Hürriyet yazarı Fikret Bila, Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz'ın Adana'da 10'u öğrenci, 1'i eğitmen ve 1'i çocuk 12 kişinin hayatını kaybettiği yurt faciasıyla ilgili olarak yaptığı "Bir yıl önce denetim yapılmış. Sıkıntı yok. Altı ay sonra da yapılmış. Orada da sıkıntı yok. Gereken dersi çıkaracağız" açıklamasına tepki gösterdi. Bila, "Nasıl sıkıntı yok? 11 çocuk cayır cayır yandığına göre nasıl sıkıntı yok? Denetim yapılmış! Peki nasıl bir denetim yapılmış?" diye yazdı.
Fikret Bila'nın "Nasıl ölüyor çocuklarımız?" başlığıyla yayımlanan (1 Aralık 2016) yazısı şöyle:
Ünlü Fransız yazar ve filozof Albert Camus'nün "Bir ülkeyi tanımak istiyorsanız insanların nasıl öldüğüne bakın" sözünün anlamını dün bir kez daha yaşayarak gördük...
Adana’nın Aladağ ilçesinde 11 kız çocuğumuz ve 1 eğitmen yanarak can verdi.
Bir tarikata bağlı ortaöğretim kız öğrenci yurdunda çıkan yangında, çocuklarımızın cenazeleri birbirine sarılmış halde, yangın merdiveninin kilitli kapısında bulundu. Bir umut yangın merdivenine yönelmişlerdi ama kapı kilitliydi. 21. yüzyılda cayır cayır yanarak öldüler, cenazeleri kömür gibi olmuştu...
Bu vahim olay, hepimizi tarifsiz acılar içinde bıraktı...
Kabullenilmesi mümkün olmayan bir olaydı.
Yoksulluğun, kimsesizliğin, cahilliğin, çaresizliğin sürüklediği, derme çatma tarikat yurdunda canını yitiren bu yavrularımıza Allah’tan rahmet diliyorum. Çocuklar masumdur. Melektir, mekânları cennettir.
Anne ve babalarına sabırlar diliyorum, çaresiz anne-babalarına...
Bir umut okusun diye çocuklarını tarikatlara terk etmek zorunda kalan, minik cenazelerini alırken ‘kaderdir’ diye avunmaya çalışan, korkudan doğru dürüst şikâyetçi bile olmayan ana-babalarına...
Geçen yıl Diyarbakır Kulp’ta, Kuran kursunun derme çatma soğuk yatakhanesinde yaktıkları elektrik ocağının devrilmesi sonucu yanarak can veren 6 çocuğumuzun anne-babası gibi... 2008’de Konya’da tüp patlamasıyla çöken Kuran kursu binasında ölen 17 kız çocuğumuzun hiçbiri şikâyetçi olmayan anne-babaları gibi...
Böyle ölüyor bizim çocuklarımız, Albert Camus, çok ucuza...
Babaları da öyle...
Soma’da, Ermenek’te, Zonguldak’ta...
On yıllardır cemaatlere, tarikatlara bırakılan ‘Milli Eğitim’imizin Bakanı İsmet Yılmazolayla ilgili olarak konuştu:
“Bir yıl önce denetim yapılmış. Sıkıntı yok. Altı ay sonra da yapılmış. Orada da sıkıntı yok. Gereken dersi çıkaracağız...”
Nasıl sıkıntı yok?
11 çocuk cayır cayır yandığına göre nasıl sıkıntı yok?
Denetim yapılmış!
Peki nasıl bir denetim yapılmış?
Denetim neye göre yapılmış, kim yapmış?
Kim bir şey yok diye rapor yazmış, kim onaylamış?
Türkiye’de Avrupa standartlarında yangın yönetmeliği var...
Ekleriyle birlikte yüzlerce sayfa, çok detaylı bir yönetmelik...
Bu tarikat yurdu binası bu yönetmeliğe uygun muymuş mesela?
Yönetmelik öğrenci yurtlarını, konaklama yerleri olarak tarif ediyor...
Nasıl yapılar olmasını da tek tek yazıyor...
“Kaçış yolları, kapılar ve yangın merdivenleri 120 dakika yangına dayanıklı malzemeden yapılacak” diyor.
“Çatı yangına dayanıklı malzemeden yapılacak” diyor.
“Döşemeler yangına dayanıklı malzemeden yapılacak” diyor.
“Elektrik, su, gaz tesisatı yangına karşı yalıtılacak” diyor.
“Kaçış yolu, kapıları, dumanı 90 dakika sızdırmayacak malzemeden yapılacak” diyor.
“Çok hassas yangın alarm sistemleri kurulacak” diyor.
“Belli yükseklikte ve belli sayıda kişinin barındığı konaklama yerlerinde, yangın kaçış kapıları otomatik açılacak ve dışarıdan içeri girilebilecek şekilde yapılacak” diyor... “Mekanik sisteminde kapı kolu olmayacak, bas-aç mekanizması bulunacak” diyor.
“Otomatik devreye girecek yangın söndürme depoları ve tavanlarda fıskiyeleri olacak ve her zaman suyla dolu olacak” diyor...
Var mı bunlar bu binada?
Çatı ahşap, döşemeler halı, yangın merdiveninin kapısı kilitli...
Malzemeler plastik ağırlıklı...
Nasıl sıkıntı yok!?
Aladağ’daki yurtta feci şekilde can veren çocuklarımız, bir tarikat binasında kalmak zorunda olan fakir köy çocuklarıydı...
Devlet, yoksul çocuklarımıza çağdaş, bilimsel eğitimi bedava vermek zorundadır. Okul binasını da insan gibi yaşanacak yurt binalarını da sağlamak zorundadır. Sosyal devlet olmanın gereği budur. Devlet bu sorumluluktan kaçamaz, bu kamu hizmetini tarikatlara, cemaatlere, tekkelere, derneklere bırakamaz.
On yıllardır cemaatlerin, tarikatların resmi okullarda da kendi okullarında da yoksul çocukları nasıl teslim aldıklarını, hangi koşullarda barındırdıklarını gördük. En son bu ‘eğitim’den geçmiş ‘çocukları’n 15 Temmuz’da neler yaptıklarını da gördük.
Türkiye geleceğini kurtarmak istiyorsa, önce eğitimini kurtarmalıdır.