'Milliyet babanın malı değil'de 2. raund

'Milliyet babanın malı değil'de 2. raund

T24-  Milliyet yazarı Hasan Cemal, Milliyet'i Demirören grubuyla birlikte satın alan Ali Karacan'ı "Milliyet babanın malı değil" diyerek eleştirdiği köşe yazısının ardından Karacan'dan gelen cevabı ve kendi yanıtını yayımladı. Karacan'ın cevabında yer alan "nasıl istersen düşün ama Milliyet benim dedemin, babamın malıydı. Bu biyolojik bir durum. Değiştirilemez" sözleri için Cemal, "Milliyet dedemin, babamın malıdır!” söylemini sürdürüyor olman gerçekten bir talihsizlik" dedi.

"Hasan Cemal: Milliyet abbaın malı değil!" haberi için tıklayın

Cemal'in köşesinde yayımlanan (27 Nisan 2011) yazısı şöyle:

Ali Karacan’dan mesaj...

Ali Karacan, sadece Demirören ailesiyle birlikte Milliyet’in yeni sahiplerinden değil, aynı zamanda benim arkadaşımdır.Kendisini ve ailesini uzun yıllardır tanır, Milliyet tutkusunu da bilirim.Dün bana bir mesaj attı, bazı yazılarıma yanıt niteliğinde. Hem bunu, hem de yanıtımı köşeme alıyorum.

Karacan'dan gelen yanıt

Sevgili Hasan,

“Fabrika gibi Satıldık” ve “Gazete, Fabrika, Banka” yazılarınla ilgili olarak bu mektubu kaleme alıyorum.Örnek verdiğin Wall Street Journal satışı ile Milliyet’in satışının hiçbir ortak yönü yok. Wall Street Journal çalışanları, Murdoch’un temsil ettiği tabloid gazetecilikten korunmak için bu garantileri istediler. (Sun, New York Post)91 yıldır yayıncılık hayatında olan Karacan Ailesi’nin çizgisi belli. Bu da kaliteden taviz vermeyen ve toplumun gelişimine faydalı bir yayıncılık.Milliyet’i tekrar güçlü bir ortakla aldığımız zaman kimsenin hiçbir şüphesi olmamalı ki, kaliteden ve doğruluktan taviz vermeyen yayın çizgisi devam edecektir.Gördüğüm gazetecilik, babam Ercüment Karacan’ın Abdi İpekçi ile kurduğu, mükemmel uyumla yönettiği Milliyet Gazetesi’dir. O çizgiye ne kadar yaklaşırsak kendimizi o kadar başarılı hissederiz.Bugün maalesef yayıncı patronlar yok. Belki biz yeni bir hareketin öncüsü oluruz ve örnekler çoğalır.Aydın Bey, bu gazeteyi kurucusu olan ailenin yayın işinde olan fertlerine satarak hem çalışanlarını hem de okuyucularını düşündü.İsterse iki misli fiyatı verecek birçok talip bulabilirdi. Ancak bizi seçerek ve almamız için şartları kolaylaştırarak, hem kendisi hem de çalışanlar için en doğru seçimi yaptı.Senin de daha iyi bir alıcı adayı bulacağını zannetmiyorum.Amacımız Milliyet’i layık olduğu kaliteli, güvenilir, dinamik ve topluma yön veren eski çizgisine kavuşturmaktır. Bu başarı okuyucudan olumlu tepki alacak ve kârlılığı beraberinde getirecektir.Zarar eden bir kuruluşun bağımsız kalmasına imkan olmadığını sen Cumhuriyet’te yaşadın.Büyük bir heves, enerji ve iyi niyetle işe başlıyoruz. Herkes yapabildiğinin maksimumunu yaptığı zaman bu hedefe çok kısa bir sürede ulaşacağımıza inanıyorum.Bunu yaparken de çok keyif alacağız...Bu arada nasıl istersen düşün ama Milliyet benim dedemin, babamın malıydı. Nasıl senin deden Cemal Paşa’ysa, benim dedem Milliyet Gazetesi’nin Kurucusu Ali Naci Karacan.Bu da biyolojik bir durum. Değiştirilemez. Şimdi de benim ve ortağımın.Bunu geri almak için büyük çaba harcadım, varımı yoğumu ortaya koydum. Bu konuda hiç mütevazi olmayacağım.Gazeteleri yaratan gazeteciler tabii ki çok önemli ama daha önemlisi onlara bu imkanı sağlayan, bu gazeteleri riskleri alıp kuranlar ve onları benim gibi geri alanlardır.Onlar olmazsa gazete olmaz.Gözlerinden öperim,ALİ KARACAN.

