1999’da türbanla TBMM'ye geldiği gerekçesiyle yemin ettirilmeyen Merve Kavakçı, “Özellikle üniversite camiasında güzel bir gençlik, bilinçli bir İslam anlayışı da var. Ancak genel olarak topluma baktığımızda bunu göremiyoruz. Yasakların insana kattığı bir değer vardı, o da bilinç üzerinden bir değerdi. Yani insan zorlukları yaşadıkça, olgunlaşıyor, başörtüsüne sımsıkı bir daha sarılıyordu. Bugün bunu kaybettik. Uğruna mücadele edilen bir değer olmaktan çıktı başörtüsü, birçok zihinde. Bu da yozlaşmayı ve bilinçsizleşmeyi beraberinde getirdi” dedi.
Vahdet Gazetesi Ankara Temsilcisi Fatih Akkaya’ya konuşan Kavakçı, “Başörtüsü diye homojen bir kitle, kütle, varlık yok. Başörtülü diye de yok. Çok heterojen bir ortamda, heterojen örtünme tarzları var” görüşünü dile getirdi.
Kavakçı, Fatih Akkaya'nın "Nasıl bir Türkiye hayal ediyorsunuz?" sorusunu "İnsanın insan olduğu bir Türkiye hayal ediyorum. Bence Türkiye’de insanlar en çok insan olmamaktan kaybediyor. İyi hasletlerimizi kaybediyoruz. Müslüman Müslüman gibi değil, laik olması gerektiği gibi laik değil, demokrat geçinen aslında demokrat değil" sözleriyle yanıtladı.
Fatih Akkaya’nın Merve Kavakçı ile yaptığı söyleşi şöyle:
- Bugün üniversitelerde, kamunun önemli bir bölümünde başörtüsü serbest neler söyleyeceksiniz?
Hayal dahi edemeyeceğimiz kadar iyi günlere geldik, başörtüsü açısından. Ancak yasağın yargı, emniyet ve askeriyede devam ediyor olması çok büyük bir zulüm. Bunun dışında hala başörtüsü yasağının keyfi olarak uygulandığı yerler var, halkımızın bunları ifşa edip adalete teslim etmeye vesile olması gerekiyor. Bunun dışında, başörtülü kadınlara karşı gizli ayrımcılık hala devam etmekte. Özellikle de Müslüman geçinen dindarlar eliyle bu ayrımcılık yaşatılıyor.
- Bugün Çankaya’da, Başbakanlıkta başörtülü eşler bulunuyor, nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu da önemli bir kazanım. Zira bu ülke, eşi başörtülü diye aleyhine kampanya yapılan Cumhurbaşkanı adayları, Merkez Bankası Başkan adayları vs. gördü. Bu günlere gelmiş olmak da halkın iradesinin tecellisi anlamında önemli.
- Bugün Türkiye’de başörtüsünün geldiği noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Başörtüsü diye homojen bir kitle, kütle, varlık yok. Başörtülü diye de yok. Çok heterojen bir ortamda, heterojen örtünme tarzları var.
- Sokaklarda başında başörtüsü, altında örneğin kot pantolonlu gençlere sık rastlar olduk. Onları görünce içinizden ne geçiyor?
Problemin kot veya pantolon giymekten değil, tesettüre uygun olmayan dar ve renk itibariyle çok ilgi çekici giyimden kaynaklandığını düşünüyorum. Ancak genel bozulmanın sadece kadın ve kadın kıyafeti üzerinden değerlendiriliyor olmasını da yadırgıyorum.
- Başörtülü hanımlar, eskiye oranla başörtüsünün değerinin ne kadar farkında sizce?
Genç nesil üzerinden bu soruyu cevaplarsak, pek de farkında değiller diyebiliriz. Tabii istisnaların kaideyi bozmayacağını göz önüne alırsak. Yoksa, çok bilinçli gençler de görüyorum ben etrafımda.
