Al Monitor*Metin Gürcan
2016’daki başarısız darbe girişiminden bu yana Türkiye’nin siyasi ve askeri kademeleri arasındaki ilişkiye damgasını vurmaya devam eden otoriter normalleşme şimdi de ülkenin savunma sanayisinin politika oluşumunu etkiliyor. Bu sanayi Erdoğan’ın yeni favorisi, çünkü yıpratıcı finansal kriz eski favori sektörü inşaatçılığı sert bir biçimde vurdu.
Erdoğan’ın savunma sanayisine artan ilgisinin arkasında dört büyük gerekçe var: Birincisi, Erdoğan’a verilen halk desteğinin Türkiye’nin 9 Ekim’de Suriye’ye düzenlediği, ‘Barış Pınarı Harekatı’ olarak da bilinen operasyonunun ardından oldukça artması. İkincisi, savunma sanayisinin başarı hikayeleri üreterek dikkatleri ekonomik krizden uzağa çekmek için iyi bir araç olması. Üçüncüsü savunma aleminde başarının dış politikada siyasi çıkar sağlaması. Ve son olarak savunma sanayisinin Katar, Pakistan, Ukrayna ve Afrika ülkeleri gibi ülkelere karlı ihracat imkanları oluşturması.
Erdoğan’a yakın iş insanları - ben bu gruba “başkanın adamları” diyorum - şimdi kendilerine bu pastadan pay çıkarmak için yarış içerisindeler. Yine de şu anda Erdoğan’ın çevresinin savunma sanayisinin kapitalini ve siyasi karar verme sürecini tamamıyla ele geçirdi demek zor.
Basitçe anlatmak gerekirse Türkiye’nin savunma sanayisi üç sektörden oluşuyor. Üçü de daha büyük pay ve endüstrinin iç ve dış piyasalardaki çeşitli marketlerini tekeline almak için mücadele halinde.
İlk sektör emekli generaller tarafından yönetilen Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı (TSKGV). Erdoğan döneminden önceki “eski Türkiye”nin etkili aktörlerindendi. TSKGV birçok şirketiyle savunma sanayini 30 yıldan fazla süre boyunca domine etti. Şimdilik hiçbir özel şirket Aselsan’la iletişim, radar ve istihbarat konusunda, Roketsan’la roket ve füze üretimi konusunda, Havelsan’la elektronik harp konusunda, İşbir ile elektrik ve güç sistemleri konusunda, Aspilsan’la da ordu tipi bataryalar konusunda mücadele edemez.
TSKGV genel müdür yardımcısı ve emekli general Sadık Piyade, Eylül ayında verdiği bir röportajda vakfın Türkiye’nin savunma sanayisinin içeride yaptığı satışların yüzde 40’ının (2.3 milyar dolar), ihracatın ise yüzde 38’inin (840 milyon dolar) kendi şirketlerine ait olduğunu söyledi. TSKGV’nin şirketleri savunma konusunda araştırma ve geliştirme konusunda da önemli rol oynuyor. Vakfın şirketleri bu piyasaların da yüzde 62’sini elinde bulunduruyor.
Aralık 2017’de Erdoğan çıkardığı bir KHK ile TSKGV’yi Cumhurbaşkanlığı’na bağladı. O zamandan bu yana Erdoğan kurum üzerinde tam anlamıyla kontrol kurmayı başaramadı. Vakıf hala yoğunluklu olarak emekli generallerin etkisi altında. Ancak bu durum dört veya beş sene içerisinde değişebilir gibi gözüküyor.
İkinci sektör de ortak girişimler: Türkiye şirketleri yatırım getiren batılı partnerlerle iş birliği yapıyor. Bu ortak girişimlerin çoğu Batı yanlısı Türk müteahhitler tarafından 1990’larda kuruldu. Çoğunluğu inşaat sektörü ve uluslararası partnerleri tarafından kurulan bu girişimlerin arkasındakiler arasında Nurol Savunma Sistemleri, Türk Havacılık ve Uzay Sanayi, MIKES ve Koç Holding’in Otokar’ı da bulunuyor. TUSAŞ, TSKGV’nin bünyesinde bulunan şirketlerden biri.
Bu Türk-Batı girişimleri savunma sanayi piyasasına TSKGV’ye rakip olmaya çalışan özenti bir lider güç olma isteğiyle 2000’lerin başında girdiler ancak son on yılda hızlarını kaybettiler gibi duruyor.
Üçüncü sektör - savunma sanayisinin yükselen yıldızları- başkanın adamları tarafından yönetiliyor. Onlar ve şirketleri Erdoğan’a bağlı. Baykar Makina’nın sahibi Erdoğan’ın damadı Selçuk Bayraktar. BMC’nin sahipleri Öztürk ailesi ve AKP Merkez Yönetim Kurulu üyesi Ethem Sancak. Tumosan ünitesi ise Albayrak Grubu’na ait.
BMC’nin savunma sanayisindeki pozisyonunun yanı sıra projeleri ve beklentileri ‘başkanın adamları’nın ne anlama geldiğini nitelendirmek için gerekli ipuçları sunuyor
BMC başta gelen otobüs, kamyon, ray sistemleri, Kirpi zırhlı araçları ve mayınlara dayanıklı araç Amazon’ların üreticisi. Hırslı ortak girişim karadaki araçlar için dizel motor üretimini ve jet motoru üretimini tekeline almayı istiyor. Sancak girişimin hisselerinin yüzde 25’ini, Öztürkler yüzde 25.1’ini elinde bulunuyor. Hisselerin geriye kalan yüzde 49.9’unu da Katar Silahlı Kuvvetler Endüstri Komitesi elinde bulunduruyor.
