"Benim partimin bir başkasına baston olmasını istemiyorum. Partim bu duruma düşmemeliydi. Alparslan Türkeş'in partisi bu duruma düşmemeliydi. Bu sokaklarda ben çok yürüdüm. Çok cenazeler taşıdık. Bunlar içindiyse yazık oldu yani. Çok yazık oldu."
Bayrampaşa'da genellikle ülkücülerin gittiği bir kahvehanede konuştuğum Milliyetçi Hareket Partisi'nin (MHP) Bayrampaşa ilçe teşkilatının ilk kurucularından yaklaşık 50 yıldır ülkücü olan Mehmet Serdaroğlu öfkeli.
MHP ile bağlarının ilk kez nasıl koptuğunu anlatıyor.
"1969'dan beri MHP'liyim. Benden daha iyi MHP'li kimse olamaz. Bahçeli de olamaz. Fakat bundan sonra asla. Çünkü bu davaya girerken bütün doğruları söyleyin dediler. Her şey millete danışarak yapılacak diye öğrettiler bize. Ama maalesef bunu görmüyorum."
Yarım asırlık siyasi tercihinden vazgeçişini son Anayasa görüşmeleriyle ve muhaliflere yönelik tavırlarla açıklıyor.
"Hükümet ile görüşmemeliydi. Anayasa ne zaman yapılır biliyor musunuz? Bir savaştan sonra, bir de bütün partilerin katılımıyla olur. Benim menfaatim olsun diye yapmam."
Anayasa değişikliği teklifi sürecinin önünü açtığı söylenen ve bu teklifin son haline getirilmesinde hükümetin görüştüğü tek siyasi lider olan Devlet Bahçeli şu günlerde tabanda hem övgü dolu konuşmaların hem de büyük eleştirilerin hedefi haline gelmiş durumda.
Aynı kahvehanede bu kez, buranın sahibi Orhan Çalışkan ile konuşuyoruz. MHP'nin son döneme kadar ilçe yönetiminde görev yapmış isimlerinden biri.
Devlet Bahçeli'yi ve genel merkezin politikalarını destekliyor. Başkanlık sistemi ile ilgili ayrıntıların belli olması gerektiğini, ancak ondan sonra eleştiriler varsa dillendirilebileceğini söylüyor.
MHP'nin, AKP'ye değil; AKP'nin söylemleriyle MHP'ye yaklaştığını düşünüyor:
"3 yıl 5 yıl önce ne söylüyorsak aynısını söylüyoruz. Bu noktada AKP'nin çizgisi değişti. Biz terörün kökü kazınacak dersek, açılım saçılım diyorlardı. Şimdi onlar bizim söylediklerimizin aynısını söylüyorlar."
Peki ya MHP, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın istediği haliyle bir başkanlık sistemine destek veriyorsa? Bu soruma, "O zaman Devlet Bahçeli de sorgulanır" diyerek yanıt veriyor:
"Başkanlık sistemi mevzusu varsa, bu noktada Devlet Bahçeli de sorgulanır. Bizim için olmazsa olmaz değil. Bizim için olmazsa olmaz Milliyetçi Hareket Partisi, Devlet Bahçeli değil."
Kendisi muhalif olmasa da Çalışkan'ın söylediğine göre, kahveye gelenlerin çoğunluğu şu sıralar muhalif ağırlıklı.
Kahvede hem genel merkeze yakın yayınlar yapan Ortadoğu, hem de muhaliflere daha yakın duran Yeniçağ gazetesi var.
Ancak ikisinden de aynı sayıda almadığını söylüyor gülümseyerek: "İkisini de alıyorum ama üç Ortadoğu, bir Yeniçağ."
Bayrampaşa'nın ara sokaklarında bir kahvenin önünde otururken bulduğum AKP'li bir esnaf ise MHP'li ahbabıyla sohbet halinde.
MHP'yi sorduğum zaman "10 kez oy kullandıysam dokuzu MHP'nindi. Son seçimde bir tek HDP girmesin diye AKP'ye verdim. Ama şunu diyeyim, yanlış yolda MHP. AK Parti'ye yaklaşması MHP'yi bitiriyor."
Sokaklar, kahveler genel merkezi desteklese bile kesinkes savunmak konusunda temkinli davranırken, milletvekilleri ve partinin üst kademesinin üslubu elbette farklı.
MHP'nin haftasonu ve Pazartesi İstanbul'un üç bölgesinde yaptığı basına açık divan toplantılarında farklı bir tablo vardı.
