diye devam etti.
Merkez Bankası haberin yazıldığı sırada konuya ilişkin yorum yapmadı. Ancak Uysal geçmişte birçok kez bağımsızlığa yönelik sorulara, bankanın araç bağımsızlığına ilişkin bir soru işareti bulunmadığı şeklinde yanıt vermişti.
Dolar/TL bu hafta 7.56 lira seviyesinin üzerine çıktı. İthal ürünlerin fiyatı artarken enflasyon ekonominin koronavirüs nedeniyle yavaşlamasına rağmen yüzde 12 seviyelerinde seyrediyor.
Analistler son dönemde Merkez Bankası rezervlerinin TL'deki değer kaybını dengelemek adına yapılan satışlarla sert düşüş gösterdiğine dikkat çekiyorlar. Bankacıların hesaplamalarına göre Merkez Bankası ve kamu bankalarının geçtiğimiz 2019'dan bu yana piyasaya 120 milyar dolar civarında döviz arzı gerçekleştirdi.
Bu müdahaleler hükümetin salgınla mücadele önlemlerini desteklemek için rekor seviyede tahvil alımı yapan bankanın döviz rezervlerinin yarılanmasında önemli bir rol oynadı.
Uysal rezervlerde zaman zaman dalgalanmaların doğal olduğunu belirtirken Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak ise birçok konuşmasında süreci rekabetçi kur politikası uygulandığı söylemiyle özetliyor. Albayrak rekabetçi kurun ihracata ve istihdama dolayısıyla Türk ekonomisine ciddi katkı sağlayacağına dikkat çekiyor.
Geçtiğimiz hafta kredi derecelendirme kuruluşu Moody's Türkiye'nin "tam ölçekli bir ödemeler dengesi krizi" ile karşı karşıya kalma ihtimalini artırdığına gerekçe göstererek Türkiye'nin kredi notunu son yılların en düşük seviyesine düşürmüş ve Merkez Bankası'nın "lirayı savunmak için attığı adımların başarısız olduğunu" eklemişti.
2001-2006 yılları arasında Merkez Bankası başkan yardımcısı olarak görev yapan Fatih Özatay "Ekonomik politika doğru yolda ilerlese ve TL serbest dalgalanabilen bir para birimi olsa döviz rezervleri sıkıntı yaratmazdı" dedi.
Özatay "Ben dolaylı olarak fonlama maliyetlerinin artırılmasındansa politika faizlerinin artırılmasını tercih ederim" diyor.