OHAL kapsamında çıkartılan ve Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 693 ve 694 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) kapsamında MİT, Başbakanlık’tan alınıp Cumhurbaşkanı'na bağlandı. MİT'e, TSK içinde istihbarat yapma ve güvenlik soruşturması yapma yetkisi verildi. MİT’in yapılanmasına ilişkin bundan daha önceki düzenleme TBMM tarafından 2014 yılında çıkarılan MİT yasası ile yapılmıştı.
MHP Muğla Milletvekili, TBMM 15 Temmuz Darbe Girişimini Araştırma Komisyonu Üyesi Mehmet Erdoğan, uyum yasaları kapsamında yapılması gereken bu değişikliklerin Meclis’e gelmeden ve 2019 seçimi yapılmadan Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile yapılmasını acelecilik olarak değerlendirdi.
Erdoğan, “En önemlisi MİT’in yapılanması gibi bir konunun TBMM’den kaçırılarak KHK ile yapılması doğru değil, çünkü geçmişte MİT kanunları da Meclis’te yapılmıştır” dedi.
Kararnameyle, MİT’in TSK içinde istihbarat toplama yetkisini de değerlendiren Erdoğan, bu konunun 15 Temmuz Darbe Girişimini Araştırma Komisyonu’nda tartışıldığını ve bu konunun MHP’nin rapora koyduğu muhalefet şerhinde yer aldığını anlattı. Erdoğan, “Komisyonda, askerleri ve MİT’in yetkililerini dinledik. Askerlerin söylediği şey genel olarak, ‘Bu konularla ilgili MİT bize istihbarat vermedi“ dedi. MİT tarafı da, “ Bizim ordunun içinde istihbarat toplama yetkimiz yok” dedi. Oysa, TSK İmamları sivil kişilerdir. Asker kişiler değildir. Darbe planlarının ve darbe girişimiyle ilgili toplantıların yapıldığı yerler askeriyenin içinde, kışlada değil, dışarıdaki sivil mekânlardır”
MHP Muğla Milletvekili Mehmet Erdoğan’ın T24’e yaptığı değerlendirmeler şöyle:
Uyum yasaları çerçevesinde bu değişikliklerin zaten yapılması gerekiyordu. Ancak Meclis’e gelmeden daha 2019 seçimi, cumhurbaşkanlığı sistemine göre seçim yapılmadan acele edilmesi gereksiz olmuştur. 2019’de cumhurbaşkanlığı seçimi ile birlikte yürürlüğe girmek üzere Meclis tarafından uyum yasaları çerçevesinde bu konunun karara bağlanması gerekirken, şimdi bunun KHK ile yapılması çok anlamlı değildir, aceleciliktir.
“Şimdi Türkiye’de şu anda başbakanlığa bağlı olarak İstihbarat Koordinasyon Kurulu var, bu görev yapılıyor. Şu anda yapılan işi anlamlı bulmak gerekmiyor. En önemlisi MİT’in yapılanması gibi bir konunun TBMM’den kaçırılarak KHK ile yapılması doğru değil bu, çünkü önemli bir konu geçmişte MİT kanunları da Meclis’te yapılmıştır. En son MİT Müsteşarının izinle soruşturulmasına ait düzenlemede Meclis’te yapıldı. Şimdi bu düzenleme KHK ile yapıldı, MİT müsteşarının ifadeye çağırılması da cumhurbaşkanını iznine bağlanıyor. 15 Temmuz Darbe Girişimini Araştırma Komisyonu’nda iki tarafı da dinledik. Askerleri ve MİT’in yetkililerini dinledik. Askerlerin söylediği şey genel olarak, ‘Bu konularla ilgili MİT bize istihbarat vermedi “ dedi. MİT tarafı da, “Bizim ordunun içinde istihbarat toplama yetkimiz yok” dedi. 15 Temmuz özelinde konuya biraz daha farklı baktığımızda görüyoruz ki, TSK İmamları sivil kişilerdir. Asker kişiler değildir. Darbe planlarının ve darbe girişimiyle ilgili toplantıların yapıldığı yerler askeriyenin içinde değil dışarıdaki sivil mekânlardır. Dolayısıyla MİT’in bu iddiası çok anlamlı değil. Gene Emniyet’in, MİT’in ve ordunun istihbarata karşı koyma teknikleri konusunda bir refleksi olması lazım. Bu konuda yetkili kişilerin muhakkak eğitim alması lazım çünkü ordunun bilgilerini de korumamız lazım. Tüm bunların mutlaka Meclis’te tartışılarak yapılması gerekir. Hükümet sistemi değiştiği için zaten uyum yasaları kapsamında bu değişikliğini yapılması lazım. Bunu OHAL’a dayanarak yapılıyor”
MİT Müsteşarı Hakan FİDAN ve Genel Kurmay Başkanı Hulisi AKAR’ın bütün ısrarlarımıza rağmen komisyona çağırılmaması sebebiyle darbe girişiminin yaşandığı gün veya öncesinde devletin herhangi bir birimine veya üst düzey yöneticisine bir ihbarın gelip gelmediğine bile netlik kazandırılamamıştır. O gece karanlıkta kalmıştır. Tarafımızdan Sn. Akar ve Sn. Fidan’ın Komisyona davet edilmesi noktasında önerge ile başvuruda bulunulmuştur. Komisyon Başkanı tarafından önerimizin değerlendirildiği ifade edilmiştir. Komisyon Başkanının bu iki önemli isme davet göndermediğini 30.05.2017 tarihinde televizyon kanallarına verdiği bir röportajında öğrendik!
