"Meşrulaştırılan laiklik ve Cumhuriyet karşıtı anlayış, şiddet ve intikama dönüşüyor"

"Meşrulaştırılan laiklik ve Cumhuriyet karşıtı anlayış, şiddet ve intikama dönüşüyor"

CHP’nin İnsan Haklarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Zeynep Altıok, meşrulaştırılan laiklik ve Cumhuriyet karşıtı anlayışın, "Müftülere nikâh yetkisi verilmesi, eğitimin Ensarlaştırılması, evrim teorisinin derslerden çıkarılması, milli zaferlerin, bayramların yok sayılması gibi adımlarla eyleme; metrobüste, Maçka parkında şortlu kadına yönelik saldırı, Kadıköy’de müzisyene yönelik şiddet, Urfa’da Atatürk heykeline şeriatçı saldırı" gibi örneklerle şiddet ve intikama dönüştüğünü söyledi.

CHP'li Altıok, ayrıca mahpuslara tek tip kıyafetin şiddeti beslediğini söyleyerek, “Tek tip elbise, aslında FETÖ’cülere değil, tüm Türkiye’ye giydirilmek isteniyor. Tek tipçi akıl, herkesi tek tipleştiriyor” diye konuştu.

Cumhuriyet gazetesi'nden Kemal Göktaş'ın sorularını yanıtlayan Zeynep Altıok'un yanıtları şöyle:

- Adalet Yürüyüşü toplumda büyük ilgi ve geniş destek gördü. Fakat sonrasında etkisini yitirdiği, yürüyüşle toplumun gazının alındığı ve Kılıçdaroğlu’nun kendi koltuğunu korumak için bunu yapmak zorunda olduğu gibi çok farklı yorumlar yapıldı.

Aslında Adalet Yürüyüşü’nün azaltılamayan etkisini sönümlendirmek yandaş medyanın ve iktidar temsilcilerinin inanmak istediği şey. Yürüyüş boyunca yürüyüşe müdahale edip etmemenin muhasebesi yapıldı. Çünkü herhangi bir müdahalenin yürüyüşe olan ilgiyi daha da artıracağı ve büyük bir tepki ile karşılanacağını biliyorlardı. Cumhuriyet tarihindeki en etkili mitinglerden birini gerçekleştirdik. CHP’nin de kendi tarihindeki en görkemli mitinglerden biriydi bu. Genel Başkanımızın koltuğunu bu yolla sağlamlaştırmak istediğini söyleyenlere sadece gülebiliriz. Zira kimse koltuğunu sağlamlaştırmak için 432 km. yol yürümez ve milyonları ardından gelmeye ikna edemez.

Yürüyüş umut yarattı

- ‘Kılıçdaroğlu, bu yürüyüşle genel başkanlıktan liderliğe geçti’ diye bir yorum da var.

Genel Başkanımızın kendi tabanı üzerindeki etkisi tartışılmaz ama bu yürüyüşle kendi tabanı dışındaki milyonlara da ulaştığı ve onların da lideri haline geldiği gerçek. Aynı durum Gezi isyanında da karşımıza çıkmıştı. Yürüyüş, Gezi’den sonra baskı altındaki insanlar için bir nefes alma alanına dönüştü. Ben, bu yürüyüş ile Türkiye’nin farklı bir faza geçtiğini düşünüyorum. Yoksulluk, yoksunluk ve mağdurluktan rahatsızlık eylemsizliği yerini umuda bıraktı. İnsanlar isyanlarını umutla birleştirdikleri bir eylemliliğe geçti ve bu eylemlilik son derece barışçıl, herkesi kucaklayan şekilde devam etti ve sonuçlandı. Bunun için bundan sonra atacağımız her adımın hem fikirsel hem eylemsel kabulü yüksek olacaktır.

- Bundan sonra CHP ne yapacak? Sanıyorum, Adalet Kurultayı olacak...

Adalet Yürüyüşü’nde bir araya gelen kitlelerin ortak taleplerinin somutlanacağı bir platform olacak Adalet Kurultayımız. CHP, Adalet Yürüyüşü ile umudu heybesine koyduğu yeni bir faza geçti. Zaten bugüne dek adaletsizliğin olduğu her yerde olan CHP artık daha görünür olacak, daha fazla sokakta yer alacak. Kurultay ise yürüyüşte bir araya gelen farklı kesimlerin taleplerinin ortaklaşacağı bir platform. Adaletsizlik her alanda var. Birbirinden farklı kesimlerin farklı adalet arayışını kakafonik bir şekilde ortaya koymaları çıkar yol olmaz. CHP, ‘hayır’ noktasında bir araya gelen insanların katkılarını alarak kendi rotasını belirleyecek.

