T24 - Kürt aydını ve yazar Orhan Miroğlu, BDP'nin 'Öcalan'ı muhatap alın' demekten başka kayda değer bir sözünün olmamasının bir sorun olduğunu söyledi ve 'Öcalan'ın sesi oldular. Kendilerine ait bir politikaları olsaydı bugün farklı bir yerde olurlardı' dedi.Miroğlu, Akşam gazetesinden Burcu Bulut'un sorularını yanıtladı. İşte o söyleşi:
Sizce demokratik özerklik nedir? Özerkliğin demokratik olanı, olmayanı olur mu, sanmıyorum. Ama kastedilen şey bir çeşit otonomi olsa gerek. Bir bölgede yerel yönetimin güçlenmesi, merkezin gücünün daha az hissedilmesi ve kültürel birtakım düzenlemelerin -eğitim, sağlık - yerel yönetimlere devredilmesi gibi konularda Avrupa standartlarının Türkiye için çok uygun olduğunu düşünüyorum. Bunu düşündüğüm zaman da Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı'nın Türkiye için ideal bir sözleşme olduğu kanısındayım.
PKK'nın istediği de bu mu? Zannediyorum o çok daha farklı bir şey istiyor. Bir kere istediği şey her neyse, şiddetle elde edebileceğine inanıyor. En büyük problem bu. Burada asıl tartışılması gereken, Türk ve Kürt siyasal ilişkilerine dair yeni bir statünün, şiddet temelinde talep edilip edilmeyeceğidir.
Kürtler bağımsızlıklarını mı istiyorlar? Evet, yarın birtakım Kürtler 'Türkiye'de yaşamak bize mutluluk vermiyor aslında biz bağımsız olsak daha mutlu oluruz' diyebilirler, buna diğer Kürtleri de inandırabiliyorlarsa bence sorun kalmaz. Ama böyle bir talebin şiddeti öngörmesi, çok kadim travmaların yeniden harekete geçmesine yol açar.'2. ütopya dönemi'
Bu tartışmalar sizce bizi nereye götürecek?Spekülasyonlardan, başkalarını haksız yere suçlamaktan kurtarır, gerçekle yüzleşiriz. Ben burada biraz ütopik bir tavır da sezinliyorum. PKK, bağımsız, sosyalist ve birleşik bir Kürdistan kurmak amacıyla yola çıkmıştı. Bu ütopya olarak kaldı. Ama siyasal bir Kürt hareketi de bu ütopya için verilen mücadeleden çıktı. Geriye dönüp bakıldığında bu ütopyanın maliyetinin çok büyük olduğunu söylemek mümkün. Bu tek seçenek, tek yol değildi. Şimdiki hale bakıldığında, '2. bir ütopya dönemi mi başlıyor' acaba diye sorulabilir. Demokratik özerklik, PKK açısından başarılamamış birinci ütopyanın yerine ikame edilen 2. bir ütopya olabilir.
2. ütopyayla neyi kastediyorsunuz?PKK her zaman çok eleştirdiği modelin -Kuzey Irak- bir benzerini hayata geçirmeyi arzu ediyor. Siyasi ve etnik olarak saf bir toplum ve onu yönetme arzusu. Ama tabii Kuzey Irak'ta koşullar çok farklıydı. Burada hiçbir zaman 'Arap-merkez siyaseti' diyebileceğimiz bir siyaset olmadı. Kürtler, KDP, KYP üzerinden mücadeleyi sürdürdü. Burada herhangi bir Arap partisi, AKP'nin Güneydoğu'da aldığı oylar gibi yüzde 40-50 civarında bir oy alsaydı herhalde Kürtlerin federasyonu bugün o bölgede bu kadar rahat olmayacaktı. Özellikle Duran Kalkan'ın konuşmaları ilginç. Bu yüzden 'ikinci bir ütopya dönemi başlayabilir' diyorum. Diyalog olmaz böyle bir durumda.
