Hürriyet yazarı Taha Akyol, 12 Eylül'de tek tip kıyafete maruz kalan MHP İstanbul Milletvekili Atila Kaya'nın pazar günü yayımlanan 696 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'de (KHK) geçen 'tek tip kıyafet uygulaması'na tepki göstermesini destekledi. Akyol, "Atila Kaya, gücü kutsamıyor, güce sığınmıyor, hukuku, hakkaniyeti savunuyor. “Sıra bizde” diye düşünmüyor" diye yazdı.
Taha Akyol'un "OHAL ve hukuk" başlığıyla yayımlanan (27 Aralık 2017) yazısı şöyle:
OHAL kararnamelerindeki yanlışlara toplumdan yükselen eleştiriler, Türkiye’de hukuk bilincinin yavaş da olsa gelişmesi bakımından bana umut veriyor.
Dünyada da hukuk sadece hukukçuların çabasıyla değil, acı tecrübelerle insanların hukuka ihtiyaç duymasıyla evrimleşti.
Hukuk bilinci daima “güçlü”ye karşı güçsüzün hak ve hürriyetlerinin savunulmasıyla gelişir.
Onun için hukuk devleti dediğimizde anahtar “Kim?” değil “Nasıl?” sorusudur: Güçlü “kim” olursa olsun, hukuk konusundaki tavrı “nasıl” diye bakmalıyız.
MHP’li Atila Kaya’nın çıkışı bu bakımdan çok iyi bir örnektir: Partili olduğu halde özgür iradesiyle konuşuyor.
Güç kimde olursa olsun davranışların “nasıl” olduğuna bakıyor.
Genç ülkücü olarak 12 Eylül’ün hapishanesinde “tek tip elbise” giydirilmiş olan Atila Kaya şöyle diyor:
“Biz ülkücüler olarak o dönem tek tip kıyafete ilk başta büyük tepki göstermedik. Ama tek tip elbiseyi ilk giydiğimiz zaman yarattığı psikoloji çok derin oldu... Getirilen tek tip elbise yeniden 12 Eylül uygulamalarına dönüştür.”
Atila Kaya, gücü kutsamıyor, güce sığınmıyor, hukuku, hakkaniyeti savunuyor. “Sıra bizde” diye düşünmüyor.
Öteden beri siyasi hayatımızda böyle hür iradeli ve prensipli örnekler maalesef azdır; güce itaat çoktur. Hür iradeli davranışları toplumca takdir etmeliyiz.
Şimdi vicdanlarımıza soralım: Güç veya mağduriyet konusunda “sıra bizde” düşüncesinin bir sarmal gibi sürüp gittiği toplumlarda huzur, barış, dayanışma, birbirine güven, hür ve yaratıcı düşünce gelişir mi?
İşte onun içindir ki, dünyada ülkeler “hukuk indeksi”nde nerelerde duruyorlarsa, “teknoloji indekslerin”de, “gelişmişlik göstergeleri”nde de oralarda duruyor.
Gelişmiş, huzurlu ve güçlü bir ülke olmak istiyorsak bütün kesimlerin “güç” tutkusundan “hukukun üstünlüğü”bilincine evrilmesi lazım.
Bakın Fransa 2007 yılında anayasasını değiştirdi, politikacı olan cumhurbaşkanını ve adalet bakanını Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’ndan çıkardı. Hukuku üstün tutmanın bir örneğidir bu.
Biz Anayasa’yı nasıl değiştirdik? HSK üyelerinin atanmasını tamamen politik tercihlere bağlayarak...
Venedik Komisyonu raporunda HSK’nın bu hali açıkça yazılıdır.
Bir ülkede hukuka güven duygusunun kilit taşlarından biri de anayasa mahkemeleridir veya öyle olmalıdır.
Evet, 12 Eylül Anayasası’nda OHAL kararnameleri için “Anayasa Mahkemesi’nde dava açılamaz” diye hüküm var.
Ama terör ve darbeyle ilgisiz kış lastikleri, üniversitede rektör seçimleri, şehircilik, Yargıtay, Danıştay, Hâkim ve Savcılar Kanunu, Milli Piyango, İhale Kanunu, Varlık Fonu, Şeker Kurumu vesaire hakkında OHAL kararnameleri çıkarılıyor!
Bu konuların terör ve darbeyle ne ilgisi var?
Halbuki Anayasa’ya göre bu KHK’lar ancak “Olağanüstü Hal’in gerekli kıldığı konularda” çıkarılabilir. (mad. 121)
1991 yılında AYM, olağanüstü hal KHK’larını bu açıdan incelemiş, buna uymayanları iptal etmişti.
Şimdi AYM “Hiç yetkim yok” diyor.
Böyle değil de 1991’deki içtihadına uygun hareket etseydi hem toplumda hukuka güven daha iyi olurdu, hem Türkiye dünya ile hukuk ilişkilerinde daha güçlü ve saygın olurdu.
“Hukuk devleti” insanlığın yüksek ideallerinden biridir.
Uzaklaşmak tarihin affetmeyeceği bir vebaldir, hukuku üstün tutmak tarihe onurla geçmektir.
İsteyen istediğini seçsin.