- HDP, Vicdan ve Adalet Nöbeti tuttu. Beri yanda AKP, CHP ile HDP’nin yan yana geldiği her an terörizm suçlamasıyla aslında ideolojik bir hegemonya yaratıyor. CHP’de bu suçlamadan kaynaklı HDP ile yan yana görünmeme tutumu aşıldı mı sizce?

CHP aidiyet, inanç, fikir hiçbir ayrım gözetmeksizin laik cumhuriyet temelinde hak arayışında olan bir partidir. Dolayısıyla herhangi bir şekilde ‘HDP’lilerin gördüğü adaletsizliğe sessiz kalayım da CHP’ye oy verenlerinkine ses çıkartayım’ diye bir politikası olamaz. Bu iktidarın yandaş basın üzerinden de güçlü bir şekilde propaganda yürüttüğü bir fotoğraf. Bu fotoğrafın içerisinde 4 siyasi partinin, kiminin kimlik, kiminin inanç üzerinden yürüttüğü politikalar var. Kemal Kılıçdaroğlu’nun yürüyüşü, baskının kalıcı bir politikaya dönüşmesine engel olmak için adalet şiarıyla çıkılmış bir yol.

- HDP’li vekiller alındı ve ardından Enis Berberoğlu çok insafsız bir şekilde, suçu sabit değilken 25 yıl hapis aldı. CHP, Meclis’e sahip çıkacağını iddia ediyor ama vekillerin cezaevinde olmasını yeterince gündemleştirebiliyor mu?

Biz Meclis’ten vazgeçmeyiz. Parlamenter sistem korumamız gereken bir sistem ama bu ‘biz Meclis dışında siyaset yapmayız’ demek değil. HDP’nin yürüyüşe verdiği destek gibi biz de onların nöbetine destek açıklaması yaptık. Türkiye’de siyaset, partiler üzerinden taraftar holiganlığına evriltiliyor. Bunun ötesinde bir siyaset yapmamız gerekiyor. Genel Başkan’ın Adalet Yürüyüşü çağrısı tam da böyle bir şeydi.

Kişisel değil, toplumsal

- CHP “sağ” ile yan yana durmak konusunda HDP ya da sol kesimlerle yan yana durmaktan daha hevesli gibi. Kılıçdaroğlu, Erbakan’ı anma toplantısına gitti ve bir plaket aldı. Bu çok tartışıldı. Sizin açınızdan da özellikle değerlendirilmesi gereken bir durum. Ne düşünüyorsunuz?

Siyasi temas kimseyi itme lüksüne sahip değil. Meşru düzlemde olan her siyasi partiyle temas kurabiliriz. Bu minvalde genel başkanımızın tüm siyasi parti liderleriyle yan yana gelmesi ile ilgili elbette bir sıkıntı olamaz. Orada sorgulanan Temel Karamollaoğlu’nun Sivas Katliamı’ndaki rolü. Karamollaoğlu’nun “Gazamız mübarek olsun” söylemi, katliamdan önce belediye eliyle dağıtılan broşürler, Cafer Erçakmak’ın Belediye Meclisi üyesi olması ve Karamollaoğlu ile ilişkileri... Karanlıkta kalan pek çok soruya yanıt verecek bir isim Karamollaoğlu ama hiç sorgulanmadı. Sorular ortada duruyor. Genel Başkan’ın bambaşka bir siyasi konjonktür ve ortamda Erbakan gibi siyaset tarihinde simge bir ismin anma etkinliğinde yan yana gelmesi olağandır. Bir sıkıntı görmüyoruz. Bu, CHP’nin açığa çıkmamış gerçeklerin peşini bıraktığı anlamına gelmez. Sivas Katliamı ile ilgili benim sürdürdüğüm mücadele kişisel bir mücadele değildir ve Sivas Katliamı özelinde değildir. Biz hiçbir katliam olmasın diye mücadele ediyoruz.

- Kılıçdaroğlu’nun Karamollaoğlu’nun elinden plaket alması sizi rahatsız etmedi mi? Ne de olsa Sivas Katliamı’nda hayatını kaybeden Metin Altıok’un kızısınız.

