T24 | Metin Kaan Kurtuluş
Güvenlik analisti Metin Gürcan, Doğu Akdeniz’de Mısır, Yunanistan, Güney Kıbrıs, İsrail, Lübnan ve Ürdün’ün Türkiye’ye karşı bir blokta yer almaya başladığını, ancak son iki senedir ‘’Ankara’nın bölgedeki durumu iyi okuyamadığını ve yönetemediğini düşündüğünü’’ belirtti.
Doğu Akdeniz’de hem Suriye’deki aktörlerden sebep jeopolitik hem de bölgedeki doğal kaynaklar sebebiyle jeo-ekonomik bir mücadele olduğuna değinen Gürcan, T24’ün bölgedeki gelişmelerle ilgili sorularını yanıtladı. Gürcan, NATO’nun uzun süredir Doğu Akdeniz’deki misyonlarını yürüten Türkiye’nin her adımda ‘’risk analizi’’ yapması gerektiğini belirtirken Türkiye’nin bölgede oluşmaya başlayan bloğa karşı ‘’yeni partner arayışlarına girmesi gerekebileceğini’’ ifade etti.
Metin Gürcan, “Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki NATO yanlısı duruşunu pazarlık unsuru haline getirirseniz bu batı güvenlik bloğunda zaten mevcut olan güvenlik endişesini daha da arttırır” diye konuştu. Gürcan, Ankara’nın NATO içindeki itibarının erimesi ve ittifaktaki Türkiye ile ilgili güvenlik bunalımının daha da artması durumunda Güney Kıbrıs ile Yunanistan’ın durumu “kendi çıkarları doğrultusunda kullanmaya çalışabileceğini” söyledi.
Gürcan’ın T24’ün sorularına verdiği yanıtlar şöyle:
Bize Doğu Akdeniz’deki durumdan biraz bahsedebilir misiniz?
Doğu Akdeniz’de güç ilişkileri açısından mevcut, geleneksel durum şöyleydi: Türkiye bölgede NATO misyonunu temsil ediyordu. Klasik bir Türkiye, ABD ve İsrail güvenlik bloğu vardı. Türkiye’nin misyonlarıyla şekillenen bir süreçti. Bunun yanında Güney Kıbrıs’ın statüsü konusunda Yunanistan ve Türkiye arasında sorun devam ediyordu. Özellikle son iki seneden beri bu eski yapı değişmeye başladı. Nasıl? Öncelikle Rusya’nın giderek Suriye’de artan askeri hareketliliği ve Doğu Akdeniz’e yönelik çok ciddi şekilde hem denizde hem de hava sahasında yığınaklanma yapması. Yani ‘Rusya’nın Doğu Akdeniz’i keşfetmesi’ diyelim son iki seneden beri çok belirginleşti. Tartus’ta ki askeri üssünü büyüttü. Doğu Akdeniz’e gemileri göndermeye başladı. Oradaki hava sahasında boy göstermeye başladı. Suriye ile alakalı tabii bu. Rusya Doğu Akdeniz’de önemli bir güç odağı haline gelmeye başladı. Jeopolitik gelişmeler bunlar.
Doğu Akdeniz’deki ikinci önemli olay; Mısır genelde biraz daha batı bloğuna yakın duruyordu ama Mursi’nin ardından Sisi ile birlikte biraz daha Rusya’ya yaklaşmaya başladı. Bu gelişme yine Doğu Akdeniz’deki güç dengelerini biraz daha Rusya tarafına çevirdi. Çin geldi bakın, ilk kez Çin gemileri Doğu Akdeniz’de boy göstermeye başladı.