2018’de BMC Defence News’ün “İlk 100” listesine girmeyi başaran ilk Türk özel savunma sanayi şirketi oldu. 553.18 milyon dolar savunma hasılatı ile şirket listede 85’inci sırada yer aldı.
2019’un ilk yıllarında Erdoğan, BMC’ye cömert teşviklerde bulundu. Bunların arasında Altay savaş tankını üretmek için Türkiye’nin en büyük tank bakım fabrikasını 25 yıllığına sadece 50 milyon dolara kiralayacak bir anlaşma da var. Sakarya’daki bu tank fabrikasının transferi Türkiye hala çokça tartışılan bir konu. Ana muhalefet partisi ülkenin birçok yerinde yapılan mitinglerde bu kararı saydamlık ve sorumlu tutma sorunları nedeniyle eleştiriyor. Fabrikada çalışan işçiler de karara karşı birkaç protesto düzenledi.
Tartışmalar sürerken Türkiye ordusu önümüzdeki 20 yıl içinde bin Altay tankına ihtiyaç duyacağını öngörüyor, Katar da 100 tane almayı planlıyor.
Katar’ın jeo-stratejik lokasyonu ve sadece 40 millik olan sınırı sebebiyle sadece 100 tanka ihtiyacı olsa da, Türkiye bu anlaşma ile ilk defa ürettiği bir tankı ihraç edecek. Ne olursa olsun bu savunma sanayisinde bu kadar büyük bir iş birliği Türkiye’nin Katar ile bağlarını güçlendiriyor ve Türkiye’nin Suudi Arabistan’ın liderlik ettiği blok ve engele siyasi-askeri kalkan olarak görev yapmaya devam edeceğinin garantisini veriyor. Ayrıca Doha’ya savunma kaynaklarını çeşitlendirme imkanı veriyor.
BMC, Altay tanklarına motor ve şanzıman güç kaynağı üretmek için Katarlı Barzan Holding ile ortak girişimde bulundu. Eğer şirket yüzde yüz Türk yapımı bir güç kaynağı üretme sözünü tutamazsa bu iş birliğinin başı ciddi anlamda belaya girebilir.
Bir başka ortak girişim de 2018 Nisan’da Savunma Sanayii Bakanlığı’nın sahibi olduğu SSTEK A.Ş. tarafından oluşturuldu. Bu şirket Türkiye’nin ihtiyaçları dahilinde turbo motorları dizayn etme ve dizayn etme konusunda yüzde yüz sermayeye sahipti. SSTEK daha sonra hisselerinin yüzde 55’ini BMC’ye, yüzde 35’ini de TUSAŞ’a sattı.
BMC bünyesindeki TRMotor’un Altay tankları için dizel motor üretip üretemeyeceği Türk-Katar askeri ve savunma işbirliği için ilk gerçek test olacak.
BMC jet motor üretimi işine de girmek istiyor. Erdoğan’ın siyasi desteğini aldıktan sonra BMC’nin TRMotor’u TUSAŞ ile ortak girişime gitti ve Türkiye’nin yerli uçak projesi TFX için Britanyalı Rolls-Royce’un desteğiyle jet motoru geliştirmeye hak kazandı. Ancak Mart ayında Rolls-Royce TRMotor ile işbirliğinden çekildiğini çünkü Katar’ın projeye dahiliyeti hakkında çözülemez fikri mülkiyet farklılıkları olduğunu açıkladı.
Kısaca BMC havacılık sektöründe TUSAŞ’ın en büyük rakibi, karar sistemlerinde ise FNSS’nin. FNSS, Türk Nurol Hong ve Arlington, Virginia’lı BAE System Inc.’in ortak girişimi. BMC askeri dizel ve jet motoru üretimini tekeline almaya çalışıyor ve aynı zamanda bor sahalarında işlenmemiş materyal üretimini de tekeline almak istiyor.
TSKGV, 1990’ların ortak girişimleri ve başkanın adamları arasındaki centilmence rekabetin doğasının vizyoner bir birlik içinde mi yoksa yok edici bir yarış ile mi sonuçlanacağını henüz bilmiyoruz. Ortak girişimler zor günler geçiriyor. Artık Külliye’nin yetki sınırları içindeki TSKGV, Erdoğan’ın kontrolü tamamıyla ele alma girişimlerini atlatmakta zorlanıyor. Bu sırada Erdoğan’ın favorileri hızlıca tepeye yükseliyor. Bütün oyuncular çeşitli sahalardaki tekellerini korumak için sahip oldukları tüm bürokratik, ekonomik ve siyasi nüfusu kullanarak küçük işletmeleri öldürmek ve büyük şirketleri ‘kendi bölgelerine’ girmekten caydırmaya kararlı gözüküyor.
Metin Gürcan'ın bu makalesi ilk olarak İngilizce dilinde Al Monitor tarafından yayımlanmış, T24 tarafından Türkçeye çevrilmiştir. Makalenin İngilizce orijinaline buradan ulaşabilirsiniz