Rekor kıran dolar ve Euro'nun ardından piyasaların günlerdir beklediği Merkez Bankası Para Politikası Kurulu kararları dün açıklandı. Merkez Bankası faiz oranlarını değiştirmedi. Ancak Merkez Bankası'nın ek sıkılaştırma günlerinde bankalararası piyasalardaki faizlerin yüzde 9'a kadar çıkarabilecek olması "örtülü faiz artırımı" şeklinde yorumlandı. Kararın açıklanmasının hemen ardından dolar 2.26 TL'yi, Euro'da 3.06 TL'yi geçerek rekor kırdı.
Dünya gazetesi yazarları Merkez Bankası'nın faiz kararını yorumladı:
Türkiye’de haftalardır bir faiz tartışması yapılıyor. Bir tarafta faizin agresif biçimde artırılmasını isteyenler, diğer tarafta faiz artırımının pek işe yaramayacağını düşünenler bulunuyor. Açık konuşalım.TCMB’nin Türk finansal varlıkları üzerindeki satış baskısını azaltması, tek bir karar ile mümkün olmaz. Kurumun attığı ve atacağı adımlar dışında, bizi etkileyebilecek birçok gelişme ufukta gözüküyor.Örneğin önümüzdeki hafta Fed toplantısı var. ABD’de son günlerde yayımlanan pozitif ekonomik veriler, yeni bir azaltımın sinyalini veriyor. Diğer taraftan, şubatın ikinci haftasında Paris’te Türkiye’yi de yakından ilgilendiren OECD/FATF(Mali Eylem Görev Gücü) toplantısı var. Küresel terörün finansmanı ve kara para aklama konularında gri listede olan Türkiye’nin, kara listeye alınması riski var. Fed’in azaltıma devam etmesinin etkilerini az çok tahmin ediyoruz. Aylardan beri bu zaten fiyatlanıyor. Tabii olay bir noktada azaltım fiyatlamasından, faiz artışı fiyatlamasına evrilecek. Bu da, Türkiye’nin de içinde bulunduğu yükselen piyasalarda yeni bir baskı unsuru olabilir. Mali Eylem Görev Gücü’nün Türkiye için alacağı olumsuz bir kararın, piyasalar ve ekonomi üzerindeki etkilerini düşünmek bile istemiyorum.Sistem durma noktasına gelebilir.
Böyle bir ortamda, Merkez Bankası dün bir adım attı. Örtülü faiz artırımı yapıldı. Bankacılık sektörüne ek bir maliyet geldi. TL’deki düşüşün sorumluları olarak görülen spekülatörlere de gözdağı verildi.Hamle yapılmadan önce niçin bu kadar beklendiğini anlamakta zorlanıyorum. Piyasalar son bir ayda ateş çemberine döndü. USD/TL için ekstrem tahminler artık rutin hale geldi. Yorumcusu, moderatörü, gazetecisi, kur için kapıyı 2.30’dan açıyor. Endeks için 60.000 öngörüsü olmazsa olmaz. Faizde yüzde 15’i bekleyen bankacılara rastlayabiliyorsunuz. Tabii ki uç tahminler, temelsiz değerlendirmeler olabilir.Ancak son on yılda, piyasaların bu kadar bilinmezlikle başbaşa kaldığı bir dönem hatırlamıyorum. Geçenlerde sohbet ettiğim bir bürokrat; ‘‘Kurumların döviz talebinden çok, bireysel yatırımcının döviz talebinin artması bizi endişelendiriyor’’ ifadesini kullandı. Tedirgin olunuyorsa, piyasaları sakinleştirmek için çıkıp çaba gösterilir. Beklentiler iyi yönetilmiyor. Bir mesaj vermek için, illa toplantı gününü mü beklemek lazım. Bir televizyon kanalına çıkıp, piyasaları yatıştırmak için mesaj verilir. Bunu Başkan Başçı yapmak zorunda değil. Pek fazla görmediğimiz başkan yardımcıları da olabilir. Kur mevzusu nedeniyle, Erdem Başçı çok yıprandı. Aralık ayındaki toplantıda, kurla ilgili bir soruya ‘‘Ocak sonunda tekrar konuşuruz’’ cevabını vermişti. Sonrasından dolar yükselişine devam etti. Bundan sonraki dönem daha da hareketli geçebilir. Başkan üzerindeki ‘‘açıklama’’ yükünün biraz alınması iyi olabilir. PPK’daki diğer üyelerin konuşmaları için ortam müsait.