Siyaset insanın hoşuna gitmeyen pek çok şeye maruz kaldığı bir ortam. Zorunlu olarak karşımıza geliyor. Ben Genel Başkanımızın orada olmasını o anlamda sorgulamadım. Çünkü biliyorum ki o anlamda benim yanımda. Dava mücadelemde Genel Başkanımın nasıl yanımda durduğunu biliyorum. Ben CHP’de Kılıçdaroğlu’nun kendisinin önüne koyduğu bir kişiyim. Bu kişisel olarak değil temsil ettiğim dava adalete kavuşsun diye yapılmış bir tercihtir.

Evrensel hukuktan çare ummak casusluk oldu

- İnsan hakkı ihlallerini kayıt altına alan hak savunucularının tutuklanması ne tür sonuçlar doğuracak sizce? Tutuklamalar insan hakkı ihlallerini artırır mı?

Daha ne kadar artabilir düşünmek istemiyorum. İktidara göre bakkal, manav, gazeteci, sanatçı, öğretmen herkes terörist. AKP’nin hoşuna gitmeyen herkes terörist olunca ‘terör’ kavramının kredibilitesi ve inandırıcılığı kalmadı. Bu sebeple yeni bir kavram bulundu: ‘Casusluk’. Şimdi artık herkes casus. Ülkede olan biteni kayıt altına almak ve bunun için evrensel hukuktan çare ummak casusluk oldu. Ülkeye ihanet olarak, yabancı ülkelere şikâyet olarak değerlendiriliyor bu. Oysa ki, hak ihlallerini tespit etmek, hukuku hatırlatmak ve mücadele etmek, bir ülkeye ihanet değil, ülkemiz için iyi bir şeyler yapmak arzusudur.

Sistemli saldırı

- Ayhan Oğan’ın “Yeni devlet kuruldu” açıklamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ayhan Oğan’ın “Yeni bir devlet kuruyoruz, kurucusu da Erdoğan” açıklaması bir gaf ya da tesadüf değil. AKP iradesinin zaman zaman yaptığı Cumhuriyetimizi ve Atatürk’ü açık hedef alan açıklamaların “münferit” denerek geçiştirilmesine de alışkınız. Nitekim Bekir Bozdağ bahsi geçen açıklamaya ‘kişisel’ diyerek şaşırtmadı. Erdoğan’ın “15 Temmuz, 18 Mart’tan çok daha anlamlı” deyişi bu son açıklamayla tutarlı değil mi? İsmail Kahraman’ın “Anayasada laiklik olmamalı” sözü bu yönde en yetkili ağızdan yapılan açıklamaydı. Bu sözler öncesi ve sonrasıyla bilinçli bir rejim değişikliği için kurgunun dışavurumu ve güç kazandıkça fütursuzlaşan ifadesidir. Bu açıklamalarla meşrulaştırılan laiklik ve Cumhuriyet karşıtı anlayış, müftülere nikâh yetkisi verilmesi, eğitimin Ensarlaştırılması, evrim teorisinin derslerden çıkarılması, milli zaferlerin, bayramların yok sayılması gibi adımlarla eyleme; metrobüste, Maçka parkında şortlu kadına yönelik saldırı, Kadıköy’de müzisyene yönelik şiddet, Urfa’da Atatürk heykeline şeriatçı saldırı gibi örneklerle de şiddet ve intikama dönüşüyor. Son 15 yıldır laikliğe ve demokrasiye olan gerici saldırıların tamamı ‘bilinçli’ bir ‘kindar nesil’ amacı ve anlayışının ortak ve sistemli ürünüdür ve cezasızlıkla teşvik ediliyor.

Müftü neden resmi nikâh kıysın ki!

- Müftülere nikâh yetkisi verilmesi, Ensar Vakfı ile MEB işbirliği, evrim teorisinin müfredattan çıkartılırken cihadın konması vs. AKP sizce ne yapmaya çalışıyor?

Bir Cumhuriyet karşıtlığı ile karşı karşıyayız. Kimi siyasiler ve aydınlar ‘Türkiye İran olmaz’ söylemiyle popülist güncel politikalarla durumu idare ettiler. Ama bu İslami ideolojiden gücünü alan iktidarın palazlanmasına yol açtı. Sivas Katliamı’nda “Cumhuriyet burada kuruldu burada yıkılacak” ya da “Kahrolsun laiklik” sloganlarıyla insanları yaktılar. Ve hâlâ adalet sağlanmadı. Bu bir tesadüf değildi, orada başlayan o hareket sanık avukatlarının bugün kilit noktalara kadar yükselmesiyle sonuçlandı. O siyasi ideoloji hep bir şekilde kadrolaşma içinde oldu. AKP’yi iktidara taşıyan cemaat ile darbe girişimi ile yollar ayrıldı. Ama farklı cemaatlerle işbirliği kuruldu. Daha dün Sakarya’ya atanan Vali tekbir sesleri ile makamına oturdu. Bu artık laikliğin kalmadığını gösteriyor. Eğitim de biat kültürü yaratmak için en önemli araç. Daha önce Köy Enstitülerini kapatan sağ akıllar, bugün çocukların eline idam ipi tutuşturarak, sokakta şeriat sloganları attırıyor. Siyasal İslam rejiminin kalıcılaşması için baskı, şiddet ve ayrıştırmanın zeminini besliyor.