Başta Suriye krizi, bunu takiben jeopolitik kaygılar ve en önemlisi enerji; jeo-ekonomi diyelim. Doğu Akdeniz’de özellikle Kıbrıs adasının açıklarında; güneyinde, güneydoğusunda ve güneybatısında çok önemli gaz rezervleri var, hidrokarbon rezervleri var. Bu hidrokarbon rezervlerinin derin deniz sondajlamasıyla (deep sea drilling) çıkarılabileceği konusunda hemen hemen bir görüş oluşmuş durumda. Yani 3 bin, 4 bin metreye kadar sondajlama yapıp Doğu Akdeniz’in tabanındaki hidrokarbon rezervlerine ulaşabiliyorsunuz. Eskiden bu mümkün değildi fakat teknolojinin de gelişmesiyle trilyonlarca dolar gelirden bahsediyoruz. Hal böyle olunca jeo- ekonomi de işin içerisine girdi.
Önemli olan Doğu Akdeniz’de Suriye’den kaynaklı sıcak bir jeopolitik mücadele var. Rusya’nın bölgeye girmesine ve Mısır’ın taraf değiştirmesine paralel olarak Çin’in bölgede boy göstermesi, müteakiben hidrokarbon kaynaklarının paylaşılması konusunda ciddi ihtilaflar, uyuşmazlıklar var. Benim ‘ayrık ot’ derken bahsettiğim şey de buydu. Şimdi Suriye nedeniyle, artı ABD ve NATO ile olan diğer kriz mevzuları nedeniyle Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki geleneksel NATO merkezli bakış açısı ile ABD-Türkiye-İsrail ittifakı üçgeninden bakış açısını biraz değiştirdi.
Bir de ben Ankara’nın son iki senedir Doğu Akdeniz’deki bu süreci iyi okuyamadığı ve iyi yönetemediğini düşünüyorum. Şimdi bir blok oluşuyor; eskiden bu blok Güney Kıbrıs- Yunanistan bloğuydu. Şimdi Güney Kıbırıs- Yunanistan Doğu Akdeniz’deki kaynakların, doğal gazın Avrupa’ya taşınmasıyla ilgili İtalya’nın başını çektiği bir Avrupa Birliği boru hattı projesi var. Fransa da bunu destekliyor. Yine biliyorsunuz ABD’nin şirketleri bölgede bir araştırma yapıyor. Eskiden Türkiye sadece Güney Kıbrıs ve Yunanistan ile mücadele ederken şimdi İsrail bu bloğa dahil oldu, Mısır bu bloğa dahil oldu, Lübnan, İsrail ile sorunlarından dolayı biraz daha Türkiye’ye yakın veya tarafsız durmaya çalışıyordu. Şimdi Lübnan’ın da ve Ürdün’ün de bu bloğa dahil olduğunu görüyoruz. Görünen o ki Doğu Akdeniz bölgesinde çıkarları olan bölgesel aktörler: Mısır, Yunanistan, Güney Kıbrıs, İsrail, Lübnan ve Ürdün, Türkiye karşıtı bir bloğun içinde yer alıyormuş gibi görünmeye başladı. Şimdi burada önemli olan nokta şu: Bu Doğu Akdeniz’deki trilyonlarca dolar olduğu iddia edilen rezervlerin barışa, huzura, hakça paylaşıma ve günün sonunda ihtilafların çözülmesine mi hizmet edeceği yoksa yeni çatışmaları mı tetikleyeceği. İstikrarın mı sebebi olacak, yoksa çatışmanın mı? İşte burada da Türkiye’nin pozisyonu çok önemli. Ankara henüz bölgede münhasır ekonomik bölge ilan etmedi. Ama burada şunu görüyoruz; Yunanistan’ın Güney Kıbrıs’ın ve Mısır’ın desteğini alarak adalar üzerinde, özellikle Girit ve Rodos adasının münhasır ekonomik bölgesi var teziyle Türkiye’yi Doğu Akdeniz’e hapsetmeye çalıştığını görüyoruz. Türkiye buna direniyor.