TCMB dün aldığı kararla belirsizliği azalttı mı? Zannetmiyorum. Piyasaların da tatmin olmadığı görülüyor. Hatta Banka’nın biraz daha belirsizlik yarattığı söylenebilir. Belki istenilen de buydu. Rezerv Opsiyon Katsayılarında ve Munzam Karşılık Oranlarında bir değişiklik yapılmaması, kurumun ‘‘Bunlar geçici. Her şey normale dönecek.’’ beklentisinde olduğunu gösteriyor. 2013’teki iddialı açıklamaları, Başçı’nın öz güveninin ne kadar yüksek olduğunu göstermişti. Başkan 2014’te henüz bir açıklama yapmadı. Ancak dünkü eylemsizlik, Başçı’nın öz güveninden bir şey kaybetmediğini gösteriyor. Kısacası, Başkan kaldığı yerden devam ediyor.
Dün çok kişi Merkez Bankası’nın faiz artırmasını bekliyordu. Merkez Bankası “Hükümeti memnun etmek için faizi artırmadı.” Ama “piyasayı mutlu etmek için faizi artırdı.”
Yüzde 4.50 olan politika faizi, 1 hafta vadeli repo faiz oranı değişmedi. Yüzde 7.75 olan faiz koridorunun üst bandı da aynı kaldı. Yüzde 3.50 olan gecelik borçlanma faizi de yine aynı bırakıldı.
Merkez Bankası ek sıkılaştırma uygulanması gerekli görülen günlerde bankalararası piyasadaki faizlerin yüzde 7.75 yerine, yüzde 9 civarında oluşmasının kararlaştırıldığını da bildirdi. Gerekli görülen günler haftada kaç gün olacak bilinmiyor ama, anlaşılan o ki, faiz tavanı yüzde 7.75’den ortalama yüzde 8.25-8.50 belki de yüzde 9.0 olacak.
Merkez Bankası’nın açıklamasında parasal sıkılaştırmanın gerekçesi olarak enflasyona ağırlık veriliyor. Döviz fiyatındaki yükselme dolaylı olarak faiz ile ilişkilendiriliyor.
Bankanın açıklamasının önemli bölümü şöyle: “Yakın dönemde yapılan vergi ayarlamalarına ve döviz kuru hareketlerinin gecikmeli etkilerine bağlı olarak enflasyon göstergelerinin bir süre daha yüzde 5 hedefinin belirgin olarak üzerinde seyredeceği tahmin edilmektedir. Kurul, enflasyon görünümünü orta vadeli hedeflerle uyumlu hale getirmek amacıyla likidite duruşunun sıkılaştırılması gerektiğini belirtmiştir. Bu doğrultuda, ek parasal sıkılaştırma uygulanması gerekli görülen günlerde, bankalararası piyasadaki faizlerin yüzde 7.75 (marjinal fonlama oranı) yerine yüzde 9 civarında oluşmasının sağlanması kararlaştırılmıştır.”
Ekonomist Uğur Gürses, Merkez Bankası’nın özellikle ek sıkılaştırma günlerinde bankalararası piyasalardaki faizlerin yüzde 9’a kadar çıkarabilecek olmasının deneysel bir politika olduğunu söylüyor.
Gürses “Görünürde Merkez Bankası “faiz artırmadım” diyecek. Ancak piyasaya verdiği mesaj “önümüzde herhangi bir dönemde piyasa faizlerinin yüzde 9’da oluşmasını sağlayabilirim” anlamına geliyor.Bankalararası piyasadaki faizlerin ek parasal sıkılaştırma yapılacağı günlerde yüzde 7.75 yerine yüzde 9’a çekilmesi yani 1.25 baz puan artması en iyimser ifade ile deneysel bir politika” diyor.
Kararın açıklanmasının ardından piyasalarda hareketlilik başladı. Dolar dakikalar içinde 2.2689 TL’nin üzerine çıkarak rekor kırdı. Euro da 3.0668 TL’ye yükselerek rekor kırdı. Ancak kararda ek parasal sıkılaştırma yapılacak günlerde Merkez Bankası’nın faizi yüzde 9’a kadar çıkarabileceğini belirtmesi ile dolar ve euroda rekor seviyelerden dönüldü. Dolar 14:20 itibariyle 2,2520 TL’ye gerilerken, euro da rekor seviyelerden 3,0440 TL’ye geriledi.
Bundan sonra neler olacak?
Faiz artırımı nedeniyle Türk Lirası’na talep artacak, Türk Lirasından dövize yöneliş duracak mı? Döviz fiyatında istikrar oluşacak mı?
Bunlar olmaz ise bir yanda dolar fiyatının öte yanda faizin artması reel ekonomiyi ezer..
