Hürriyet yazarı Sedat Ergin, MHP içerisinde ciddi bir iktidar kavgasının yaşandığını, yargıya intikal eden yarım kalmış bir kongre sürecinin askıda durduğunu hatırlatarak "MHP tabanının hangi yönelişlere gireceği yakın geleceğin siyasi gelişmelerinin alacağı doğrultu bakımından büyük önem taşıyor", "Önümüzdeki dönemde siyaset sahnesinde hareketliliğin daha çok MHP cephesinde yaşanacağını söylemek hata olmaz" ifadelerini kullandı.
Sedat Ergin'in "MHP, önümüzdeki dönemin kilit aktörü olmaya aday" başlığıyla yayımlanan (2 Mayıs 2017) yazısı şöyle:
Osmaniye, MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin memleketi olması nedeniyle sonuçları her seçimde ya da halk oylamasında özel bir ilgi ve dikkatle izlenen bir ilimizdir.
16 Nisan Anayasa değişikliği referandumunda Osmaniye’de nasıl bir tablo çıkacağı bu çerçevede merak konusuydu. 1 Kasım 2015 seçimlerinde AK Parti burada 137 bin, MHP ise 98 bin oy almıştı. Bu da 235 binlik bir oy potansiyeline işaret ediyordu AK Parti ile onu destekleyen MHP’nin oluşturduğu ittifak için. Gelgelelim, Osmaniye’de ‘evet’ oyları yaklaşık 170 binle sınırlı kaldı.
Buna karşılık, ‘hayır’ oyları 123 bin gibi bir rakama çıktı. CHP’nin 1 Kasım 2015 seçiminde burada yaklaşık 40 bin, HDP’nin ise 9 bin oy aldığı hesaba katıldığında, toplam 49 bin eşiğindeki muhalefet cephesinin ‘hayır’ oyunu 123 bine çıkartabilmesi için neresinden bakılırsa bakılsın 75 bine yakın bir ek destek gerekiyordu. 16 Nisan’da ‘hayır’ oylarına bu desteğin hem AK Parti hem de MHP’den geldiği itiraz görmeyecek bir olgudur.
Osmaniye’de 2014 Ağustos ayında yapılan Cumhurbaşkanlığı seçiminde hem AK Parti adayı Recep Tayyip Erdoğan, hem de CHP-MHP ittifakının adayı Prof. Ekmeleddin İhsanoğlu’nun oyları 120 bin bandında çıkmıştı. İhsanoğlu, Erdoğan’a sadece 38 (otuz sekiz) fark atabildi. Yine 2014’te dört ay kadar önce yapılan 30 Mart yerel seçiminin il genel meclisi sonuçları dökümü ile kıyaslandığında, ortak aday İhsanoğlu’nun aldığı oy CHP-MHP toplamının oluşturduğu potansiyelin 45 bin kadar altındaydı.
Burada karşımıza çıkan tabloyu aslında Türkiye’nin pek çok iline teşmil etmek mümkündür. Her iki olayın da bize anlattığı durum, MHP tabanında hatırı sayılır bir kesimin, parti liderliğinden yapılan çağrılara, gösterilen istikamete her zaman uymadığı ve kendi doğru bildiği yönde oy kullanma inisiyatifine sahip olduğudur.
Aslında bu partinin Devlet Bahçeli’nin MHP liderliğini üstlendiği 1997 yılı sonrasındaki grafiğine baktığımızda, sürekli devinim içindeki bir siyasi organizma kimliği çıkıyor karşımıza. MHP, 1999 seçiminde yüzde 17.98 ile ülkenin ikinci partisi olurken, bir sonraki 2002 seçiminde yüzde 8.36 ile neredeyse yarı yarıya oy kaybederek baraj altında kalıyor. 2007 seçiminde yüzde 14.27 ile yeniden baraj üstüne çıkıp durumunu önemli ölçüde toparlıyor. Bu hareketlilik grafikten de izlenebileceği gibi sonraki seçimlerde de tekrarlanan bir büyüme-küçülme döngüsü içinde devam ediyor.
Ve son olarak 16 Nisan referandumunda da parti yönetiminin Anayasa değişikliğini destekleme yönünde AK Parti ile kurduğu ittifaka rağmen MHP tabanının önemli bir kesimi ‘hayır’ oyu kullanmıştır sandıkta.
İPSOS araştırma kuruluşunun 16 Nisan günü yaptığı sandık çıkışı anketine göre 1 Kasım genel seçiminde MHP’ye oy atmış her 100 seçmeninden 73’ü referandumda ‘hayır’ oyu vermiştir. Bir başka araştırma kuruluşu Metropoll ise seçimden bir hafta önce yaptığı ankette, MHP’lilerin yüzde 57’sinin ‘hayır’, yüzde 32.2’sinin ise ‘evet’ oyu kullanacağını tahmin etmiş, kararsız sayısını da yüzde 10.8 olarak tahmin etmişti. Kararsızların daha çok ‘hayır’a yöneldiği varsayıldığında, iki araştırmanın bulguları büyük ölçüde birbirini tutuyor.
Özetle, 16 Nisan’da MHP tabanından ‘hayır’a doğru kuvvetli bir teveccüh ortaya çıkmıştır.
MHP oranlarındaki bu hareketlilik bize ne anlatıyor? CHP oylarının yıllar içinde ne büyüyen ne de küçülen statik seyrine karşılık, MHP seçmeninin siyasal davranışlarını kesin kalıplar içinde değerlendirebilmek mümkün gözükmüyor. MHP’nin dışarıdan algılanan disiplinli, lider partisi imajına karşılık, iş oy vermeye geldiğinde, parti yönetiminin kararlarına her zaman itibar etmeyen, bağımsız hareket edebilme serbestisine sahip bir seçmen profiliyle karşılaşıyoruz.
Bu yönüyle sağdaki başat siyasi hareket olan AK Parti’nin başarı ölçüsünü başka faktörlerin yanısıra belli ölçüde MHP oylarının yönelişleri, yaptığı manevralar ya da MHP’nin kendisinden oy çekebilme yeteneği belirliyor. AK Parti’den en çok oy cezbedebilen parti MHP. Bu partinin kayıpları da AK Parti’ye gidiyor çoğunlukla. İki parti arasında anlamlı ölçülerde bir geçişkenlik söz konusu. 2015’te gerçekleşen iki seçimin sonuçları bu geçişkenlik üzerinde şekillendi.
2010’da yüksek yargıdaki değişiklikleri konu alan Anayasa referandumunda MHP yönetiminin ‘hayır’ kararına rağmen tabanda ‘evet’e sınırlı bir kayma olmuş, keza 2014 Cumhurbaşkanlığı seçiminde de yine Erdoğan’a doğru sınırlı bir destek gitmişti MHP’li seçmenden. Son referandumda ortaya çıkan ‘evet’ ve ‘hayır’lar arasındaki kısmen dengeli tabloda MHP tabanının azımsanamayacak bir katkısı vardır.
Her ne kadar yönetim sistemi değişmiş olsa da MHP tabanının hangi yönelişlere gireceği yakın geleceğin siyasi gelişmelerinin alacağı doğrultu bakımından yine de büyük önem taşıyor. Aynı zamanda MHP içinde ciddi bir iktidar kavgasının yaşandığı, yargıya intikal eden yarım kalmış bir kongre sürecinin askıda durduğu hatırlandığında, bu önem daha da kritik bir boyut kazanıyor.
Sonuçta önümüzdeki dönemde siyaset sahnesinde hareketliliğin daha çok MHP cephesinde yaşanacağını söylemek hata olmaz.