'Milyonlarca doları Batılı güçler mi yerleştirdi ayakkabı kutularına?'

Amerika Yahudi Komitesi Uluslararası Çalışmalar Koordinatörü Jason Isaacson

Amerika’nın en etkili Yahudi kuruluşlarından biri olan Amerika Yahudi Komitesi (American Jewish Committee - AJC) Uluslararası Çalışmalar Koordinatörü Jason Isaacson, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın sürekli Batı’yı ve ABD’yi Türkiye’deki karışıklıkların odağı olmakla suçlamasını eleştirerek, “Milyonlarca doları da Batılı güçler mi o ayakkabı kutularına yerleştirdi?” diye sordu.

Isaacson, Irak-Şam İslam Devleti (IŞİD) isimli terör örgütüne hiçbir şekilde destek verilmemesi, örgütün eli kanlı çılgın canilerden oluştuğuna işaret ederek “Türkiye, Suriye’de savaşan radikal gruplara en tehlikeli silahları yollayıp destek verdi” dedi.

Cumhuriyet gazetesinden Leyla Tavşanoğlu’nun “Erdoğan zapt edilemiyor” başlığıyla yayımlanan (29 Haziran 2014) röportajı şöyle:

 

Erdoğan zapt edilemiyor

 

Ajc’nin Uluslararası Koordinatörü Isaacson, AKP’nin İslamcı teröristlere yardımına ateş püskürüyor

Bir süredir Washington’daki etki odaklarından AKP ve Başbakan Erdoğan’a ağır eleştiri sesleri yükseliyor. Bunlardan birisi de ABD’nin en etkili Yahudi kuruluşlarından AJC’nin Uluslararası Çalışmalar Koordinatörü Jason Isaacson’a ait. Isaacson, bir zamanlar Ankara ve Washington arasında bahar havası yaşandığına ancak son dönemlerde Erdoğan ve AKP hükümetinin söz ve davranışları nedeniyle bu atmosferin iyice bozulduğuna vurgu yapıyor. Irak-Şam İslam Devleti (IŞİD) isimli terör örgütüne hiçbir şekilde destek verilmemesi, örgütün eli kanlı çılgın canilerden oluştuğuna işaret eden Isaacson, “Türkiye, Suriye’de savaşan radikal gruplara en tehlikeli silahları yollayıp destek verdi” diyor. Erdoğan’ın sürekli olarak Batı ve ABD’yi Türkiye’deki karışıklıkların odağı olmakla suçladığını söyleyerek şu çarpıcı soruyu soruyor: “Ayakkabı kutuları dolusu milyonlarca doları da Batılı güçler mi o kutulara yerleştirdi?”

 

Bugün Türkiye-ABD ilişkilerinde gelinen nokta sizce ne anlama geliyor?

Mutlaka Obama yönetiminin ilk dönemlerini hatırlıyorsunuzdur. Başkan Obama, seçildikten hemen sonra ilk yurtdışı resmi ziyaretini Türkiye’ye yapmıştı. O ziyaret sırasında Ankara’da yaptığı konuşmada Türkiye ve İslam dünyasıyla ilişkilerindeki vizyonunu anlatmıştı. O dönem Türkiye’yi pek çok açıdan bir köprü ve model bir ülke, liderini de o köprüde bir demokrasi modeli olarak gördüğü çok açıktı. Ama bu bakış açısı değişti.

 

Neden bu bakış açısı değişti?

Türkiye Başbakanı’nın yıllar içinde kabul edilemez, pervasız, cüretkâr, fevri söz ve davranışları, sadece Irak değil, İran gibi stratejik konularda Türkiye’nin ABD’yle müttefiklik bağlamında tutarsızlığı yüzünden değişti. Ankara’nın İran’a, uzun bir süre yaptırım uygulanmaması için yardımcı olduğu biliniyor. Ayrıca Ankara, Suriye’de savaşan en radikal gruplara da destek verdi.

İsrail’e karşı son derece sert söylemler kullandığı da hafızalarda.  Başbakan Erdoğan ağzına geleni söyleme alışkanlığı içine girdi. Bir hükümet başkanının bu sözleri söyleyebilmesi büyük şaşkınlık yaratıyor. Bence bütün bunlar Ankara’ya olan güveni kaybettirdi. Ancak Türkiye, ABD için çok önemli bir ülke. Ancak bu önemli ülkenin hükümeti artık sıklıkla sorun yaratıyor.

Başbakanınız 2013’te Batı’yı ülkesinde siyasi karışıklıklar yaratmak, 17 Aralık’ta patlak veren yolsuzluk skandallarından sorumlu olmakla suçladı. Yani ayakkabı kutuları dolusu milyonlarca doları da Batılı güçler mi o kutuların içine yerleştirdi? Gerçekten kahkahayla gülünesi bir iddia. Erdoğan için Batı, ABD, İsrail, bütün dış güçler, hatta Gülen Hareketi suçlu. Ama kendisi ve yandaşları masum.