Son önemli gelişme, bunun risk analizinin çok iyi yapılması lazım; S-400 ve F-35 sebebiyle ABD ile yaşanan krizlerde Ankara masaya güçlü oturabilmek için geleneksel NATO yanlısı, ABD müttefikliğiyle şekillendirdiği Doğu Akdeniz duruşunu da pazarlığa açtı. Yani dedi ki Amerika’ya, ‘Eğer sen F-35, S-400 konusunda aleyhime kararlar alırsan, NATO’ya da dedi ki eğer beni yeterince desteklemezsen ben Doğu Akdeniz’de bağımsız, hatta biraz Rus yanlısı bir pozisyona bile değişebilirim’. Bunun da risk analizinin çok iyi yapılması lazım. Mevcut kriz paketinin içerisine Türkiye’nin NATO yanlısı ve ABD müttefikliğindeki Doğu Akdeniz duruşu da girerse bu risk neler getirir, neler götürür çok iyi analizinin yapılması gerekir. Doğu Akdeniz’de açık kaynaklarda da yazıldığı gibi Türk-Rus ortak inşaatı Akkuyu Nükleer Santrali var. Bu santralin bir limanı olacak. Limanındaki nükleer atıkların transferinin güvenliği nedeniyle Rusya’nın da küçük bir deniz gücü bulundurmak istediği, Ankara’nın da bu yeşil ışık yaktığıyla ilgili yorumlar yine açık kaynaklara düştü. Bunlar batı güvenlik bloğu tarafından dikkatle takip edilen gelişmeler. Tartus’tan sonra Akkuyu’da, Mersin’de ufak da olsa sembolik değerde bir Rus deniz gücünün bulundurulması batı güvenlik bloğu için çok büyük bir zaafiyet. Ankara’nın bu şekilde pozisyon değiştirmesi batı güvenlik bloğunu ve ABD’yi ne kadar rahatsız eder bunu bilemiyoruz. Ankara’nın mevcut kriz paketinin içine ‘Doğu Akdeniz’deki duruşumu da değiştirebilirim’ şeklinde bir rest kartıyla girmesi durumunda, rest kartını iyi kullanırsanız çözüm alırsınız güçlü bir kart çünkü. Ama kullanamazsanız götürdükleri getirdiklerinden fazla olabilir.
ABD’nin Doğu Akdeniz ile ilgili yasa tasarısı hakkındaki düşünceleriniz nedir?
Doğu Akdeniz ile birlikte Türkiye’nin NATO içerisinde ‘sorunlu ülke’ algısı giderek yükselirse, Türkiye karşıtı ülkeler ‘Güner Kıbrıs’ın da NATO’ya üye olması’ tartışmalarını tetikleyebilir. Önümüzdeki günlerde buna hazır olmamız lazım çünkü Türkiye’nin veto hakkı var NATO’da. Biliyorsunuz NATO’da kararlar konsensus bazlı, yani bütün ülkelerin desteğiyle alınabiliyor. Güney Kıbrıs’ın NATO üyeliği tartışmaları başlarsa bizim buna bir tedbirimiz olması lazım. Ankara’nın karşısında giderek büyüyen ve güçlenen bloğu görmesi lazım. Ankara’nın buna tek başına gücü yetmiyorsa bölgeye yeni aktörler getirmeli. Mesela ben bu anlamda Finlandiya, Norveç, İsveç gibi Kuzey Avrupa ülkelerini önemsiyorum. Çünkü bu ülkeler derin deniz sondajlamasında çok iyi ülkeler. Zaten biz Fatih sondaj gemimizi de Norveç’ten aldık. Türkiye’nin kendisine destek verecek partnerlere ihtiyacı var. Bunlar da baktığımızda Kuzey Avrupa ülkeleri olabilir gibi duruyor.
İtalya bu konuda çok önemli bir ülke, kesinlikle boşlanmaması lazım. Türkiye’nin bir şekilde Doğu Akdeniz’de İtalya ile ortak bir strateji geliştirme çabasına girmesi lazım.