Cemal'in mesaja yanıtı

Sevgili Ali,

Nazik mesajın için teşekkür ederim. Yanıtım satır başlarıyla şöyle:

(1) Wall Street Journal örneği konusunda farklı düşünüyoruz. O satışta gazeteci milleti, gazeteciliğin evrensel ilkelerine sahip çıkmış ve gazetecilik okullarında okutulabilecek bir model ortaya koymuştur. Konuyla ilgili olarak bu köşede yazdığım 6, 7 ve 8 Aralık 2007 tarihli üç yazımı okumanı tavsiye ederim.(2) Mesajında, “Kaliteden ve doğruluktan taviz vermeyen yayın çizgisi devam edecektir” diyorsun. Bunu yaşamak, gerçek gazetecileri ancak mutlu eder.(3) Baban Ercüment Karacan’la birlikte Abdi İpekçi’nin adını anmış olman beni sevindirdi. Çünkü, satışın resmen duyulmasından beri çıkan birçok yazı ve açıklamada, gazeteci milletinin efsanevi fertlerinden biri olan Abdi Bey’in ismi maalesef unutuldu. Oysa, Milliyet’in marka olarak Milliyet olmasındaki aslan payı, bence, Abdi İpekçi’nin ilk çeyrek yüzyıllık yöneticiliği ve onun altında yıllar boyu alın teri döken birçok Milliyet’çinin ‘takım oyunu’dur.(4) Sevgili Ali;Gazeteci-patron ilişkisinden kaynaklanan görüş ayrılığımız devam ediyor. Tekrar ediyorum. Gazete farklı bir işyeridir; çünkü gazeteyi genel yayın yönetmeninin ‘diktatörlüğü’nde gazeteciler yapar. Patron elbette vardır, önemi inkar edilemez. Gazetenin sahibi hiç kuşkusuz genel bir çerçeve çizer ve buna uyulmasını ister. Bu da onun patronluktan gelen bir hakkıdır. Ancak, gazeteciliğin ilkelerine ters düşmeyen böyle bir genel çerçevenin içini her gün dolduracak olan da başta genel yayın yönetmeni olmak üzere her kademedeki gazetecilerdir. Bir gazete sahibi olarak, günlük işlerin uzağında durmak ve sadece genel yayın yönetmeniyle temasta olmaktır, işbirliğidir doğru olan... Gazeteci-patron ilişkisinde arabayı atın önüne koymak yanlış olur.(5) Mesajında belirttiğin Cumhuriyet gazetesi örneği pek yerinde ve anlamlı değil. 18 yıl her kademesinde çalıştığım, 11 yıl genel yayın yönetmenliğini yaptığım Cumhuriyet’te vazonun neden kırıldığını daha iyi öğrenmek için, benim  Cumhuriyet’i Çok Sevmiştim ve Emine Uşaklıgil’in yeni çıkan Benim Cumhuriyet’im isimli kitaplar okunabilir.(6) “Milliyet dedemin, babamın malıdır!” söylemini yukarıdaki mesajında da sürdürüyor olman gerçekten bir talihsizlik, geçiyorum.(7) Mesajında, “Büyük bir heves, enerji ve iyi niyetle işe başlıyoruz” diyorsun. Bundan 42 yıllık bir gazeteci olarak ancak mutluluk duyarım. Mesleğine düşkün gazeteciler için ‘keyifli’ bir gazetede çalışmaktan daha güzel bir şey olamaz.Sevgili Ali,Sana, Demirören ve Karacan ailelerine halishane başarı dileklerimle satırlarımı noktalıyorum.Gözlerinden öperim kardeşim,HASAN  CEMAL.