Milat yazarı Ufuk Coşkun, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın "İslamcı olanlar atılıyor, İslamcı olmayanlar getiriliyor' deniliyor. Bir siyasi partinin çalışmalarında, İslamcı olmak ya da olmamak şeklinde bir ayrım yapmak zaten yanlış. Biz tekkeye mürit aramıyoruz ki" ifadesiyle ilgili olarak "AK Parti'yi kendi malı gibi gören mahalle diye diye onca samimi insanı sırf seküler dünya görüşüne sahip oldukları gerekçesiyle aşağılayan, dışlayan lüpçü İslamcılar da haliyle endişeli" görüşünü dile getirdi. "Erdoğan'ı yalnız bırakan, alternatif lider arayışlarına bile giren bu omurgasız, çakma kahramanların artık devri kapanmıştır" ifadesini kullanan Coşkun, "Yapılacak ilk iş, ne kadar omurgasız, samimiyetsiz, iki yüzlü korkak insan varsa artık saf dışı bırakılmalıdır" diye yazdı.
Mahallede 'gizli hayırcı' kavgası sürüyor; kimler suçlandı, ne yazıldı, ne cevap verildi?
Türk Dil Kurumu'na (TDK) göre "lüpçü", 'emek vermeksizin elde etmeyi alışkanlık durumuna getirmiş olan, lüpe konmasını seven kimse' anlamına geliyor.
Ufuk Coşkun'un "Erdoğan’ın isyanı ve lüpçü AKP’liler" başlığıyla yayımlanan (4 Mayıs 2017) yazısı şöyle:
Osmanlı'yı parçalama projesi başarıyla sonuçlandıktan sonra milletin tarihiyle olan irtibatı kopartıldı. Hafızası boşaltılarak bin yıldır kurulan kadim ittifaklar, dostluklar bertaraf edildi. Ne kadar farklı etnik kimlik, inanç ve mezhep grubu varsa aralarındaki bağ koptu. Her on yılda bir yapılan darbelerle de dirençleri kırıldı. FETÖ gibi küresel projelerin temeli atılarak ülke topyekûn esir alınmak istendi. Açıkçası alındı. Karşımızda her bakımdan güçsüz, zayıf, güvenliği NATO'ya, ekonomisi İMF'ye, medyası küresel çeteye, eğitimi, tarih ve kültür düşmanı bir ideolojiye bağlı ve bağımlı uysal, itaatkâr bir ülke vardı.
Erdoğan'ın tarih sahnesine adım atması işte bu seksen yıllık esarete, despotizme bir isyan şeklinde zuhur etti. Son on yıldır içimizde biriken kuvvetin harekete geçtiği ender bir kırılma yaşadık. Bağımsız, özgür, kendi politikalarını belirleme noktasında üstün bir performans sergileyen Anadolu'nun küresel nizama başkaldırdığı sıra dışı bir dönemdi bu. Kendi iradelerine boyun eğdiren, kendi değer ve kavram sistemini zorla dayatan bir düzeneğe karşı çetin bir mücadele verdik/veriyoruz.
Erdoğan, 200 yıldır dünyadaki savaşlardan servet biriktiren küresel tefecilerin düzenine isyan etti. Bu isyan Nurettin Topçu'nun İsyan Ahlâkı'nda da ifade ettiği gibi bizzat insanı insan kılma hareketidir. Hür hareket. Konformizmin karşısına dikilen hakiki bir isyan hareketi. Uysallığa da anarşizme de karşı bir isyan. Zalimin despotluğuna karşı bir isyan. İçinde ahlaki sorumluluk olan bir isyan.
Gücünü merhametten, tarihten, imandan alan bir isyan. İnsandaki evrensel merhametin çağrısıydı bu! Dolayısıyla o istirahati değil ıstırabı, teslim olmayı değil savaşmayı, kolayı değil zoru, oturmayı değil yürümeyi, esareti değil hürriyeti, itibarı değil yalnızlığı, kaçmayı değil küresel baronların sadık kölelerinin rahatını bozmayı tercih etti.
