Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan dile getirdiği "Önümüzdeki süreyi çok iyi değerlendirmeliyiz. Ortada bir metal yorgunluğu var. Bunu aşmamız lazım. Onun için de çok daha dinamik ekiplerle inşallah 2019'a hazırlanmamız gerekiyor' sözlerini değerlendiren Cumhuriyet yazarı Güray Öz, "İktidarın yalanı sürdürebilecek gücü, takati yoktur. Yorgunluk dedikleri iflastır. Tasfiyeler, ayıklamalar onları geçmişin günahlarından kurtarmaya yetmez" dedi. Karikatürist Musa Kart’ın çizimini hatırlatan Öz, yaşananlar "Yorgun metallerin plastikle değiştirilmesinden ibarettir" ifadesini kullandı.
Cumhuriyet'te Güray Öz'ün "Metal Yoruldu Sıra Plastikte" başlığıyla (8 Ekim 2017) yayımlanan yazısı şöyle:
Peki bitti mi? Bu büyük projenin ölümcül etkisinden kurtuluyor muyuz? Artık rahat bir nefes alıp düzlüğe çıkacak, kendi normaline dönecek mi Türkiye?
Büyük yalanın sonuna yaklaşıyoruz. Türkiye Cumhuriyeti’nin kısa tarihinin en etkili yalanıdır. Birlikte iş tutan, daha sonra iktidarı paylaşma konusunda anlaşamadıkları için kanlı bir kavgaya tutuşanların ülkeye verdikleri zararla yalanın büyüklüğü eş değerdedir. Yalan yani takıyye; ülkeyi bir vesayetten kurtaracakları, demokrasiyi gerçekleştirecekleri iddiasıydı. Kısa zamanda 70’lerden, 80’lerden bu yana dikensiz bahçede kâr devşirmeye alışmış sermayenin, küreselleşme çağı teorilerinin sivri zekâlı çocukları liberallerin desteği ile büyüdükçe büyüdü.
***
Ortaklık, parıltısı büyük bir proje olarak ülkeye egemen olurken Silivri dolup taştı; yeni bölümler eklemek, duruşma salonlarını genişletmek, savcıları, hâkimleri olağanüstü yetkilerle donatmak gerekiyordu. Gerekenleri ikirciksiz yaptılar. Proje gerçekten büyüktü. Okulları, dershaneleriyle, yoğun iktidar desteği ile genişleyen, poliste, orduda, yargıda, Meclis’te devletleşme adımlarıyla, her alanda varolmaya dayanan stratejileriyle, sahte kahramanlarıyla yarattıkları yalan dünyasının ülkeye bedeli ağır oldu.
***
İktidar paylaşılacak bir şey değildir; paylaşamadılar da zaten. Kavga o ölçüde büyük ve kanlı oldu. Darbeciler pay değil tamamını istiyorlardı; iktidardakiler ise paylaşmaya razıyken tamamını vermeyi kuşkusuz kabul edecek değillerdi. Kanlı kavga ülkenin neredeyse iç savaşın kıyısına gelmesine yol açıyordu. FETÖ darbecileri kavgayı yitirdiler. Ama kazanan halk olmadı. Eski, büyük yalanın kurbanları yalan ortaya çıkınca gerçeğin hâkim olmadığını, bir başka yalanın yayılmaya başladığını gördüler. Yeni dolandırıcılık, ömürleri boyunca FETÖ ile mücadele edenlerin FETÖ’cü ilan edilmesi üzerine kuruludur.
***
Büyük dalaverenin ikinci devresinin özelliği budur. Bu dönemin kurbanları da tıpkı o meşum ortaklık zamanlarında olduğu gibi yine aydınlar, gazeteciler, akademisyenler, gerçeği haykırmakta kararlı gençler, yalanın büyüklüğünü kavramış görünen kimi siyasilerdir. Ama bu kez durum farklıdır. Bu kez, sahtekârlığın ömrü uzun olmayacaktır. Silivri’de, öteki hapishanelerde FETÖ darbecilerinin tıkıldığı hücrelerin yanındaki tecritlere kapatılmış aydınlar, gazeteciler, akademisyenler büyük yalanın canlı tanıkları olarak duruşma salonlarında gerçeği haykırıyorlar. Dünyada bu sesi duymayan kalmayacaktır.
***
Sonuna geldik artık. İktidarın yalanı sürdürebilecek gücü, takati yoktur. Yorgunluk dedikleri iflastır. Tasfiyeler, ayıklamalar onları geçmişin günahlarından kurtarmaya yetmez. Gerçek tıpkı Sevgili Musa Kart’ın çizdiği gibi, yorgun metallerin plastikle değiştirilmesinden ibarettir. Aydınlara, gazetecilere yönelttikleri akıl almaz suçlamaların her biri büyük yalanın itirafıdır. Halkı bir kere daha takıyyeyle, dalavereyle, zehirli şerbetle kandırma imkânı kalmamıştır. Peki bitti mi? Bu büyük projenin ölümcül etkisinden kurtuluyor muyuz? Artık rahat bir nefes alıp düzlüğe çıkacak, kendi normaline dönecek mi Türkiye?
***
Darbeciler suçüstü yakalandı. İktidar çevrelerini ise panik ve suçluluk telaşının sardığı anlaşılıyor. Ama iktidarlar çürüseler de kendiliğinden çekip gitmezler. Olası bir seçimde iktidarı değiştirebilmek için sokağa yani toplantı ve gösteri hakkına da, sandığa da sahip çıkabilmek, sahteciliğin, sandık zorbalıklarının, trafo meraklısı kedilerin yolunu kesebilmek gereklidir. Bir tehlikeyi de unutmamalı; normal yollarla iktidarlarını koruyamayacaklarını anlayanlar, normal olmayan yolları denemekte hiçbir sakınca görmezler.