- Darbenin Allah’ın bir lütfu olarak görülmesi de bu rejim değişikliğine mi hizmet ediyor?

OHAL ile birlikte rejimin adı OHAL oldu.

- FETÖ ile mücadele adı altında tüm muhalefet baskılanırken mahpuslara tek tip kıyafet gibi 12 Eylül döneminin uygulamalarının tekrar gündeme getirilmesinin anlamı ne?

Tek tip bir elbise aslında FETÖ’cülere değil tüm Türkiye’ye giydirilmek isteniyor. Tek tipçi akıl herkesi tek tipleştiriyor. Daha yargılama bitmeden, kimin ne suçu işlediği, hangi oranda suça iştirak ettiği belli değilken herkesi aynı şekilde yaftalamak şiddet kültürünü besliyor. Sivil silahlanmayı teşvik eden söylem ve eylemler Türkiye’yi çok kötü bir noktaya götürebilir.

Laiklikteki eksiklik

- Tüm bu konjonktürde CHP laiklik meselesini sizce ihmal etmiyor mu? AKP’nin cambaza bak diyerek yaptığı uygulamalara CHP yeterince etkili bir şekilde direnç politikası üretebiliyor mu?

CHP’nin mücadele ettiği her şeyi laiklik şemsiyesi altında toplayabiliriz. Laiklik, tüm bu anti-demokratik uygulamalara karşı mücadele edilen bir şemsiyedir. Fakat sözünüzün kısıldığı, duyulmadığı bir medya ortamı var. Laiklik bizim olmazsa olmazımız. Ama laikliğin yeniden tanımlanması gerekiyor.

- Cumhuriyet’in laiklik tanımında bir sorun mu olduğunu düşünüyorsunuz?

Sorun değil ama eksiklik vardı. Eksikliği AKP iktidarı çok güzel kullandı. Nasıl ki darbe anayasasına karşıyım deyip darbe anayasasını kullandıysa bu eksikliği de kullanıyor. Diyanet’in sadece tek mezhep üzerinden bütçelendirilmesi, Milli Eğitim’den daha imtiyazlı bir alana sahip olması gibi sorunlar vardı. Laiklik zaman içerinde doğru tanımlarıyla devlet mekanizmalarında yer alamadı. Şimdi ‘Ha müftü ha belediye çalışanı nikâh kıymış ne fark eder? Nikâh aynı nikâh’ diye bir söylem var. Bu çok yanlış. O zaman soruyu şöyle soralım: Bir şey fark etmiyorsa neden müftü kıysın? Nasıl bir ihtiyaç durumu var? Evlenemeyen insanlar kuyrukta mı bekliyor?

Medeni hukuktan kopuş

- Sizin argümanınız ne?

Çünkü laiklik bu değildir. Müftüler, Diyanet’ten referans alırlar, Medeni Kanun’dan değil. Oysa referans medeni kanun olmalı.

- Kiliselerde de düğün yapılıyor argümanına ne diyorsunuz?

Hukuk eksenli kıyaslamalar yapmak gerekir. Bu söylenen Fransa’da da OHAL var demek gibi bir şey. Evet, var ama Fransa’da kaç kişi OHAL nedeniyle işinden edilmiş, kaç eylem yasaklanmış ya da kaç gazeteci hapse tıkılmış? Referansımız hukuk olmalı. Tüm bunlar tıpkı Osmanlı’da olduğu gibi çoklu hukuk sisteminin provaları ve ilk adımları. Bu sistemde kadının yeri olmadığını da unutmamalıyız. Şimdi ‘tahrik olma özgürlüğü’ var. Kadının şort giymesinden, kahkahasından tahrik olup suç işleyen bir zihniyet ve cezasızlık var. Tüm bunlar medeni hukuktan kopuş anlamına geliyor