Akit gazetesi yazarı Merve Kavakçı, bir dönem Fethullah Gülen’e en yakın isim olarak bilinen, 17-25 Aralık operasyonlarının ardından cemaatten kopan ve Zaman gazetesindeki yazılarına son veren Hüseyin Gülerce'yi eleştirdi. Beyaz TV canlı yayınında "gönlüne girdiği insanların yakasından düşsün" sözleri ile Gülen'e çağrıda bulunana Gülerce'nin aynı programda "17-25 Aralık sürecinin bir kırılma noktası" olduğu yolundaki açıklamasına da dikkat çeken Kavakçı, sözlerini şöyle sürdürdü:
"17-25 Aralık sürecini bir kırılma noktası kabul ediyor, ondan önce ve ondan sonraki hizmet diye ayırıyor. Sanki her şey o gün orada başladı. Sanki her şey orada koptu. Sanki her şey o zamana kadar bu harekette mükemmeldi de sonra birden bire mükemmel olmaz oldu da kötüleşti.”
"28 Şubat döneminde, Gülen cemaatinin darbecilerle birlikte hareket ettiğini" öne süren Kavakçı, Gülerce’nin de o dönem cemaatle birlikte olduğunu ekledi.
Kavakçı'nın Akit'te “Gülerce’yi seyrederken gözlerim yaşardı (!)” başlığıyla yayımlanan (3 Şubat 2015) yazısı şöyle:
Şimdilerde çağrılarda bulunuyor eski cemaatine, liderine. Yakalarını bırakın diyor, varsın yollarına gitsinler diyor. Beyinleri yıkanmışa getiriyor, öl desen ölecekler, düşünemiyorlar’dan dem vuruyor. Doğrudur muhtemelen. Gülerce’nin anlattıklarına bakılırsa, şeyhini bir lider, mentör, mürşid konumunun ötesine geçirip, ilahi bir şeyler atfetme söz konusu mevzubahis durumda. Öyle olunca da yolsuzlukla savaşıyorum deyip yolsuzlukla adı anılan adamları aday yapan CHP’ye de oy toplarsın, dine karşı oldum olası savaş etmiş zihniyete de oy verirsin. Bir kere basiretin bağlanmaya görsün, “şeyhim bilir ben bilmem” der, aklını kiraya verirsin, belki de bana akıl ne gerek der, tümden satar kendince kurtulursun. Anlaşılan bu.
Şöyle diyor Gülerce; “Artık Fethullah Gülen’in bu insanların yakasını bırakması lazım. Fethullah Gülen’in gönüllerine girdiği, kendisine bağladığı insanları bir yanlışın içerisinde savaş cephesine sürmeye hakkı yok. Bu bir vebaldir. Bu insanlar size bağlı, sizi çok seviyorlar diye bu insanları harcamayazsınız. 40 yıllık bir hizmeti uçuruma sürükleyemezsiniz. Sizin böyle bir hakkınız yok. Ne hakkınız var gönüllerini kazandığınız ülke için hayırlı olması için çalıştığınız bu insanları topladınız, şimdi hep birlikte devlete ve hükümete karşı savaşa sokuyorsunuz. Ve bu insanları topyekün intihara sürüklüyorsunuz. Bir hareketin intiharıdır bu. Ve bunu siz yapıyorsunuz. Ben inanıyorum ki; Sayın Gülen bugün durun dese bu arkadaşların hepsi dururlar. Kesin bu hükümete karşı yaptığınız eleştirileri, bırakın bu münafıklık, ihanet suçlamalarını bu Nemrutlukları, Firavunlukları... Kesin artık tamam. Biz tekrar din, iman, Kur’an hizmeti olarak bu işlerle uğraşmıyoruz. Ben de dahil içimizde meşruiyetin dışına çıkan yanlış işler yapanlar varsa cezalarını çeksinler. Ama siz masumsunuz, sizin hiç birinizin bunlardan haberi yoktu. Dolayısıyla sizin bu işe karıştırılmanız doğru değil. Bu yapılan şimdiye kadar yanlış oldu. Harç bitti inşaata paydos demesi lazım.”
Gülerce bunları söylüyor da şu hatayı da yapıyor. 17-25 Aralık sürecini bir kırılma noktası kabul ediyor, ondan önce ve ondan sonraki hizmet diye ayırıyor. Sanki her şey o gün orada başladı. Sanki her şey orada koptu. Sanki her şey o zamana kadar bu harekette mükemmeldi de sonra birden bire mükemmel olmaz oldu da kötüleşti. Sanki bu hareket, her şeyi 7 Şubat, 17 Aralık ne ise, şu veya bu tarihe kadar çok iyi, İslam’a çok uygun, şer’i açıdan caiz yapıyordu da birden bire değişti... Sanki, sanki, sanki... Bunları örneklerle çoğaltmak mümkün.
Daha gerilere gidelim. 28 Şubat’ı unutuyor, mesela, hizmet’li Gülerce. Kendisinin de ta içinde, tam ortasında olduğu, mutfağında çalıştığı bu hizmet hareketinin 28 Şubat’taki tavrını savunabilecek mi bugün? O gün öyle gerekiyordu demez herhalde, şimdi de, eleştirdiği hizmet’ten birileri çıkar da bugün de böyle gerekiyor deyiverir, çünkü. Hatırlayalım. 28 Şubat’ta darbecilere göz kırpan bir cemaat medyası vardı. Gülerce de oradaydı. Kraldan daha kralcı, beceremediniz çekilin diyen bir cemaat medyası. Başka ne vardı... Başörtülü öğretmenlerine 29 Şubat sabahı baş açtıran bir cemaat. Yine kraldan daha kralcı. Örnekleri çoğaltayım mı...
Gülerce bu hareketin liderinin en yakını değil miydi o yıllarda ve sonrasında. ABD’ye gittikten sonra da öyle kalmadı mı... Şimdi Sayın Cumhurbaşkanı, MOSSAD’ı telaffuz ediyor mesela.
Demem o ki bu işler çoktan böyleydi. Gülerce de içindeydi. Tekrar edeyim, sevdiği Ecevit ile haşrolsun...