 

Sizce Erdoğan bunu neden yapıyor? Acaba tabanını sıkı tutmak için mi?

Tarih, azınlık gruplarını ya da dış güçleri ülkelerindeki bütün kötülüklerin anası olarak göstermeye çalışan popülist politikacılarla dolu. Bu otokrat eğilimleri olan kişilerin kullandıkları en kötü ve tehlikeli yöntemdir.

Demokrasilerde tepkinizi gerektiği biçimde verecek, sonuna kadar mücadele edeceksiniz. Aslında bu kadar sert otokrasi ve şiddetli muameleler karşısında bunu yapmanın zor olduğunu da kabul ediyorum. Siz gazeteciler arasında Erdoğan’a en hafif eleştiriyi bile getirenin kendini hapiste bulduğunu biliyorum.

Müslüman Kardeşler’in Türkiye’nin demokratik müttefikleri olduğu iddiası tümüyle saçma ve mantık dışı. Ankara üstüne üstlük Suriye’de savaşan radikal gruplara destek verip en tehlikeli silahları yolladı. Lübnan’daki terör örgütü Hizbullah’la ittifaka girdi. 

Başbakanınız 2013’te Batı’yı ülkesinde siyasi karışıklıklar yaratmak, 17 Aralık’ta patlak veren yolsuzluk skandallarından sorumlu olmakla suçladı. Yani ayakkabı kutuları dolusu milyonlarca doları da Batılı güçler mi o kutuların içine yerleştirdi? 

 

‘Dostunuz olmak zorlaşıyor’  

 

Sizce Türkiye’de bu olabilir mi?

Neden olmasın? Yalnız şunu söylemek istiyorum. Artık Türkiye’de insanların demokrasiyi kurtarmaları gerekir. Bunu Türklerin kendileri yapmalıdır. Muhalefete üzülüyorum. İşleri kolay değil. Sorumsuz bir lideriniz var. Fazlasıyla güçlü bir iradeye sahip.

Burada güçlü derken kelimeyi yanlış kullandım. Güçlü irade anlam itibarıyla bilgeliği de kapsar. Oysa liderinizde kas gücü takıntı haline gelmiş durumda gibi görünüyor. Bu da ülkenizin uzun vadeli çıkarlarına hiç de yararlı olmuyor. Türkiye uluslararası topluma entegre olma, Batı’nın güçlü bir ortağı haline gelme ve bütün komşularıyla önemli ilişkiler kurma ihtiyacında. Paranoya, komplo teorileri bezirgânlığı, korku ve sindirme politikaları yerine demokratik güdülerle yönetilmelidir. Ayrıca farklı düşünenlere, muhalefete tahammül ve saygı da gereklidir. Bu bizim tarafımızdan anlaşılamaz bir durum ve ülkenizin dostu olmayı da zorlaştırıyor.

 

Türkiye’de bir mahkemenin İsrailli eski komutanları Mavi Marmara olayı yüzünden müebbet hapse mahkûm etmesini nasıl karşıladınız?

TBMM mahkemenin kararını geçersiz kılacak bir karar alabilir. İsrail hükümeti Mavi Marmara olayında operasyonel hatalar olduğunu kabul etti ve bunun için özür dileyeceğini açıkladı. Ama İsrail, bir terör örgütü tarafından Gazze’ye silah giriş çıkışını engelleyerek kendi vatandaşlarının güvenliğini korumaya çalışıyordu. Gayri meşru yollardan Gazze’ye silah sokulması işleri hiç de kolaylaştırmadı. Hiçbir şey ulusal görevlerini yerine getiren İsraillilere kötü muameleyi mazur göstermez. Bütün bunlar İsrail’le Türkiye’nin yakınlaşmasını engellememeli. Bölgede iki kardeş demokrasi, barış içinde yan yana yaşamalıdır.

 

Kanlı katil IŞİD nasıl desteklenir?

Bu radikallerin yaptıklarına göz yumulmamalı, sırtları sıvazlanmamalıdır. Bu çılgın katillerin Türk vatandaşlarını rehin tutmaları menfur ve son derece rahatsız edici bir durumdur

 

Yani bu sözlerinizden şunu mu anlamalıyım? Türkiye’de muhalefet çok parçalı mı demek istiyorsunuz?

Evet, öyle. Muhalefet bu durumda olunca da demokrasi ciddi biçimde erozyona uğruyor. Demokratik güçlerin harekete geçebilmesi için daha kaç tehlike çanının çalması, daha kaç kişinin cezaevine girmesi, daha kaç kişinin öldürülmesi lazım?

Türkiye bu devin bu dünyadan göçüp gitmesini mi beklemeli, onunla mücadele edecek cesareti bulmak yerine? Başbakanınızın İslam dünyasıyla böylesine sıkı bir ittifaka girmesi Batı için de önemli bir sorun oluşturuyor. Mısır’da Muhammed Mursi’nin seçimle işbaşına gelmiş bir devlet başkanı olduğu, demokratik olmayan bir biçimde görevinden alındığı doğru.

