Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) ev sahipliğinde düzenlenen 'Şiddet ve Medya Çalıştayı'nda konuşan Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer, akran zorbalığına dikkat çekerek, "Sanki okulların tamamında şiddet, kaotik bir ortam varmış gibi bir algı oluşması, eğitim sistemimizi de olumsuz etkiliyor. Aynı zamanda ailelerin okullara bakışıyla ilgili kaygılarını da artırıyor" dedi.
RTÜK'ün ev sahipliğinde, İstanbul Sarıyer'deki bir otelde 'Şiddet ve Medya Çalıştayı' düzenlendi. Kadınlara, çocuklara, dezavantajlı gruplara, sağlık çalışanlarına yönelik şiddet başta olmak üzere, toplumsal şiddet olaylarının detaylarının irdelendiği çalıştaya, Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer'in yanı sıra Aile ve Sosyal Hizmetler Bakan Yardımcısı Rıdvan Duran, RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin, meslek örgütü temsilcileri ve medya kuruluşları yöneticileri de yer aldı.
Burada açıklamalarda bulunan Bakan Özer, konuşmasına Mersin'deki terör saldırısında şehit olan polis memurunun ailesine baş sağlığı dileyerek başladı. Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer, "Teknoloji geliştikçe toplumun tüm sektörlerini etkiledi. Teknolojinin akıllanmasıyla, yapay zeka ve derin öğrenme mekanizmaları girdikçe artık hayatın vazgeçilmez bir aracı oldu, dijital iletişim platformları. Teknoloji, iletişim teknolojileri akıllandıkça, bağımlılığın istenmeyen bir durum değil, tam tersine niyetlenen ve istenen bir durum olduğunu görüyoruz. Bağımlılık arttıkça iletişim, bireysellik çok daha fazla artmaya başladı. Gençlerimiz çok daha fazla yalnızlaşmaya, evde aile bireyleriyle bile iletişimlerini mümkün olduğu kadar minimumda tutmaya başladı" diye konuştu. Bakan Özer, yüz yüze eğitime ara verilmesinin de bu süreçleri pekiştirdiğine dikkat çekti.
Doğru bilgiye erişimin gittikçe zorlaştığına vurgu yapan Bakan Özer, "Bağımlılıkla ilgili Milli Eğitim Bakanlığı olarak gençlerin mümkün olduğu kadar sosyalleşme kapasitelerini artırma ve bağımlılıktan uzak tutma ile ilgili elimizden gelen çabayı sarf etmemize rağmen, gerçekten çok meydan okuyucu bir problemle karşı karşıya olduğumuzu not etmemiz gerekiyor. Bu sadece Milli Eğitim Bakanlığı'nın tek başına çözebileceği bir problem değil. Tüm bakanlıkların, tüm toplumun bir araya gelerek genç nesli, sadece akademik becerilerle değil, sağlıklı bir şekilde büyümesi ile ilgili de ortak kafa yorması gereken, çaba sarf etmesi gereken bir alan olarak ortada durmakta. Gençlerimizin dünyadaki akranları ile rekabet edebilmesi için akademik becerileri güçlü bir şekilde yetiştirmek Milli Eğitim Bakanlığı'nın tek amacı olamaz. Aynı zamanda onların sağlıklı bireyler, psikolojik, duygusal gelişimlerini ve iletişim becerilerini güçlendirecek sağlıklı bireyler olarak yetiştirmek de bizim en büyük görevimiz" diye konuştu.
Bakan Özer, "Çocuklarımızın gençlerimizin özellikle şiddet içerikleri ile çok sıklıkla karşı karşıya kalmaları onların psikolojik, duygusal durumlarında travmalara yol açacaktır. Bu travmalar akranlarıyla ilişkilerini etkilediği gibi, okul ortamındaki ikliminin de bozulmasında çok büyük etkisi olacak. Şiddeti sadece fiziksel bir şiddet olarak tanımlamıyorum. Aslında yanlış bilginin, doğru olmayan bilginin de hakikate karşı işlenmiş bir şiddet olduğuna inanıyorum. Doğru bilginin çok kolay şekilde erişilebildiği platformların gençlerimiz tarafından erişilebilir kılınmasının ülkemizin çok daha sağlıklı bir şekilde büyümesine çok önemli katkı sağlayacağına inanıyorum" dedi.
Okullarda yaşanan akran zorbalığına da değinen Bakan Özer, "Sanki okulların tamamında şiddet, kaotik bir ortam varmış gibi bir algı oluşması, eğitim sistemimizi de olumsuz etkiliyor. Aynı zamanda ailelerin okullara bakışıyla ilgili kaygılarını da artırıyor. Şiddetin, özellikle bu kadar genç potansiyeli olan bir ülkenin gündeminde mümkün olduğu kadar görünmemesi, özellikle yanlış bilginin kolay yayılmaması konusunda katkı vereceğinize inanıyorum. Bizim iletişimi güçlü bir toplum inşa edebilmemiz için, tüm bakanlıklarımızın sorumlu bir şekilde hareket etmesinde büyük fayda var" ifadelerini kullandı.
