Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın "Kadın erkek eşitliği fıtrata ters" sözlerini eleştiren MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, "Kadın erkek eşitliğini fırsata ters bulan Erdoğan, 17-25 Aralık soygununu fıtrata tam olarak uygun bulmuştur.Soma’da 301 madencinin kaybı işin fıtratıdır. Erdoğan sıkıştıkça ya fıtrata ya paralele ya başörtüsüne aracısız bağlanmaktadır. Nasılsa inanan çoktur" dedi.
Bahçeli, eski AB Bakanı Egemen Bağış'ın rüşvet aldığı iddialarıyla ilgili olarak, "Hediye aldım, hediye alıp vermek Türk milletinin geleneğinde vardır" sözleriyle ilgili olarak "Türk milletin geleneğinde emanete ihanet yoktur. Hediye almak sünnettir ancak rüşvet almanın cezası bellidir. Tuhafımıza giden başka bir konu ise eski bakanlarla ilgili yayın yasağı konulmasıdır. Başbakanın bu gelişmelerden haberim yok demesi kendisi ve üslubu kadar kara mizahtır. Başbakan Davutoğlu her fırsat ve zeminde Doğan görünümlü Şahin otomobil gibi ses çıkarmaktadır. Kendisi ses konu ve vücut dile kopyadır. Ezberlediği ifadeleri milletimize yedirmeye çalışmaktadır" diye konuştu.
Grup toplantısının ardından gazetecilerin sorularını yanıtlayan Devlet Bahçeli, Anayasa Mahkemesi'nin 3 hafta içinde karar vermesi beklenen seçim barajı tartışmasıyla ilgili olarak ise, "Anayasa Mahkemesi'nin kararını sabırla beklemek lazım" dedi.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin grup toplantısında konuştu.
Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun "Dersim'e gidip onların yüzüne konuş" restini gören Bahçeli, geçtiğimiz günlerde Tunceli'ye giderek Valiliğin bahçesinde bir açıklama yapmıştı.
Bahçeli'nin açıklamasından satırbaşları şöyle:
Hayatın normal akışı içinde her an ve her durumda güçlüklerle karşılaşmamız mümkündür. İnsan hayatının hazır bir reçetesi olduğunu iddia edemeyiz. Gözlerimizi açtığımız andan itibaren ruh ve vücut sağlığımızın ilelebet istikrar ve garanti altında olacağını söyleyemeyiz.
Hayatı anlamlı ve değerli kılan, engellerle başa çıkılması ve bunlara göğüs gerilmesidir. Tanım itibariyle engel, bir şeyin gerçekleşmesini engelleyen pürüzdür. Ne var ki bu tanımdaki statik ve tek yönlü yaklaşım, engelli ya da engelli olmanın gerçek yüzünü açıklamaktan nispeten uzaktır. Engelli olmak yetersizlik, acınacak bir durum olarak değerlendirilmemelidir.
3 Aralık Dünya Engelliler günü derin bir tefekkür için hepimize fırsat verecektir. Engelli olmayı dışlanmak ve toplumsal ilişkilerden ayrı tutulmak için bahane olarak görmek, insani olmayacağı gibi ahlak ve vicdanla da bağdaşmayacaktır. Ülkemizde engelli vatandaşlarımız sosyal güvenlik, sağlık, eğitim ve istihdam ve erişilebilirlik politikaları, sosyal yaşama katılım gibi birçok alanda sorunla karşılaşmaktadır.
Var olan bu sorunların çözümünde, devletin, özel teşebbüsün ve STK’ların el birliği yapmaları mecburidir. Engelli vatandaşlarımızın bağımsız, ayakları üstünde durabilen, mutlu fertler olarak yaşaması için yapılması gerekenler daha çoktur. Bugün bir engelimizin olmaması, yarın olmayacağı anlamına gelmeyecektir. Her insan bir yönüyle engelli adayıdır. Bir insanın kalbi engelli değilse, duygu ve değerleri engellenmemişse mesele yoktur.
Engellilerin önündeki tüm engelleri kaldıracağız. 3 Aralık Dünya Engelliler günü münasebetiyle, bütün engelli kardeşlerimize sevgi ve saygılarımı iletiyorum.
Adil bir toplumun maiyeti ve nasıl düzenlenmesi gerektiği yönündeki siyasi ve entelektüel arayışlar binlerce yıldır sürmektedir. Adalet kavramı etrafında yoğunlaşan verimli tartışma ortamı ve literatür azımsanmayacak düzeydedir.
Her çağda farklı tema ve tonlarda ortaya çıkan yoksulluk, eşitsizlik ve şiddet, etnik, mezhep ve kültürel temelli anlaşmazlıklarla birlikte insanlığı meşgul etmiştir.