BDP dengeleri gözetebiliyor mu?BDP'nin barış ve demokrasi için çabalarını hiç kimse göz ardı edemez. Ama BDP 4 yıllık yasama döneminin muhasebesini yapmalı. BDP, Öcalan'la muhataplık meselesini çok önemsedi ve bu çok doğal. Ama sorun, 'Öcalan'ı muhatap alın' demekten başka kayda değer bir söz söylenmemiş olması. Öcalan'ın sesi oldular. Kendilerine ait bir politikaları olsaydı bugün farklı bir yerde olurlardı.'Zenciler örnej olabilir'
Bir de vergi meselesi var...Amerika'da 1960'lı yıllarda zenci toplumunun durumunu iyileştirmek için pozitif ayrımcılık yapıldı. Affirmativ action dedikleri politika... Şimdi eğer istenilen bunun gibi bir şey ise hiç kimsenin itirazı olmaz. Ama bunu talep ederken 'ben vergi vermeyeceğim' demek de doğru değil! Türkiye'nin neredeyse bütün vergileri (yüzde 80) zaten Kocaeli, İzmir, Adapazarı İstanbul'da toplanıyor. Dolayısıyla geriye kalan illerden hiç vergi almasak da bu büyük bir açık olmaz. Kürt şehirlerinin hali ortada. Yani böylesi bir pozitif ayrımcılık, belli bir dönem için bence yapılabilir. Normalleşme için karşılıklı travmaların iyileşmesi gerekir. Kürtler, zenciler gibi pozitif ayrımcılık bekliyor. Bir dönem için neden olmasın...'Öcalan aydınlarla görüşmeli'Öcalan'ın bir hayli öfkeli olduğu görülüyor. 'Siyasi ve sosyal' anlamda bir tecrit içinde hissediyor kendini. Bu ruh halinin devam etmemesi için, konuyla ilgili geniş siyasi çevrelerle, akademisyenlerle, aydınlarla görüşmesi sağlanırsa faydalı olur. Ama bu, İmralı koşullarında olmaz! Son yaptığı açıklamalar, çok zor durumda olan bir siyasi liderin kuşatılmışlık duygusu içinde sarf ettiği sözler gibi. Öcalan'sız barış olmaz.'PKK hatasını anladı'
Peki Öcalan Kandil'e nasıl bir mesaj veriyor?Öcalan, ben burada hükümet-devletle görüşmeler yaparken siz savaş konseptiyle hareket ediyorsunuz, 'böyle gerilla savaşı olmaz' diyor. Öcalan'ın çok büyük rahatsızlık duyduğunu PKK anlamış olacak ki, Silvan konusunda bir rapor sunmak zorunda kaldılar, ama öyle görülüyor ki bu rapor da Öcalan'ı tatmin etmiş değil.
Kandil'de yeni bir lider, yeni bir oluşum olabilir mi?Hayır ama 1999'da Öcalan'ın, PKK'nın silahlı güçlerine 'Türkiye'yi terk edin' çağrısı yaptığı dönemle, bu dönem arasında çok büyük farklar var. O dönemde Öcalan'ın yaptığı çağrılar, Kandil tarafından tartışmasız kabul ediliyordu. Ama aradan geçen 12 yıl içinde KCK çatısı altında toplanan kurumların kendi iç dinamikleri oluştu. O zaman PKK'yı barışa ikna etmek daha kolaydı. Şimdi ikna meselesi ciddi bir problem.'Erdoğan'ın geri adımı felaket olur'Başbakan Erdoğan, Meclis'te açıkladığı hükümet programında, 'Kürt meselesi' dedi, anayasa konusunda herkesin tartışmaya ortak edilmesi gerektiğini söyledi, 'yeni anayasanın referansı BM İnsan Hakları Beyannamesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi olacak, dedi. Bu iki sözleşmenin prensipleri hayata geçerse, Kürt meselesi çözülür. Erdoğan ve hükümet eğer geri adım atarsa, yaklaşımı değişirse, bu felaket olur.