İngiliz altınlarına karşılık Müslümanların kanını akıtmaktan zevk alan bir zihniyete isyan etti! Küresel servetin yüzde 50'sinin yüzde 1'lik bir kesimin tekelinde bulunmasına isyan etti. Filistin'de acımadan çocuk öldüren bu kirli düzene isyan etti. 80 yıldır tarihinden, kültüründen, dilinden, özünden, mensubiyet duygusundan kopartılmış bu asil milletin yaşadığı travmaya isyan etti. Çanakkale'de İstiklal Harbi'nde ülkesi uğruna şehit düşen insanların torunlarına yapılan zulme isyan etti.
İmparatorluk bakiyesi bu şerefli milletin ciğeri beş para etmez yazar, aydın, sanatçı, siyasetçi, bürokrat bir kesimin elinde aşağılanmasına, hor-hakir görülmesine isyan etti. Sömürgeci güçlere biat etmiş siyasetçilerin yönettiği bir ülkeye isyan etti. Hastane köşelerinde rehin tutulan, örtündüğü için eğitim hakkı elinden alınan, Kur'an tahsili gördüğü için adaletsizliğe mahkûm bırakılan, dilini konuşamadığı için ezilen, içi yanan kara kuru Kürt çocukları için isyan etti.
O hakikatte Yeni Dünya Düzeni'nin mimarlarına isyan etti. Tek suçu ülkesinin bağımsızlığı uğruna kelle koltukta mücadele etmesiydi. Ne hazindir ki zoru değil kolayı, mücadele etmeyi değil teslim olmayı, yükü omuzlamayı değil omurgasızlığı tercih eden lüpçü, karaktersiz bir zümre tarafından yarı yolda bırakıldı. O yüzdendir ki son on yıldır aralıksız nereden geleceğini tahmin edemediğimiz ihanetlerle, hainliklerle, kansızlıklarla da mücadele ediyoruz. Üstad Necip Fazıl'ın ifade ettiği gibi “yangını resimde seyredenlerle gerçekten yananlar” arasındaki bir ayrımdı bu.
Ne çok çakma kahraman çıktı karşımıza! Oysa Üstadın ifadesiyle kahraman; birbiri üstünde yedi kubbe halinde şu vasıfların sahibi olan insandır. Evvela samimiyet, sonra iman, sonra vecd ve aşk, fikir, ahlak, cehd ve şecaat… Kendilerini kahraman olarak gösteren zavallılar gibi hazıra konmazlar, hazırlarlar. Muvazaacı değildirler. Lüpçüler gibi ceset mezara girdikten sonra üzerine üşüşen kurtçuklar gibi hazıra konan değildirler. Çünkü lüpçülüğün biricik vasfı çilesizlik, bedavacılık, kolayına getiriciliktir. Öyle yaptılar. İkballeri uğruna Erdoğan'ı yalnız bıraktılar, bırakmayanları da kovdular, sövdüler, yok saydılar.
İşte bu şerefli, vefalı adam Salı günü AK Parti'ye üye olarak uzun bir aradan sonra partisinin başına geçti. 21 Mayıs'ta da olağanüstü kongre kararı alındı. AK Parti'yi kendi malı gibi gören mahalle diye diye onca samimi insanı sırf seküler dünya görüşüne sahip oldukları gerekçesiyle aşağılayan, dışlayan lüpçü İslamcılar da haliyle endişeli. Son zamanlarda “İslamcıları tasfiye edecekler” bahanesiyle Erdoğan'ı destekleyen yazarları hedef haline getiren bu zevata en etkili cevap Erdoğan'dan geldi. “Biz tekkeye mürit aramıyoruz. Kimse ulûhiyet davasına girmesin. Biz ülkesi için mücadele edecek vatanseverler arıyoruz.”
Gezi kalkışmasından 15 Temmuz'a varana kadar yaşanan onca vahim hadisede sessiz kalan, Erdoğan'ı yalnız bırakan, alternatif lider arayışlarına bile giren bu omurgasız, çakma kahramanların artık devri kapanmıştır. Bu sebeple 2.Erdoğan döneminde AK Parti, ülkesi uğruna mücadele eden, yerli ve milli duruş sergileyen her kesimden vatanseverin partisi olmalıdır. Dolayısıyla yapılacak ilk iş, ne kadar omurgasız, samimiyetsiz, iki yüzlü korkak insan varsa artık saf dışı bırakılmalıdır. Türkiye yeni dönemde ahlak, vicdan sahibi her kesimden kaliteli ve cesur insanların omuzlarında yükselmelidir. Çünkü alçak insan ülkesini de alçaltır.