Güvenlik analisti ve T24 yazarı Metin Gürcan, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin (TSK) 98 kilometrelik Suriye sınırında gerçekleştirdiği Fırat Kalkanı harekâtı kapsamında desteklediği Özgür Suriye Ordusu'nun (ÖSO) El Bab'ı alması halinde ABD'nin YPG'yi satacağı görüşünü savundu. Gürcan, Suriye'deki Kürt güçlerden oluşan YPG'nin liderliğindeki SDG'nin Menbiç'i alırken desteklediği ABD hakkında ''ABD’nin Suriye’deki angajmanı tamamen konjonktürel IŞİD’le mücadele merkezli. Reel politik ve bunun da sinyallerini PYD’ye hava desteği vermemekle gösterdi zaten. Dolayısıyla da Türkiye destekli ÖSO’nun IŞİD’e karşı performansını görmek istiyor. El Bab alınırsa ABD YPG’yi çok rahat satar, Menbic’i verir'' dedi.
Tunca Bengin'in Milliyet gazetesinin bugünkü (8 Eylül 2016) nüshasında yayımlanan 'ABD PYD’yi çok rahat satar' başlıklı yazısı şöyle:
Türkiye destekli Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) operasyonuyla önce Cerablus, ardından Azez‘e kadar olan 98 kilometrelik sınır hattı IŞİD’den temizlendi. Güneye doğru derinlemesi bölge bölge değişen yaklaşık 5-10 kilometrelik alan ÖSO kontrolünde. Şimdiki hedef ise IŞİD’in üç dört aydır tahkimat yaptığı El Bab. Ancak aynı hedefe yönelik bölgenin doğusunda bulunan Amerika destekli PYD/YPG’nin de hesapları var. Yani Türkiye El Bab’ı alarak hem güvenli bölgeyi sağlamlaştırmayı hem de güneyden olası bir Kürt koridoru tezini de çökertmeyi amaçlıyor. ABD’nin güdümündeki PYD ise bölgede bir Kürt oluşumu hevesinde ısrar ediyor. Tabii aynı sorun Menbic için de geçerli çünkü ABD’nin hava operasyonları desteğiyle bu bölgede kontrolü ele geçiren YPG, Ankara’nın tüm taleplerine rağmen hâlâ Fırat’ın doğusuna çekilmiş değil. O nedenle de dikkatler Ankara-Washington hattındaki temaslara bağlı olarak gelecek hamlelerde. Dün bu konudaki olasılıkları güvenlik analisti Metin Gürcan’a sordum. Öngörüsü şuydu:
“Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyinde olma sebebi PYD koridorunun kaldırılması bunun için de yapması gereken şeyler var. Bir şekilde Afrin’den YPG’nin El Bab’ı ele gecirmesini engellemesi lazım ki Washington’a karşı sahadaki tek güç ÖSO kalsın. Dolayısıyla, öncelikle El Bab’a doğru bir hamle bekliyorum ama bunu kenti alma değil YPG’nin ele geçirmesini engelleme, önleme harekâtı gibi düşünün. El Bab ile YPG’nin arasını kapattıktan sonra da ABD’yle Menbic odaklı başka bir pazarlık süreci başlayacak.”
Şu ana kadar yaşananların ABD’ye rağmen olmadığını, onun istediği doğrultuda geliştiğini savunan Gürcan’ın “ABD Kürt koridorundan vazgeçer mi?” sorusuna verdiği yanıt da şöyleydi:
- ABD’nin Suriye’deki angajmanı tamamen konjonktürel IŞİD’le mücadele merkezli. Bu nedenle ABD PYD’yi de çok rahat satabilir. Reel politik ve bunun da sinyallerini PYD’ye hava desteği vermemekle gösterdi zaten. Yani ABD’nin bir Kürt koridoru hayalinin olduğunu düşünmüyorum. Bunun için mücadele edecek yani harcayacağı bir dolar parası yok, artı, kan olarak bir ABD askerinin bedelini tolere edemez şu anda.
- ABD’nin sıkıntısı şu: Siyaseten PYD’nin önerdiği model bitmiş durumda yani federatif Suriye ve Kürt koridoru dediğimiz şeyi Washington desteklemiyor ama askeri olarak da sahada YPG’nin askeri gücüne ihtiyacı var.
- O nedenle, ABD harekâtın üçüncü aşamasındaki hedefin El Bab olmasını, dolayısıyla da Türkiye destekli ÖSO’nun IŞİD’e karşı performansını görmek istiyor. El Bab alınırsa ABD YPG’yi çok rahat satar, Menbic’i verir. Türkiye ise önce Menbic sonra El Bab diyor.
Harekâtın şu ana kadar ki bölümünde IŞİD’in çok fazla direnç göstermediğini ve geri çekildiğini belirten Gürcan’ın arı kovanına benzettiği El Bab hakkındaki uyarıları ise şu yöndeydi:
“IŞİD dört aydan beri orada tahkimat yapıyor, en sıkıntılı yer şu an Bab. YPG’nin Menbic’i alması 72 gün sürdü ve 500’e yakın militan kaybetti. Bab’a mayınlamasıyla, tahkimatıyla 10 çarpı Menbic deyin. 3-4 bin savaşçısı olan IŞİD’in Bab’ı çok kolay bırakacağını düşünmüyorum. 75-80 bin nüfuslu bir ilçeden bahsediyoruz. ÖSO orada nasıl bir performans sergileyecek? ÖSO bıraktı, kaçtı, dağıldı, o zaman bizimkiler mi girecek? Bab’ın içerisinde Türk askeri bir felaket senaryosudur. Yani öyle kolay lokma değil, Cerablus gibi düşünmeyin orayı...”
Teröristle mücadele askerin, polisin işi, terörle mücadele ise devletin görevi. Biri silahlı, diğeri doğu ve güneydoğuda ekonomik, sosyokültürel ve psikolojik harekât. Dahası, uluslararası siyaset boyutu da olan topyekûn bir mücadele. Yani terörü bölgeden silmek için yapılması gereken askeri ve sivil alanda tam bir seferberlik. Nitekim Başbakan’ın açıkladığı planın özeti de bu. Ancak başarıya ulaşmak için kararlılığın yanı sıra geçmişte yaşanan kötü örneklerden de ders almak şart. Özellikle de 8 ilde bir yılda yapılması öngörülen 80 fabrika konusunda. Çünkü Özal hükümetlerinden bu yana PKK terörünü bitirmek adına onlarca paket açıldı ve hemen hepsinde de bölge insanına aş, iş olanağı ön plandaydı. Elbette olumlu gelişmeler oldu ama bazı fırsatçılar nedeniyle hayal kırıklıkları da yaşandı. Örneğin, 1988 yılında dönemin hükümeti yürürlüğe koyduğu bir kararnameyle güneydoğuda yapılacak yatırımlara devlet teşviki sağlamıştı. Buna göre, yatırımcı harcamalarının önemli bir bölümümü (önce yüzde 20, sonra 50’ye çıktı) geri alıyordu. O nedenle de bölgede kısa sürede mantar gibi fabrikalar bitivermişti. Sadece Batman’da 100 civarında yatırım vardı ancak bunlar temelsiz dört duvar ve tabeladan ibaretti, o günkü rakamla 100 milyar civarında teşviki alan 20’li yaşlardaki fabrikatörler(!) de paraları son model arabalara ve sefa yaşamına harcamıştı. Aman dikkat...