"Milliyetçi sloganlar atıp 'işini yürüten' makbul akademisyenlerin yaptıklarıyla ilgilenen var mı?"

YÖK Başkanı Yekta Saraç

Milliye yazarı Gökçer Tahincioğlu, YÖK'ün yeni teşvik bedelleriyle ilgili düzenlemesini eleştirdi. Tahincioğlu, "Anadolu'nun dört yanındaki üniversitelerde neler olup bittiğiyle birileri ilgili mi? Emeğiyle çalışıp kurumuna katkı sunmak isteyenlerin yanında gizlenip, sadece milliyetçi sloganlar atıp, 'işini yürüten' makbul akademisyenlerin yaptıklarıyla" diye sordu.

Gökçer Tahincioğlu'nun Milliyet gazetesinin bugünkü (19 Mart 2017) nüshasında yayımlanan 'Makbul akademisyenler' başlıklı yazısı şöyle:

İntihar eden akademisyen Mehmet Fatih Traş, yaşamını sonlandırmaya karar verdiğinde, muhtemel ki ölümünün bir şeyi değiştirmeyeceğini, akıllarda, vicdanlarda bir iz bırakmayacağını biliyordu. Muhtemel ki eninde sonunda zaten ölecek olmamız seçimini etkilememişti. Uğradığı haksızlığı anlamıyordu. Tam o noktada, yani sadece bir bildiriye imza attığı için dışlandığı, çok yakın bildiği insanların sırtlarını döndükleri, bir dilim ekmek için yalvarması gerektiğinin ima edildiği, kimseye kötülüğü dokunmamışken bütün kötülüklerin sorumlusu sayıldığı, kapıların bir bir yüzüne kapandığı o noktada, büyük sözlerin bir anlamı kalmamıştı. Muhtemel ki yanına gelip omuz vermeye çalışanları çok seviyordu. Muhtemel ki böyle öleceğini, bu şekilde biteceğini hiç düşünmemişti. İnsanın öleceğini bilen tek canlı olduğu ve bu yüzden ölümsüzlük peşinde koştuğu önermeleri, ölmeyecek gibi yaşayanların kötülükleri önemli değildi. Çukurova Üniversitesi’ndeki işine, sorgusuz sualsiz, gerekçesiz son verilmiş, diğer üniversitelere yaptığı bütün başvurular son dakika müdahaleleriyle geri çevrilmişti. Yaşamına son verdi. *** Oysa dışlananlardan olmayabilirdi.  Taşrada çalışan, hiçbir bildiriye imza atmamış olsalar da girdikleri fakültelerde doğdukları memleket, mezhepleri, etnik kimlikleri, tercihleri, çalışmalarının eleştirelliği nedeniyle suçlanan, sömürülen, kadro verilmeyen, buna rağmen üretmek, yaşamak, mesleğini yapmak için didinen ancak kimselere yaranamayan akademisyenlerden olmayabilirdi. Ama bunlar yaşanmıyor gibi yapmamız gerekiyor değil mi? Anadolu’nun dört yanındaki üniversitelerde neler olup bittiğiyle birileri ilgili mi? Emeğiyle çalışıp, üretip, alın teriyle yaşayan ve çalıştığı kuruma katkı sunmak isteyen, akademik ahlaka uygun davrananların yanında gizlenip, sadece milliyetçi sloganlar atıp, “işini yürütenlerin” yaptıklarıyla. *** Anadolu’nun farklı kentlerindeki üniversitelerden gönderilen belgeler birikiyor. Konu; akademik teşvik. YÖK, üniversitelerin akademik üretkenliğini artırmak için bilim insanlarının çalışmalarını teşvik kararı aldı. Buna göre, yıl içerisinde yayımlanan akademik yayınlar, ulusal-uluslararası kongrelere katılımlar, basılan kitaplar için puanlama yapılıyor. O puanlamanın sonunda belirlenen puanı geçen akademisyenin maaşına bir yıl boyunca teşvik bedeli ekleniyor. Akademisyen, 12 ay boyunca bu bedeli alıyor. Yılda 3-4 bin liradan başlayıp, oldukça yüksek meblağlara çıkan teşvik bedellerini üretkenliğe paralel olarak kazanmak mümkün. Peki, katiyen soruşturulmayan, slogan atmak gerektiğinde en önde koşan bazı akademisyenler bunun için ne yapıyor? Makbul sayılan bu akademisyenlerin eski yöntemleri zaten biliniyor: Hakemli bir derginin editörlüğü elde tutularak, burada istenilen sayıda nitelikli-niteliksiz yayınları basmak. Yurt dışında da özellikle bazı yakın ülkelerdeki dergilerle yakın temas kurup, buralarda bilimselliği son derece tartışmalı eserleri yayımlamak.  Birbirinin kopya tezleri, zaten kimse kontrol etmediğinden aynı kişilerden oluşan jürilerden geçirip, danışmanlık puanı almak. Hiçbir yayınevinin basmadığı kitabı bir matbaaya bastırıp, basılmış kitap gibi göstermek. Eşten dosttan jüri oluşturup, akademik alımları liyakata göre değil, tanıdığa göre yapmak. n Kritik noktaları tutup, tüm ikinci öğretim derslerini yüklenmek, katbekat fazla kazanmak. *** Ama teşvik yeni bir uygulama. Yöntemleri geliştirmek, puanları yükseltmek lazım. Farklı üniversitelerden gelen belgelere göre bulunan son yöntem yurt dışına öğrenci göndermek. Doğru düzgün dil bilmeyen öğrencileri, 5-6 hocanın kaleme aldığı niteliği tartışmalı makalelerin yazarları arasında göstermek, o öğrenci için harcırah çıkarttırıp yurt dışında o makaleyi bir biçimde okutmak.  Böylece imzası olan tüm hocalar puan kazanabiliyor. Üniversite harcırah mı vermedi, o zaman da ceplerinden otel ve uçak bileti parası ayarlayıp öğrenciyi gönderiyorlar. Sözünü ettiklerimiz lisans öğrencileri, yüksek lisans ya da doktora değil. Gittikleri etkinlikler ise sadece hocaların katıldıkları paneller, oturumlar. Bu yolla onlarca ortak makaleye imza atan hocaların kazanımları büyük. Hem akademik teşvik almak hem hızlıca kariyer basamaklarını yükselmek mümkün. Üniversitelerin isimleri de var. Hızlıca, “en fazla teşvik alan üniversiteler” listesinde yükseliyorlar. Uluslararası nitelikli yayın sıralamasında ise pek görünmüyorlar. *** Traş, yazdığı son mesajlarından birinde, derslerinin nasıl elinden alındığını, ders ücretinin zaten mühim olmadığını ama öğrencilerin yarı yolda kaldığını anlatıyordu. Erdemlilik, iyi ve doğru olana yönelmektir, değil mi? İyi ve doğru olan nedir? İnsanlık, tarih boyunca, bu sorunun yanıtını bulmak için büyük emek vermiştir. Ortaya çıkan sonuç ise pek iç açıcı değil. Ama inanın aslında adaletsizliği görüp, anlamak çok güç değil.