İstanbul İl Başkanı ile görüşmemden önce takip ettiğim bu divan toplantısına katılan yaklaşık 700 MHP'li, siyasetçilerin sık sık dile getirdiği "Bir kişinin değil, Türk Devleti'nin önünü açtık" argümanını benimsemiş görünüyor.
MHP'li siyasetçiler çokça içeriden ve dışarıdan tehdit altında olduğunu söyledikleri Türkiye'nin bir yönetim krizi içinde bulunduğunu ve bunun aşılması için MHP'nin kilit rol oynadığını söylüyor.
Cumartesi günü yapılan toplantıda kürsüye çıkıp partililere seslenen isimlerden biri MHP'nin İstanbul milletvekili İzzet Ulvi Yönter idi.
Yönter ara ara alkışlarla bölünen konuşmasında bir noktada, "Halep'te her gün katliam var. Türkmenler her gün katlediliyor. Türk devleti onlara sahip çıkmak için varını yoğunu ortaya koydu. Bu şartlar altında Milliyetçi Hareket Partisi iktidarı mı eleştirecek? İktidarla mı kavga edecek?" diyor. Kısa bir es verdikten sonra söyledikleri alkış almıyor; ama sözlerine tepki de gelmiyor.
Yönter şöyle diyor: "En kolayı hükümeti eleştirmek, en kolayı hükümete vurmak. Sevgili dava arkadaşlarım. Biz 15 Temmuz'dan sonra adeta irkildik, ürperdik, kendimize geldik. Milletçe geldik."
MHP'nin anayasa değişikliği görüşmeleri sürecinde taviz vermediğinin garantisini veriyor partililere.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin yüksek bir siyaset izlediğini söyleyerek "Türk milleti şeref ve namusuna sonuna sahip çıkmıştır. Milim taviz verilmiş değil, milim geri adım atılmış değil" diyor.
En güçlü alkışı ise, Anayasa'nın ilk dört maddesinin değiştirilmesinin teklifte yer almadığını söylediğinde, şu sözlerinin ardından alıyor: "İlk dört madde ile ilgili spekülasyonlar yapılıyordu. Anayasa'nın etnik bir kimliğe sahip olmayacağı dillendiriliyordu. Çok şükür bugün Türklük Anayasada'dır."
MHP'nin bu süreçte en çok sözünü ettiği konulardan biri belki de 15 Temmuz'un Türkiye ve MHP üzerinde yarattığı değişim.
BBC Türkçe'nin sorularını yanıtlayan ve başkanlık sistemiyle ilgili Anayasa değişikliği oylamasında "hayır" oyu kullanacağını söyleyen beş milletvekilinden biri olan MHP Kayseri milletvekili Yusuf Halaçoğlu'na göre 15 Temmuz MHP içinde "muhalefete büyük bir darbe vurdu."
Ancak örneğin Yönter, konuşması boyunca 15 Temmuz'un siyasetteki paradigmaları, parametreleri değiştirdiğini söylüyor ve bu vesileyle MHP'nin çok tartışılan yeni pozisyonunun gerekçesini ifade eder gibi görünüyor.
Yönter'in özellikle şu söyledikleri dikkat çekici: "[15 Temmuz'da] Az kalsın bir vatan kaybediyorduk. Az kalsın bir devlet kaybediyorduk. Az kalsın hepimiz tutsak düşecektik. Nereye gideceğiz kimsenin fikri yoktu."
15 Temmuz'dan sonra siyaset sahnesinde artık neredeyse konuşulmaz ve konuşamaz olan MHP içindeki muhalifler ise başkanlık sistemi ve MHP'nin bu süreçte üstlendiği rolü eleştiriyor.
Halaçoğlu ise, başkanlık sisteminin 2012-2013 yılından itibaren gündeme geldiğine dikkat çekerek şöyle diyor:
"Çünkü o zaman Türkiye'de birtakım taşlar yerinden oynamıştı. Irak, Suriye savaşları, ardından terör örgütlerinin dünyadaki etkinlikleri ve Türkiye'deki durumu, fakat daha önemlisi de AKP hükümetlerinin yolsuzluklara bulaştığı dönemden sonra ortaya çıktı."
Halaçoğlu'na mensubu olduğu partinin, bu değişiklik teklifine neden destek olduğunu, onun izlenimlerinin ne olduğunu sorduğumda, "MHP için çekici kılan hiçbir şey yok burada. Çünkü genel başkanımız dahil hepsinin bundan önceki açıklamaları, başkanlığın sadece bir oyun olduğu ve Türkiye'yi bölünmeye götüreceği şeklindedir. Böyle bir yola başvurulmasını anlamak mümkün değil, anlamakta güçlük çekiyoruz" diyor.