Yani ben şunu demek istiyorum: Rusya ile bağımlılığını arttırmayacak şekilde partner ülkeleri çeşitlendirmesi gerekir Ankara’nın. Eğer bunu yapamazsa önümüzdeki aylarda karşımızda Güney Kıbrıs, Yunanistan, İsrail, Lübnan ve Ürdün bloğunu görebiliriz. Ürdün de kritik önemde Lübnan da kritik önemde; Ankara’nın ikisiyle de ilişkilerini iyileştirmesi lazım.
Bölgede yalnızlaşmanın Türkiye'ye riskleri nelerdir? Ne gibi sonuçları olur Türkiye için?
Ankara’nın tezleri çok doğru. Ankara’nın temel tezi şu: ‘Kuzey Kıbrıs’ın statüsü çözülmeden, Güney Kıbrıs münhasır ekonomik bölge ilan edemez ve adanın etrafındaki doğal kaynakları işletmeye açamaz’. Ankara’nın buradaki blokajı çok net ortada, doğru ve haklı bence. Ama günün sonunda tamam; Biz bu işi nasıl çözeceğiz? Yani şirketler bunu soracaklar… Kıbrıs Rum kesiminin bloklarla dağıttığı çeşitli imtiyaz alanları var; Exxon Mobil gibi büyük şirketler buralarda sondaj çalışması yapıyorlar. Buralarda Kıbrıs’ın statüsü belli olmadan deniz kaynakları işletilemez duruşu doğru, ama günün sonunda da Ankara’nın ortaya bir model, bir yol haritası koyabilmesi lazım. Dediğim gibi bu noktada Fransa’nın, İtalya’nın ve Kuzey Avrupa ülkelerinin desteği çok önemli.
Türkiye’nin geleneksel NATO ilişkilerinin değişmeye başladığından bahsettiniz. Doğu Akdeniz’deki durumu da kayda alarak ne bekleyebiliriz NATO- Türkiye ilişkilerinden?
Doğu Akdeniz’deki bütün NATO misyonları Türkiye tarafından organize ediliyor. Bakın çok önemli NATO misyonları var. Bizim mesela şu an Doğu Akdeniz’de birçok gemimiz var, denizaltımız var. NATO misyonu çerçevesinde keşif çalışmaları yapan, deniz güvenliği sağlayan gemiler. Akdeniz Kalkanı operasyonu var, Müşterek Daimi Görev Gücü var. Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki NATO yanlısı duruşunu pazarlık unsuru haline getirirseniz bu batı güvenlik bloğunda zaten mevcut olan güvenlik endişesini daha da arttırır. İkincisi siz Moskova’ya yeni bir pazarlık konusu açmış olursunuz. Türkiye’nin buradaki NATO yanlısı ABD müttefiki duruşu sabit. Şimdi bu sabiti değiştirirseniz ve ‘bak değiştiririm ha!’ şeklide kullanırsanız batı güvenlik bloğunda bunun nasıl algılanacağını ve Rusya’nın bu hassasiyeti istismar edip etmeyeceğini çok iyi hesap etmeniz lazım. Bu analizler yapılmadan böyle bir politika değişikliğini ben çok tehlikeli buluyorum.
Peki bu minvalde NATO’nun Türkiye’yi S-400 sebebiyle cezalandırma ihtimali var mı?
Yok, bence bir orta yolu bulunacaktır. Ben çözüleceğini düşünüyorum mevzunun. Cezalandırma gibi bir şey de yok zaten, iki taraf da birbirine bir şey yapamaz. Kritik olan Türkiye’nin NATO içinde itibarının erimesi ve NATO içerisinde Türkiye ile ilgili mevcut güvenlik bunalımının daha da artması. Bunun da Yunanistan ve Güney Kıbrıs’ın kendi çıkarları doğrultusunda kullanmaya çalışması. Bunu tehlikeli görüyorum.