Merkez Bankası faiz oranlarını değiştirmedi, yani kimi yorumculara göre “Sürpriz yapmadı”. Sanırsınız ki Para Politikası Kurulu toplanıyor; Başkan Erdem Başçı üyelere “Arkadaşlar biz son olarak ne zaman sürpriz yapmıştık” diye soruyor. Son sürprizin tarihine bakılıyor; ya “Biraz daha bekleyelim” deniliyor ya da “Artık yeni bir sürprizin zamanı gelmiş” düşüncesiyle karar alınıyor. Gelsin manşetler; “Merkez Bankası sürpriz yaptı”, “Yapmadı”, “Merkez sürprizi seviyor” gibi... Sanki Türkiye ekonomisinin en önemli kararlarından biri papatya falı açılarak alınıyor. Ve toplantı sonrasında yapılan açıklamadaki kelimeler didik didik edilerek bir önceki açıklamayla kıyaslanmıyor mu; adeta kıl tefsiri gibi, inanın bu da Merkez Bankası’nı pek eğlendiriyor.
Merkez Bankası dün faiz oranlarını yine değiştirmedi. Kamuoyu da öyle bekliyordu. Bazı hükümet üyeleri de zaten Merkez Bankası’nın faizi artırmaması gerektiği görüşünü dile getiriyorlardı. Elbette bu görüşler Merkez Bankası’na bir telkin değildi! Olsa olsa bir temenni idi yalnızca, ama bakan düzeyinde temenni açıklamak ne kadar doğruydu, o da tartışılırdı.
Merkez Bankası, ek parasal sıkılaştırma uygulanması gerekli görülen günlerde, bankalararası piyasadaki faizlerin yüzde 7.75 yerine yüzde 9 dolayında oluşmasının sağlanmasını kararlaştırdı. Bu faize de marjinal fonlama oranı denildiğini belirtelim.
Bankacılık kesimindeki ağırlıklı görüş, marjinal fonlama oranının 1.25 puan artırılmasının “Hiçbir şey yapılmadı” eleştirilerini göğüslemek amaçlı bir adım olduğu yönünde.
Aslında Merkez Bankası’nın elinde “İşte yapılacak olan buydu” dedirtecek bir araç kaldı mı, o da tartışılır.
Ne yazık ki pek kalmadı. Hani doktorlar der ya, “Kanserden korkma, geç kalmaktan kork” diye. Aslında söylenmek istenen, “Kanserden kork, ama geç kalmaktan daha çok kork”tur. Biz, ne kanserden korktuk, dolayısıyla ne başta herhangi bir adım attık. Sonunda da doktorun “Ne yersen ye, ne yaparsan yap” diyeceği noktaya geldik.
Tansiyon düşmeden olmaz!
Merkez Bankası’nın faiz konusunda yapabileceği pek bir şey yok! Ama şimdi yok! Zamanında, yani FED’in tahvil alımıyla ilgili açıklamayı yaptığı geçen yılın mayıs ayında ve izleyen dönemde adım atılmış olsaydı, bu konu ciddiye alınsaydı ve doğru değerlendirilseydi, bu noktaya gelmezdik. O yüzden de şimdi faiz artırmanın bir anlamı kalmadı. Tam tersine, şimdi faiz artırılsaydı, “Madem faizi artıracaktık, geçen yılın haziranından bu yana 19 milyar doları niye sattık” diye sormak gerekirdi. “Bu kadar rezervi ne uğruna kaybettik” diye sorma hakkımız doğardı.
Dövizdeki artışı geri çevirmenin yolu, artık faiz artışı değil, o fırsat kaçırıldı. Siyasi tansiyon düşmeden, yabancı yatırımcının Türkiye’ye bakışını olumluya çevirebileceğimizi mi sanıyoruz.
Bir yerel seçim, son dönemde belki de hiç bu kadar önemli olmamıştı. 30 Mart’ta Türkiye’de tüm siyasi dengelerin değiştiğine tanık olabiliriz. Seçime şunun şurasında iki ay kaldı.
Ardından Cumhurbaşkanı seçimi. Hem de halkın yapacağı bir seçim. Cumhuriyet tarihinde bir ilk yaşanacak.
Ve bu süreçte yaşamakta olduğumuz siyasi gerilim. 17 Aralık süreci, bu sürecin yol açtığı gerginlik; yargı ve polisteki müthiş karmaşa... HSYK’nın yapısında değişiklik öngören düzenleme çalışması...
Bütün bunlar ortada dururken, Merkez Bankası faizi artırsa ne olur, artırmasa ne olur. Ne yani Merkez Bankası dün tutup faizi birkaç puan artırsa, yabancılar “Aman ne güzel oldu, çıkmayalım artık Türkiye’den ya da koşup yatırım yapalım” mı diyeceklerdi.