Bakan Özer, bakanlık olarak medyada şiddet, yanlış bilgi bağlamında önemli adımlar attıklarına da dikkat çekerek, şunları söyledi: "Yakın zamanda Emine Erdoğan Hanımefendi'nin himayesinde Aile Okulu Projesini başlattık. Şu ana kadar bir ay gibi kısa sürede 137 bin aileye ulaştık. Hedefimiz 2022 yılı sonuna kadar 1 milyon aileye ulaşmak. Öğretmenlerimizin kişisel ve mesleki gelişimlerini çok önemsiyoruz. Okullar toplumun yansıdığı yerler. Okulda ne görüyorsak toplumda o vardır. Bu bilinçle hareket ettiğimiz zaman, okula yaklaşımımızın da değişeceğini, haber kurgularına da bunun yansıyacağına inanıyorum.
Elinde her cep telefonu olan kişinin kendini medya mensubu olarak görmeye başladığını belirten Aile ve Sosyal Hizmetler Bakan Yardımcısı Rıdvan Duran ise, medya yöneticilerine taleplerini iletti. Duran, "Toplumun milli ve manevi değerlerini koruyan Türk aile yapısına saygılı, ailecek izlenebilecek aile dostu yapımların çoğaltılmasını bekliyoruz. Gündüz kuşağında aile içi yaşantıların, toplumun göz önüne serilmesi sonucunda aile içi mahremiyeti yıkan, aile kurumunu itibarsızlaştıran ve toplumsal değerleri erozyona uğratan yapımlara yer verilmemesini talep ediyoruz. Kurgusal senaryolarda, aile değerlerine karşı duyarsızlaştıran Türk örf ve adetlerine aykırı çarpık ilişkiler, entrika ve aile içi şiddet gibi olumsuz konuların işlenmemesine azami hassasiyet gösterilmesi ve yapımcıların sorumlu yapımcılık anlayışını ön plana çıkararak içerik üretmesini bekliyoruz. Eğitici yayınların teşviki, aile içi eğitimin sağlanması ve toplumda ortak bir sivil bilincin oluşturulmasını bekliyoruz. Şiddet içi haberlerin sunumunda habere konu olan kişilerin ve aile değerlerinin zarar görmemesi adına söylem, fotoğraf, video, ses gibi haberlerin temel unsurların daha dikkatli hazırlanması ve kamusal sorumluluk çerçevesinde aktarılmasını bekliyoruz. Kamu kurumları, STK ve medya kuruluşlarından aile değerlerinin korunmasını teminen, ortak etik ilkeler belirlenmesini bekliyoruz. Dijital platformları da kapsayacak şekilde medya okuryazar eğitimliğinin artırılmasını bekliyoruz. Aile değerlerin toplumsal yaşamdaki varlığı kapsamında kamuoyu bilinci oluşturmaya yardımcı olacak etkileyici ve bilimsel temelli öncelikli yayın sayılarının artırılmasını talep ediyoruz. Algı operasyonlarının bertaraf edileceği taraf olarak sizleri görüyoruz. Sosyal medyanın ve algı operasyonlarının bertaraf edilebileceği alan olarak bizler sizi görüyoruz" diye konuştu.
RTÜK Başkanı Şahin, "Şiddet konusu tüm toplumların olduğu gibi maalesef bizim de sorunumuz. Bu konuda yayıncılık otoritesi RTÜK olarak üzerimize düşeni yapmaya çalışıyoruz. Reyting kaygısıyla zaman zaman medya tarafından şiddetin olduğu gibi verilmesini üzülerek görmekteyiz. Şiddet içeriklerine fazlaca yer veren yayın politikalarının kişilerde psikolojik travmaya neden olduğunu biliyoruz. Çocuklarda kötü dünya sendromu dediğimiz bir sendroma yol açtığı da bilim insanları tarafından tespit edildiğini de bilmekteyiz. Şiddet içerikli yayınlar sadece haber bültenleriyle sınırlı değil. Şiddet yayınlarına karşı önlem aldığımızı belirtmek istiyorum" ifadelerini kullandı.
Yapılacak çalışmalardan da bahseden Şahin, "Medyadaki şiddetin toplumsal etkileri hakkında bir saha araştırması yapmayı düşünüyoruz. RTÜK bünyesinde yer alan yayınlarda şiddet ihtisas komisyonunu, akademisyenlerin de katılımlarıyla, yapısının güçlendirilmesi ve daha aktif hale gelmesini sağlayacağız. TV yayınlarında şiddetin ölçülmesi ve izleyicilerin şiddeti algılama düzeylerinin araştırılması projesini başlatıyoruz. Şiddet konusunda akademik uzmanlığı bulunan seçkin psikolog, sosyolog ve akademisyenlerin katılımlarıyla çalıştaylarımızı yapmaya devam edeceğiz. Ülkemizde medyayla şiddetin iç içe geçtiği, medyanın şiddet üzerindeki, şiddetin dağılımı ve yayılması üzerindeki etkisinin çok aza indirildiğini söylemek isterim. Fakat eksiklerimiz var. Toplumumuzda ve yayınlarımızda şiddetin her türlüsüne karşı olduğumuzu belirtmek istiyorum" diye konuştu. (DHA)