Kadın-erkek arasındaki eşitliğin asırlar önce Türk milletinde imrenecek seviyede olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Bugün hasretini çektiğimiz ne varsa geçmişimize damga vurmuştur. Milletimiz Avrupa’da kadınların cadı avına tabi tutulup diri diri yakıldığı dönemlerde insan olmanın şerefini yaşıyordu. Türk kadını devlet yönetiyor, cephelerde mücadele veriyordu. Gerek dinimizin buyrukları, gerekse kültür mirasımız kadına saygı konusunda nasıl bir maziden geldiğimizi kanıtlamaktadır.
Bugün gelişmiş ülke kategorisinde olan ülkelerin 1930’larda Cumhuriyet’in kadınlara verdiği seçme seçilme hakkını kadınlara çok gördüğü unutulmamalı.
Gerek yüce dinimizin buyrukları, gerekse de zengin kültür ve tarihi mirasımız, kadına saygı ve nezaket konusunda nasıl bir maziden süzülerek geldiğimizi ispatlamaktadır. 5 Aralık 1934 tarihinde Türk kadınına seçme ve seçilme hakkı verilmiştir. Bu hak dönemin şartlarında radikal bir reformdur. 8 Şubat 1935, 17 kadın milletvekili Meclis’e girmiş, ara seçimle bu sayı 18’e ulaşmıştır.
İşgal yıllarının en ızdıraplı günlerinden birinde İstanbul’da yapılan bir toplantıda ''Kim demiş bir kadın küçük şeydir, bir kadın belki de en yüksek şeydir'' sözleri bir kadına aittir.
Bu anlayışa hanımefendilerin destek vermesi yürek yaralayan bir durumdur. Değer nedir bilmeyen, değerli olmayı tanımayan birisinin eş değerden ne anladığı muammadır. Devletin en tepesinde cinsiyetçi körlüğe sahip birinin bulunmasını talihsizliktir. Erdoğan 17-25 soygununu fıtratına uygun bulmuştur. Soma’da 301 madencinin kaybı işin fıtratıdır. Erdoğan sıkıştıkça ya fıtrata ya paralele ya başörtüsüne aracısız bağlanmaktadır. Nasılsa inanan çoktur. PKK ile pazarlık yapmak fıtrata ters değildir. Kaçak saray yaptırmak, bu sarayı millete yaptırıyorum derken komandolara teslim etmek fıtrata uygundur. Biz böyle fıtratı tanımayız, böyle bir fıtratın fitne olduğunu söylemekten de hicap duymayız.
Türk kadınının seçme ve seçilme hakkını elde edişinin 80. yılında tüm kadınlarımıza sağlık, mutluluk içinde geçecek bir ömür diliyorum. 2014’ün bitişine sayılı günler kalmıştır. Siyasi ve ekonomik belirsizliklerle karamsar ve kayıp bir yıl olmuştur. Yapıcı çabalarımıza rağmen siyaset tıkanmış çözüm üretme kabiliyetinden uzaklaşmıştır. Bu yıl içinde 2 seçim yapılmasına rağmen siyasi ve toplumsal tansiyon normalleşememiştir. Toplumsal hoşgörü zehirlenmiştir. Adalete darbe vurulmuş rüşvet ve rüşvetçilere kol kanat gerilmiştir. Bunların yanında ekonomik tablo ise yıkımı işaret etmektedir. Villada para eritemeyen, gemi yüzdüren milyar dolarlar içinde yüzen evlatlar talihlidir de milletimizin milyonlarca gencinin cebinde 5 para yoktur.
Türk milletin geleneğinde emanete ihanet yoktur. Hediye almak sünnettir ancak rüşvet almanın cezası bellidir. Tuhafımıza giden başka bir konu ise eski bakanlarla ilgili yayın yasağı konulmasıdır. Başbakanın bu gelişmelerden haberim yok demesi kendisi ve üslubu kadar kara mizahtır. Başbakan Davutoğlu her fırsat ve zeminde Doğan görünümlü Şahin otomobil gibi ses çıkarmaktadır. Kendisi ses konu ve vücut dile kopyadır. Ezberlediği ifadeleri milletimize yedirmeye çalışmaktadır
Grup toplantısının ardından gazetecilerin sorularını yanıtlayan Devlet Bahçeli, Anayasa Mahkemesi'nin 3 hafta içinde karar vermesi beklenen seçim barajı tartışmasıyla ilgili olarak ise, "Anayasa Mahkemesi'nin kararını sabırla beklemek lazım" dedi.