Kendimizi kandırmayalım. Şu dönemde kur artışına karşı ekonomik olarak yapabileceklerimiz neredeyse kalmadı. Siyasi arenadaki karmaşanın bir an önce sona ermesini, en azından biraz daha dingin günlere ulaşmayı umalım. Merkez Bankası’nın faizi artırarak dövizi frenleme şansı artık pek kalmadı. Siyasetteki gerginlik yok olmadan ve kaygılar giderilmeden ekonomik önleme başvurmak pek işe yarayacak gibi görünmüyor.
Merkez Bankası (MB) bir süredir anlaşılması güç bir para politikası uyguluyordu. Dün Para Politikası Kurulu (PPK) 2014 yılının ilk toplantısını yaptı. Piyasada gösterge faizin yüzde 10’a çıktığı, liranın ise belirgin biçimde değer kaybettiği bir dönemde merakla beklenen karar, para politikasının anlaşılmasını daha da zorlaştırdı. Bu, iyi değil. Açayım:
Faiz koridorunun alt sınırı (%3.5) ve üst sınırı (%7.75) değiştirilmedi. Koridor içinde iki faiz daha var: Eski politika faizi olan repo faizi ve piyasa yapıcı bankalara borç verme faizi. Her ikisi de eski düzeylerinde sabit tutuldu. Sırasıyla: % 4.5 ve % 6.75. Dikkat ederseniz dört tane faizden söz etmek sorunda kaldım. Üç buçuk yıl öne olsaydı, sadece politika faizi olan repo faizinin değişip değişmediğini belirtecektim.
Bu dört faiz yetmezmiş gibi bir de beşincisi var: Koridor içinde belirlenen ‘ortalama fonlama maliyeti’. Ortalama fonlama maliyeti, MB’nin haftalık vadeyle bankalara borç verdiği repo faizinin, piyasa yapıcı bankalara sattığı paranın faizinin ve koridorun üst sınırından borç verdiği paranın faizinin ağırlıklı ortalaması. MB, bu üç ayrı yolun her birinden borç verdiği paranın miktarını günlük olarak değiştirerek, ortalama fonlama maliyetini her gün değişik düzeylerde tutabiliyor. Bunu, ‘esnek’ olmak adına yapıyor. Kısa bir süre önce ortalama fonlama maliyetini % 7 civarında tutacağını açıklamış, böylelikle bankaların kendi aralarında yaptıkları işlemlerde belirlenen gecelik faizin (piyasa faizinin) koridorun üst sınırında oluşmasını (%7.75) sağlamayı amaçlamıştı.
Politika faizi ne düzeyde ise, bankalarla yaptığı işlemler yoluyla piyasa faizini o politika faizine yakın bir yerde tutabiliyor MB. Bu piyasa faizi de mevduat, kredi ve tahvil faizlerini etkiliyor. Politika faizinin önemi bu. Dört yıl önce politika faizi repo faiziydi. Şimdilerde ortalama fonlama maliyeti politika faizi oldu ‘gibi’. ‘Gibi’ çünkü bu para politikası oldukça karışık. Dünkü toplantıda bu karışıklığın dozu biraz daha artırıldı. PPK açıklamasından:
“Kurul son dönemde risk priminde gözlenen artışın enflasyon görünümü ve beklentiler üzerindeki yansımalarını dikkatle takip etmektedir. Yakın dönemde yapılan vergi ayarlamalarına ve döviz kuru hareketlerinin gecikmeli etkilerine bağlı olarak enflasyon göstergelerinin bir süre daha % 5 hedefinin belirgin olarak üzerinde seyredeceği tahmin edilmektedir. Kurul, enflasyon görünümünü orta vadeli hedeflerle uyumlu hale getirmek amacıyla likidite duruşunun sıkılaştırılması gerektiğini belirtmiştir. Bu doğrultuda, ek parasal sıkılaştırma uygulanması gerekli görülen günlerde, bankalar arası piyasadaki faizlerin %7,75 yerine %9 civarında oluşmasının sağlanması kararlaştırılmıştır.” Kısacası şimdi bir de ‘ara sıra’ %9 düzeyinde bir altıncı faizimiz olacak. Ama bu altıncı faiz hem olacak hem de olmayacak.Hangi günlerde olacağını MB belirleyecek. Şüphesiz bu günler döviz kurunda yukarıya doğru baskı oluşan ya da oluşma olasılığı olan günler olacak. Böylelikle, Ocak 2002’de başlayan enflasyon hedeflemesi uygulamasının tabutuna son çivi değilse bir önceki çakılmış oldu. Çünkü o tarihten bu yana MB faiz koridorunu açıklıyordu ve bu koridorun bir önemi vardı. Politika faizi ile piyasa faizinin içinde kalacağı aralığı belirliyordu koridor. Şimdi, koridorun üst sınırının %7.75 olmasına karşılık piyasa faizinin %9 olmasına izin veriliyor. Böylelikle para politikası iyice karışıyor.