Ancak Mursi iktidarının Mısır’da demokrasiyi yerle bir ettiği de doğru. Müslüman Kardeşler’in Türkiye’nin demokratik müttefikleri olduğu iddiası tümüyle saçma ve mantık dışı. Aslında Türkiye’nin Doğu Akdeniz’in büyük güçlerinden birisi olması gerekirken

Türkiye, kendini Mısır ve öbür Arap ülkelerinden, ayrıca da Ortadoğu’nun kimi devletlerinden soyutladı. Üstüne üstlük Suriye’de savaşan radikal gruplara destek verip en tehlikeli silahları yolladı. Lübnan’daki terör örgütü Hizbullah’la ittifaka girdi.

Bütün bunlar yetmiyormuş gibi Doğu Akdeniz’e, Kıbrıs-İsrail doğalgaz arama projesini engellemek için savaş gemileri gönderdi. Bu kışkırtıcı davranışlar ne Türkiye’nin çıkarına ne bölge barışı ve güvenliğine ne de Türkiye’nin bölgedeki ülkelerin refah ve istikrarını sağlayabilecek denge rolü oynamasına hizmet etmiştir. Ankara hükümetinin yaptıkları Türkiye’nin AB üyeliğinden gittikçe uzaklaşmasına da neden olmaktadır. Bütün bunlar Erdoğan’ın hoşuna gidebilir. Ama Türkiye’de herkesin, özellikle de modernizasyon, gelişme ve Türkiye’nin uluslararası topluma entegre olduğunu görmek isteyenlerin bu gidişattan memnun olduğunu hiç düşünmüyorum.

 

IŞİD denilen terör örgütünün Musul’u işgal edip Başkonsolos ve Türkiye’nin Musul Konsolosluğu personeliyle başka vatandaşlar olmak üzere 80 kişiyi günlerdir rehin tutması sizce ne demek?

Allah’ın iradesini yorumlayıp onu hayata geçirmede tek hak sahibi oldukları iddiasını öne süren radikal gruplar bir de üstelik Allah adına toplu katliam ve şiddet hareketlerine başvururken Allah’ın ve insanoğlunun bütün yasalarını ayaklar altında çiğniyorlar.

Bu radikaller kesinlikle desteklenmemeli, bunların yaptıklarına göz yumulmamalı ve sırtları sıvazlanmamalıdır. IŞİD eli kanlı katillerden oluşan terörist bir örgüttür. Bunu böyle bilmek ve şiddetle kınamak gerekir. Bu çılgın katillerin Türk diplomatları ve başka Türk vatandaşlarını rehin tutmaları menfur ve son derece rahatsız edici bir durumdur.

Bu, IŞİD’in uygar toplum değerlerini reddettiğinin bir başka kanıtıdır. Bütün Türklerle birlikte rehinelerin bir an önce sağ ve salim kurtulmaları için dua ediyorum.

 

Peki, bizim yerel seçimlerde AKP’nin bütün çabalarına, yerel yönetimler yasasını kendi lehine değiştirmesine karşın yüzde 43 oy almasını nasıl karşıladınız?

Yüzde 43 yüksek bir oran. Ama seçmenlerin büyük çoğunluğu değil. Zaten bildiğim kadarıyla AKP’nin aldığı oy şimdiye kadar yüzde 50’yi bulmamıştı. Türkiye’de dolayısıyla şöyle bir tablo ortaya çıkıyor: Neredeyse yüzde 50 Erdoğan’a oy verirken seçmenin öbür yarısı vermiyor.

Sanıyorum AKP’ye ideolojikten çok ekonomik nedenlerle oy veriliyor. Ben, Türklerin çoğunluğunun tek adam yönetimi istediklerine inanmıyorum. Ayrıca insanların AKP’ye, muhalefetin zayıflığı nedeniyle tahammül ettiklerini düşünüyorum.

 

Jason Isaacson kimdir?

 

New York doğumlu. Vassar College’dan siyaset bilimi ve İngilizce konularında 1975’te lisansüstü derecesini aldı. Uzun yıllar gazetecilik yaptı.

Demokrat senatör Christopher Dodd’un özel kalem müdürlüğü görevini yürüttü, danışmanlığını yaptı.

1991’de ABD’nin en etkili Yahudi düşünce kuruluşlarından American Jewish Committee’ye katıldı. 1991-92 arası Madrid, Moskova ve Washington’da Ortadoğu barış görüşmelerinde yer aldı. 1993’te Viyana’daki İnsan Hakları Konferansı’nda AJC’yi temsil etti. Ortadoğu’yla ilgili toplantılara katıldı. Şimdiki görevi AJC’nin ABD Yönetimi’yle İlişkiler ve Uluslararası Çalışmalar Koordinatörlüğü. Fransa Kültür ve İletişim Bakanlığı’yla Fas Kralı VI. Muhammed’den aldığı iki önemli nişanı var.