BYLOCK kullanan üst düzey bürokratların ve siyasilerin listesinin MİT tarafından komisyona iletilmesi tarafımızca talep edilmiş ancak bu talebimiz; Komisyon divanı tarafından adli soruşturmanın sürdüğü gerekçesiyle yerine getirilmemiştir. Hâlbuki süren bir adli soruşturma idari bir soruşturmaya engel teşkil edemez. Bu durum 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununun ilgili maddelerinde açık bir şekilde ifade edilmiştir.
Üst düzey bürokratların ve BYLOCKCU siyasilerin listelerinin komisyonumuza bildirilmesi talebimizin yerine getirilmemesi gerekçelerinden bir diğeri olan “kişisel verilere girilmemesi” gerekçesi de temeli olan bir gerekçe değildir.
BYLOCK, FETÖ terör örgütüyle iltisakı gösteren somut bir veridir. Dolayısıyla bu kişilerin açıklanmasının kişisel verilerin kullanılması bakımından hukuki bir sıkıntı yaşatmayacağı açıktır.
MİT her kuruma kendi mensuplarının BYLOCK listesini göndermiştir. Bu çerçevede MİT siyasilerin ve üst düzey bürokratların da listesini pekâlâ ayrıştırarak komisyonumuza gönderebilir ve komisyonun hedefine ulaşmasını kolaylaştırabilirdi.
Alt kademedeki BYLOCK kullanıcılarının tutuklandığı bir dönemde üst kademedeki bürokratların ve siyasetçilerin kimliklerinin ve listelerinin açıklanmaması, bunlar hakkında herhangi bir adli ya da idari soruşturma yapılmaması anlaşılır bir durum olmadığı gibi vicdanları da rahatsız eden bir uygulamadır.
Mehmet PARTİGÖÇ, Mehmet DİŞLİ ve Akın ÖZTÜRK gibi darbe girişiminin en önemli aktörlerinin dinlenilmesi yine adli soruşturma gerekçe gösterilerek, komisyon başkanlığı ve AKP’li komisyon üyelerinin oylarıyla engellenmiştir.
Raporda yer alan bilgi ve dokümanlara bakıldığında ortaya çıkan çok net bir tespit bulunmaktadır. Gözüken o ki; uzun bir dönem istihbarat tersine işlemiş, FETÖ’ den veya başka bir oluşumdan istihbarat toplaması gereken kurumlarımız maalesef bu örgütlerin kendisinden istihbarat almasına olanak tanıyan bir şekle girmiştir. Devlet adına FETÖ ile ilgili istihbarat toplaması gerekenler devletin sırlarını FETÖ’ nün istihbarat havuzuna akıtmışlardır. İstihbarat eksikliğinden bahsedilirken sadece 15 Temmuz Darbe Girişiminin önceden öğrenilememesi üzerinde durulması eksik bir yaklaşım olacaktır. FETÖ’nün en çok alan bulduğu yıllar göz önüne alındığında, FETÖ’ ye alan açan, siyasetçiler ve üst düzey bürokratlar göz önüne alındığında istihbaratın yıllarca “zafiyet” içinde olduğu anlaşılmaktadır. Tüm bunların yanında MİT’in TSK içinde istihbarat toplama yetkisinin olmadığı ifade edilmiştir. Ancak TSK İmamları sivil kişilerdir. Asker kişiler değildir. Darbe planlarının ve darbe girişimiyle ilgili toplantıların yapıldığı yerler askeriyenin içinde değil dışarıdaki sivil mekânlardır. Ayrıca Adil Öksüz gibi sıradan bir kamu görevlisinin onlarca kez yurt dışına çıkış yapmasının dikkat çekmemesi de mümkün değildir. Dolayısıyla ileri sürülen mazeret de temelsizdir
Kilit yerlere FETÖ’ ye bağlı Emniyet Müdürlerinin yerleştirildiği, raporda yer bulan bir diğer ifadedir. Ancak bu kamu görevlilerine ait istihbarat bilgileri toplanırken çok büyük ihmallerin yapıldığı ortadadır.
Emniyet İstihbaratın iyi çalışmadığını söyleyerek bu durum açıklanamaz. Emniyet İstihbaratının iyi çalışmadığını varsaysak bile, yanlış bilgi verdiğini var saysak dahi Jandarma İstihbaratın ve MİT’in bu kamu görevlileriyle ilgili yaptığı hiçbir çalışmanın olmadığını düşünmek tabiri caiz ise adeta saflık olur. Dolayısıyla istihbarat konusunda ciddi sorunların ortada olduğu görülmektedir.
Mit Müsteşarının ifadeye çağırılması hususunun değerlendirildiği bölümlerde haklı ve isabetli tespitlerde bulunulduğu görülmüştür. MİT’in Başbakana bağlı olması ve başbakana bağlı olan MİT Müsteşarlığı gibi önemli bir makamda bulunan Hakan Fidan’ın ifadeye çağırılması hadisesi değerlendirilirken Başbakana Bağlı olma hususu ön plana çıkarılmaktadır. Doğrudur da. Ancak 15 Temmuz gecesi MİT Başbakana bağlı olduğunu unutmuş mudur? 15 Temmuz gecesi yaşanan işgal girişiminde MİT’in ve diğer koordineli çalışması gereken birimlerin koordinasyonsuzluğu dikkat çeken bir husustur. Bu mesele kişiselleştirilerek algılanmaması gereken tamamen kurumsal olarak düşünülerek üzerinde durulması gereken bir durumdur.