"Milli görüş gömleği', deli gömleğine dönüştü; susup izleyenler de içinde hapsolmaya mahkûm"

"Milli görüş gömleği', deli gömleğine dönüştü; susup izleyenler de içinde hapsolmaya mahkûm"

Birgün gazetesi yazarı Güven Gürkan Öztan, AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan için "23 yıl evvel neredeyse orada" yorumunu yaparak, "Fakat o günlerde 'yok artık' diyenlerin birçoğu sessizliğe bürünmüş vaziyette. Müftü nikahını ihtiyaç olarak pazarlayanlar da var aralarında, karşı çıkanları “eski Türkiye’de” kalmakla suçlayan da. Kıssadan hisse “milli görüş gömleği” neoliberalizmle yaldızlanıp memleketin üzerinde deli gömleğine dönüştü. Susup izleyenler de o gömleğin içinde hapsolmaya mahkûm" ifadesini kullandı.

Güven Gürkan Öztan'ın Birgün'deki yazısı şöyle:

Yıllardır bu köşede siyasal İslam’ın tüm toplumu İslamcı hedefler doğrultusunda değiştirmeden dur durak bilmeyeceğini, iktidara verilen her tavizin laik yaşamı benimseyenlere yönelik daha büyük saldırılara imkan sağladığını yazıyorum. AKP’nin müftülere nikah yetkisi veren düzenlemesi, tıpkı eğitimde olduğu gibi gündelik hayatın ve ilişkilerin dinselleştirilmesi gayesinin bir ürünü.

Kadınların tepkileri üzerine alt komisyona çekilen düzenleme yeniden komisyondan geçirilerek Meclis’in yolunu tuttu. Ankara’da “sıkıyönetim” koşullarında kadınlar Meclis önünde mücadele veriyor, kadın örgütleri ortak metinle tasarıya itiraz ediyorlar. AKP’de kadın vekillerden birkaçının yasaya muhalefet şerhi düştüğü biliniyor. MHP’de de kişisel itirazlar var ancak boğuk ve ürkek. Neden mi? Çünkü Saray, müftü nikahını “isteseniz de istemeseniz de Meclis’ten geçecek” noktasına getirdi. Siyasi ikballeri Saray’ın vesayeti altında olanlardan cesur bir çıkış beklemek ham hayalden öte bir şey değil. AKP Genel Başkanının müftü nikahındaki ısrarı sanılanın aksine yeni değil. Erdoğan ve içinden geldiği İslamcı gelenek, çeyrek asır önce eğitimden hukuka ne tasarladıysa bugün uygulamaya koyuyor. Zamanında deli saçması olarak görülen, hadi canım oradan denilen ne varsa şimdi ya KHK ya torba yasa içinde. Hep beraber 1994’e, Türkiye’de siyasal İslam’ın yükselişte olduğu zamanlara gidelim. Gündem Anayasa değişikliği, tartışma konusu din ve inanç özgürlüğünü düzenleyen anayasanın 24.maddesi. Sağ cenahın “gevşetme” taleplerine sol direnince dönemin Meclis Başkanı Cindoruk çıkıyor ve bakın ne diyor: “Örneğin Anayasa’da yok ama bir yasayla konulabilir. Müftülere de nikah kıyma yetkisi verilebilir. Avrupa’da da öyle değil mi?

Kilise nikâh kıyıyor. Gerçi bu meclisten böyle bir yasa çıkmaz ama gelecek meclislerde bunun da tartışılacağına inanıyorum”. Cindoruk falcı falan değildi aksine zemin yokluyordu. Ve o gün “meclisten çıkmaz dediği” bugün iradesi iğdiş edilmiş meclisin gündeminde.

