Hürriyet ekonomi yazarı Uğur Gürses, Merkez Bankası'nın dün açıkladığı faizi sabit tutma kararını değerlendirdi. Gürses, "Merkez Bankası, yine faize dokunmadan kuru seyrediyor" dedi.
Gürses'in "Yine faize dokunmadan kuru seyrediyor" başlığıyla (27 Ekim 2017) yayımlanan yazısı şöyle:
Merkez Bankası, olmayan sıkılıkta kararlı; ama faize dokunamıyor. Dünkü mesajı ise “mezarlıkta ıslık çalmak”. Nasıl mı? Şöyle: Zaten faizi yükseltmesi gerekirken, buna bir de kur artışı da eklendi. Faiz artırmadan, sıkı durduğunu söylüyor.
Dünkü tek değişiklik şurada; önceki açıklama metnindeki son cümleye, iki vurgu (siyah puntolarla vurgulanan kelimeler) eklenerek şu hale çevrilmiş: “Enflasyon görünümünde belirgin bir iyileşme ve hedeflerle uyum sağlanana kadar para politikasındaki sıkı duruş kararlılıkla sürdürülecektir.”
Hatırlatalım; enflasyon hedefi yüzde 5’te, cari enflasyon ise yüzde 11.2’de. Beklentiler de bir yıllık vadede yüzde 8.5, iki yıl vadede yüzde 8 gibi. İki yıllık vadede bile beklenen şu; hedefe teğet bile geçemiyor. Dışarıdan bakınca hiç bilmeyen biri “Evet, Merkez Bankası kararlılık ve sıkılığa özel vurgu yaparak piyasa oyuncularını ikna etmeye çalışıyor” diyebilir. Çok açık ki banka, yine “yeterince sıkılaşma yapamamayı” zamana yayarak çürütme peşinde. Bankanın duruşunu bilenler ise bu mesajla, Merkez’in yine olayların gerisinde kaldığını görüyor.
Oysa en başta, aradan geçen 42 günde yüzde 10’a yakın artan döviz kurundan, geleceğe çıkacak ilave enflasyon faturası şimdiden “buzdağı” gibi orada duruyor. Banka bu yokmuş gibi bir duruş sergiliyor. Yüzde 5 hedefi olan Merkez Bankası’nın, yüzde 11’e dayanmış çekirdek enflasyonu seyretmesi, bu enflasyona karşılık yüzde 12’lik faizle piyasaya para verirken bunu “sıkı duruş” olarak “yutturması” kabul edilebilir değil. 2011’den bu yana para politikası duruşu ve döngüsü belli; kur artar, Merkez Bankası seyreder, kur daha da artar; sonra kur ve enflasyon kaygıları yükselir, banka faizi 3-4 puan artırır, yükselen faizin faturası hane halkına ve üreticiye çıkar.
İşin endişe verici tarafı; hem gelişmiş ülkelerde, uzun vadeli faizlerin uzunca düşük seyrettiği bir dönemin sonuna gelindiği kanısı güçleniyor; hem merkez bankalarının bir taraftan parasal genişlemeyi azalttıkları, diğer taraftan bilanço küçülttükleri bir tablo var. “Faizsiz kararlılık” şu gelişmelerin ertesinde gösterildi: Bankalarla ilgili söylentilerin arttığı, Güney Afrika’da bütçe kaynaklı tedirginliğin ulusal para Rand’a yüzde 2.5 değer kaybettirdiği bir günün akşamında, Alman finans kurumlarının kredi imkanlarını azaltacağı yönündeki iddialar, TL’de zaten bir süredir devam eden değer kaybını hızlandırdı. Dolar kurunun 3.81’e yaklaştığı anlar oldu. İşte bu koşullarda, zaten bozulan çekirdek enflasyon görünümüne bir de kur artışı ile ilave enflasyon yansıması potansiyeli eklendi.
Banka da, işte bu tüm olan bitene hiçbir politika manevrası yapmadan, sıkı olmayan duruşunu “sıkı duruş” olarak sunarak, devam ettireceğini söylüyor. Ne yazık ki hep bu aynı “filmi” izliyoruz; bugünün 1 puanlık faiz artışından kaçınan Merkez, yarının kaçınılmaz 2-3 puanlık potansiyel faiz artışının tohumunu atıyor.
Banka ocak ayından başlayarak faizleri, merkez bankalarınca olağanüstü durumlarda kullanılan “geç likidite penceresi” (GLP) faizlerini kullanarak, yüzde 12.25’e yükseltmişti. Piyasaya ve Ankara’daki siyasetçilere de “her an düşürebilecek” bir durumda olduğunu sinyalini açık tutmuştu. Hali hazırda piyasaya verdiği paranın ortalama faizi yüzde 12’de. Hâlâ “geçici faiz” penceresi devam ediyor. Yüzde 7.25’deki gecelik borç alma faizini, yüzde 9.25’teki gecelik borç verme faizini, yüzde 8’deki haftalık repo faizini en azından yüzde 10-12’ye yaklaştırabilirdi. Bunu bile yapmadı. Kullandığı faizi bir tarafa bırakın; “kararlılık sinyali” için, kullanmadığı faiz penceresine bile dokunamadı.