Özellikle üniversite camiasında güzel bir gençlik, bilinçli bir İslam anlayışı da var. Ancak genel olarak topluma baktığımızda bunu göremiyoruz. Yasakların insana kattığı bir değer vardı, o da bilinç üzerinden bir değerdi. Yani insan zorlukları yaşadıkça, olgunlaşıyor, başörtüsüne sımsıkı bir daha sarılıyordu. Bugün bunu kaybettik. Uğruna mücadele edilen bir değer olmaktan çıktı başörtüsü, birçok zihinde. Bu da yozlaşmayı ve bilinçsizleşmeyi beraberinde getirdi. Başörtüsü bir davranış paketinin en temel sembolü idi eskiden, şimdi ise öyle değil.
- Verilen onca mücadele bugün gelinen nokta için miydi, düşünceniz nedir?
Mücadele, o veya bugün için, o veya bu nokta için verilmedi, verilmemeli. Mücadele emri bil maruf nehyi anil münker yapmak içindir, mücadele Hakk’ın hakim kılınması için sarf edilen gayrettir. Bu da bugünden ve buradan ziyade ebediyet ile alakalıdır.
- Evet işte bunun içindi, çok şükür arzuladığımız Türkiye’ye ulaştık diyebiliyor musunuz?
Alanına göre diyebilirim de diyemeyebilirim de.
- Ardınıza bir baktığınızda verdiğiniz mücadelede başarılı olduğunuzu düşünüyor musunuz?
Bilemem. Onu sadece Rabbim bilir. Ben dua edebilirim ancak.
- En başından, doruğa çıktığı 28 Şubat sürecine kadar Türkiye’de başörtüsü yasağına karşı pek çok bedeller ödendi. Bu bedeller ödenirken, hayal edilen neydi?
Yasağın kalkması ve insanların başörtüleri üzerinden değerlendirilmediği ve dışlanmadığı bir olgunluğa erişilmesiydi amaç.
- Bugün “başörtülü” her yerde. Başörtüsü yasağı kalksın derken, bunu mu kastediyordunuz?
Başörtülü her yerde değil bence bugün. Olması gereken her yerde de değil. Henüz kat edilmesi gereken önemli bir yol var, başörtülü kadınların önünde. Aşılması gereken engeller hala mevcut. Yasağın kalkması ile kastettiğim, başörtüsünün bir faktör olmaktan çıktığı günlere erişmek.
- “Hayalimdeki, hedefimdeki başörtülü bu değildi” dediğiniz bir şey var mı bugün?
Tabii çokça var. Başörtülüler var, başörtülü gibi giyinmeyen veya başörtülü gibi yaşamayanlar var.
- Nasıl bir Türkiye hayal ediyorsunuz?
İnsanın insan olduğu bir Türkiye hayal ediyorum. Bence Türkiye’de insanlar en çok insan olmamaktan kaybediyor. İyi hasletlerimizi kaybediyoruz. Müslüman Müslüman gibi değil, laik olması gerektiği gibi laik değil, demokrat geçinen aslında demokrat değil.
- Gelinen bu noktada geçmişte, özellikle de 28 Şubat sürecinde ödenen bedellerin payı ne oranda sizce?
Bütün pay, o ödenen bedellerin bence. O günler yaşandı ki bu günlere gelindi. Ülke bu olgunluğa birden bire erişmedi ki. Tabi gönül isterdi ki, kayıplar, kaybedilenler olmasın, ülke vakit kaybetmesin, ama öyle olmadı. Önemli olan bence, olandan ders çıkartıp, onu bir pozitife çevirip iyilik için vesile aracına dönüştürebilmektir.
- Yasağın önemli ölçüde son bulmuş olmasında, sizin ödediğiniz bedellerin katkısı peki?..
Bütün başörtülü kadınların ödediği bedellerin bir katkı payı vardır, her birimizin hikayesi birbirinden değerli ve katkı sağlayıcı oldu.
- İslami camia bugün geçmişte ödediği bedellerin karşılığını aldı mı?
Bu konuda tam bir denklik olduğunu sanmıyorum. Bedellerin karşılığı her zaman hafif kalır. Birbirine denk olması da beklenemez zaten. Bir şeylerin ahirete kalması da gerekir.