Cindoruk’un “akıllara” karpuz kabuğu düşüren beyanatı sonrasında asıl büyük çıkış dönemin İBB Başkanı Erdoğan’dan gelmişti. Erdoğan, aynı anda iki çiftin nikahını kıydığı bir törende dini – resmi nikah “ikiliğini” aşmak için müftülerin nikah kıyması gerektiğini söylemişti. Erdoğan’a göre yüzde 99’u Müslüman olan bir halkın iki kez bu işlerle uğraşması anlamsızdı. Gördüğünüz gibi AKP Genel Başkanı 23 yıl evvel nerdeyse orada. Fakat o günlerde “yok artık” diyenlerin birçoğu sessizliğe bürünmüş vaziyette. Müftü nikahını ihtiyaç olarak pazarlayanlar da var aralarında, karşı çıkanları “eski Türkiye’de” kalmakla suçlayan da. Kıssadan hisse “milli görüş gömleği” neoliberalizmle yaldızlanıp memleketin üzerinde deli gömleğine dönüştü. Susup izleyenler de o gömleğin içinde hapsolmaya mahkûm. Talan siyaseti

Gömleğin yaldızlarına bakalım şimdi de. Malum Varlık Fonu projesi hüsrana dönüştü. Aynı zamanda talan yasası olan torba yasa bu fiyasko nedeniyle iktidar için elzem oldu. Bakmayın son anda talimatla MTV oranlarının düşürülmesine, torba yasada öyle maddeler var ki memleketin son kaynakları da sermayeye peşkeş çekilecek. Borcu silinen şirketlerin yükünü vatandaş omuzlayacak. Çevre ve Şehircilik Bakanı, İstanbul’un “hafif kenarlarında” iki yeni şehir kurulabileceğini söyledi. Her iki yakada on -on iki ilçede böylece rantsal dönüşüm gerçekleşebilecek! Maliye Bakanı boş durmadı tabii. O da 50 bin lojmanın satılabileceğini söyledi. Satılmayan ne kaldı sorusunu bir de AKP’li bakanlara sorun. Nasıl yaratıcı olduklarını görüp şaşıracaksınız.  İktidarın yarattığı yeni ranttan alınan pay Saray’a mesafenize göre değişiyor. MÜSİAD’ın pozisyonu zaten belli ama TÜSİAD’ın da bu rant paylaşımının dışında kalmadığını görmek için OHAL’de şirketlerin büyüme hızına bakmanız yeterli. ABD ile vize krizinde “itidal” çağrısı yapan, Almanya ile “aman ip kopmasın” diyen TÜSİAD’tan muhalefet çıkmaz. Dizginsiz piyasalaşma ve kamusal alanın dinselleştirilmesi sermaye çevrelerin “ortak çıkarına” aykırı değil. O nedenle Kılıçdaroğlu’nun patronlara “cesur olun” demesinin hiçbir karşılığı yok. CHP Genel Başkanının söylediğinin aksine o patronların hala kaybedecekleri çok şey mevcut. Velhasıl sermayeden “cesaret” beklemek, İslamcılardan demokrasi beklemek kadar nafile bir iş.

Adalet nerede kaldı?

Müftüye nikah yetkisinin sonunun nereye varacağını biliyoruz. Buradan kadınlar için kolaylık ve hukuki güvence değil onarılamaz bir adaletsizlik çıkar. Üç vakte kadar tüm Anadolu’da fiilen müftü nikâhı dayatılır. Patronlara seslenmenin sonunu da biliyoruz. Oradan da “iyileşme” adına emekçileri daha da çok ezen yeni yasalar doğar. Adalet yürüyüşüne katılan kadınlar, gençler, işçiler yalnızca Berberoğlu’nun tutuklanmasına değil Saray eliyle gerçekleştirilen bu dayatmalara karşı yollara dökülmüştü. Aradan unutacak kadar çok zaman geçmedi. Bugün muhalefete düşen kadınların ve emekçilerin öncülüğünde yeni bir toplumsal muhalefet dalgasını büyütmek ve bu gerici-talancı yasaları tarihe gömmektir.