Türkiye'nin bu düzenlemelerle yeni bir Baas partisi modeli ile yönetileceğini söyleyen Halaçoğlu'na bu görüşlerini parti organları ile veya ikili görüşmelerle parti yöneticileri ile paylaşıp paylaşmadığını sorduğumda, "Hayır. Çünkü gruba katılmıyoruz. Katılmamamız istendi. Dolasıyla herhangi bir kişiyle paylaşmadık" diyor.
Peki referanduma gidilirse ne olur? Halaçoğlu MHP tabanının başkanlık sistemine karşı olduğunu söyleyerek, "MHP'den referandumda evet oyu çıkma ihtimali çok zayıf" diyor.
Tabanın görüşlerini İstanbul'da görüştüğüm MHP İstanbul İl Başkanı Memet Bülent Karataş'a da soruyorum. 15 Temmuz sonrasında MHP tabanında "Erdoğan'a olan sempatinin arttığı" yorumları var. Bunu nasıl değerlendiriyorlar?
Karataş, "15 Temmuz tarihinde hayranlıkla izlediği tek bir kişi vardır. O da Devlet Bahçeli'dir" diyerek yanıtlıyor sorumu.
Peki, yöneticilerin ifade ettiği haliyle "MHP ülkenin önünü açarken" aynı zamanda tabanıyla kurduğu bağın kapılarını kapatıyor olabilir mi?
Bu sorumu, "Bu değerlendirmeleri doğru bulmuyoruz. Bu siyasi muhalefet yapılacak bir araç değildir bu değerlendirmeler. Ülkeyle ilgili değerlendirmeler farklıdır. Ülkeyle ilgili iç siyasi pozisyon almak farklıdır. MHP bugün hükümetin önünü açmıyor. Türk devletinin önünü açıyor. Bu bir şahsın adına çıkarılan bir yasa veya kanunun destekçiliği anlamında değildir."
MHP'nin en başından beri kullandığı argümanı soruyorum Karataş'a. Devlet Bahçeli ve yöneticiler şu anki fiili durumun hukuki bir duruma kavuşması gerektiğini ve aslında MHP'nin hukuku savunduğunu söylüyor.
Peki MHP bugün neden AKP'yi anayasa çerçevesine dönmeye ikna etmeye çalışmıyor ve şu anki fiili durumu mevcut hukuki durumun sınırlarına davet etmiyor?
Bu konuyu tam açıklığa kavuşturmayan Karataş, "Bu fiili durumu yaratan kim bellidir. Fiili durumu devam ettiren, arzu eden kim, bellidir. Fiili durumu ortadan kaldırmak isteyen kim? Tek adres MHP. Kendi istiyor, arzu ediyor. Milleti adına istiyor, hukukun üstünlüğünü korumak için" diyor.
Anayasa değişikliğini, "Güçlü ve büyük Türkiye -birilerinin yeni Türkiye'si değil, güçlü ve büyük Türkiye önümüzdedir. Onun yolu açılıyor. Demokrasi ile açılıyor" diye tarif eden Karataş'a bu yolun Erdoğan ile mi açıldığını sorduğumda ise "Erdoğan devlet demek değildir" yanıtını veriyor.
"Şu an bizim yaptığımız da devletin sistematik bozukluklarını eksenden, raydan çıkan bir yapıyı raya sokmak. Yoksa bir şahsı, Tayyip'i, Hasan'ı, Hüseyin'i bir yere getirme değil."
Bir yanda muhalif sokak ve muhalif MHP milletvekilleri, liderler... Bir yanda Bahçeli'yi destekleyen sokak ve milletvekilleri ve yöneticiler.
Bir yıl önce yapılan 1 Kasım genel seçimlerinden bu yana Türkiye sayısız çalkantıların yaşandığı bir siyasi gündem ile baş etmeye çalışıyor.
MHP de Meclis'te en az sandalyesi bulunan parti olarak bu belirsizliğin hem kıyısında, hem de oynadığı kilit rol nedeniyle tam orta yerinde. Kurultay talep eden muhaliflerin artık sesi duyulmasa da, muhalif taban orada.
Önümüzdeki süreç elbette yeni siyasi gelişmelerle şekillenecek ama farklı seslerin yükseldiği Ülkücü cenah için hararetli günlerin kısa zamanda gelip geçeceğini söylemek zor.