Mısır’da Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin devrilmesiyle sonuçlanan askeri darbenin ardından göreve gelen geçici hükümetin Dışişleri Bakanı Nebil Fehmi, müdahale sonrası yaşanan gelişmeler ve Türkiye’nin ülkesiyle ilgili izlediği dış politikaya ağır eleştirilerde bulundu.
Cumhuriyet gazetesinden Duygu Güvenç’in yaptığı röportajda konuşan Nebil Fehmi, Türkiye’nin Mısır ile ilgili aldığı pozisyonu anlamadığını belirterek, “Mısır’a karşı saygısız ve kibirli politikanın sonuçları olacaktır. Hükümetten duyduğumuz kişiselleştirme ve Mısır halkının tercihlerini kabul edememe, Türkiye’nin Mısırlıları kaybetmesine neden oluyor. Sonuçta Mısır halkını kaybetmenin eşiğindesiniz ve bu hafife almamanız gereken bir şey” ifadelerini kullandı.
Duygu Güvenç’in Mısır Dışişleri Bakanı Nebil Fehmi ile yaptığı röportaj şöyle:
- Mursi’nin ve Müslüman Kardeşler'in hatası neydi?
- Mursi’nin ve Müslüman Kardeşler'in temel hatası demokrasiyle uyumlu ortak politik ideoloji sağlayamamalarıydı. Demokrasi nasıl seçildiğiniz veya çoğunluğun yarattığı bir sistem değildir. Demokrasi bir sistemde tüm kesimlerin temsil edilmesidir; onlar azınlık veya çoğunluk olsalar da eşit haklara sahiptir. MK’nin en büyük sorunu kapsayıcı olmasını bilmemekti.
- Siz ‘Sivil devlet’ tanımını kullanıyorsunuz, ‘seküler’ demiyorsunuz. Bu tehdit altında mıydı?
- Temel fark; politikanın ülkemizde dine dayalı olması gerektiğidir. Ortadoğu’da gerçek anlamda seküler olan bir devlet yoktur. Burada seküler terimi “dinsiz” anlamında kullanılır. Kimse “Ben dinsizim” demek istemez. İslam, Hıristiyanlık gibi değildir; bizim bir papamız yok. Fetva yayımlayan olabilir ama günün sonunda din Allah’la sizin aranızdadır. Eğer dini siyasi olarak yorumlamaya başlarsanız o zaman Allah’la sizin aranızda değil siyasilerle Allah arasında olur.
- Peki Mursi’yi düşüren şey neydi?
- O İslamcı olmayanları kapsamayı kabul etmedi. O İslamcı bir Müslüman Kardeşler devleti kurmak istiyordu. Gerçekte anayasayı değiştirdi ve tüm İslamcı olmayanları terk etti. Atamalarında da aynı şey oldu. Burası çoğulcu bir toplum. Henüz çoğulcu politikalarımız olmayabilir ama ben İslamcı olmayan bir Müslümanım.
- Türkiye gibi sizi eleştiren başka Müslüman ülke var mı?
- Hayır. Gerçekten hayır. Türkiye’nin pozisyonunu anlamıyorum. Ne içerik, ne format, ne de söylem olarak. Kendi imajınıza göre ya da partinize göre Arap dünyasıyla ilgilenemezsiniz. (Başbakan Erdoğan’ın) El Ezher şeyhine yönelik sözlerini takip ettiniz. Mısırlılar tahmininizin ötesinde kırıldı. Bununla ne elde ettiniz bir Türk politikacı olarak? Sadece Mısırlı siyasetçileri incitmediniz büyük imamı da incittiniz. Üçüncü olarak; tamam biz farklıyız ama ağız dalaşına mı gireceğiz ve böyle bir dili mi kullanacağız her gün? Ve gidip Mısır’ın aleyhine lobi yapmaya devam mı edeceksiniz.
- Sizce Türkiye bunu başarabilir mi?
- Dürüstçe söyleyeyim ben bunu Türkiye’nin yaptığını düşünmüyorum yönetimdeki partinin yaptığını düşünüyorum.
- Peki, niye en büyük eleştirinin Ankara’dan geldiğini düşünüyorsunuz?
- Hayır, bazı politikacılardan geldi. Çünkü onların Müslüman Kardeşler ile ilişkileri vardı.
- Onları Müslüman Kardeşler ile dayanışmaya iten nedir?
- İdeolojileri. Başka mantıklı hiçbir sebep göremiyorum. İdeolojileri ve Müslüman Kardeşler burada başarısız olunca bunun kendi partilerine etkisi olacağını düşünüyorlar.
- Sizce bunun işaretleri var mı?
- Ben Türkiye’yi yargılayamam ve istemiyorum da. Çünkü ben hâlâ Türkiye-Mısır ilişkilerinin önemli olduğuna inanıyorum.
- Türkiye’nin Mısır için hazırladığı yol haritasını duydunuz mu?
- Evet. Bir ülkenin bir başka ülke için yol haritası hazırlamasını tuhaf ve kabul edilemez buluyorum.
- General Sisi, Türkiye tarafından hedef gösterilmesini nasıl değerlendiriyor?
- Onun suçlamaların kişiselleştirilmesine kırıldığını söyleyebilirim. O, Mısır halkının taleplerine yanıt verdi. Haziran’ın 30’unda olan budur ve bu 25 Ocak’tan sonra Mübarek’e olana çok benziyor. Gerçek tek fark Mübarek’ten sonra asker 1 buçuk yıl yönetmeye devam etti. Mursi’den sonra ise asker sivil bir yönetime görevi verdi.
- Yani ‘AKP 25 Ocak’tan sonraki darbeyi tanıdı ama 30 Haziran’ı tanımadı mı’ diyorsunuz?
- Elbette. İlk olarak ben buna bir darbe olarak bakmıyorum. Asker yönetime ilk müdahale ettiğinde kabul ettiler; ikincide etmediler ki ikincisinde asker yönetimi olmamasına rağmen. General Sisi, Mısır halkının isteklerine yanıt verdi. Çünkü insanların güvenliği sağlanmasaydı kaos çıkabilirdi. Ve unutmayın ki o iki hafta önceden uyarıda bulundu ve çözülmesi gerektiğini söyledi.
- Türk hükümetine mesajınız ne? Türk halkına mesajınız ne?
- Mısır’a karşı saygısız ve kibirli politikanın sonuçları olacaktır. Hükümetten duyduğumuz kişiselleştirme ve Mısır halkının tercihlerini kabul edememe, Türkiye’nin Mısırlıları kaybetmesine neden oluyor. Sonuçta Mısır halkını kaybetmenin eşiğindesiniz ve bu hafife almamanız gereken bir şey.
- Mısır içişlerine müdahale olarak yol haritasından başka neleri görüyorsunuz?
- Politikacılarımıza hakaretler, olayların tanımlanma biçimi, bizim aleyhimizde Avrupa ve Afrika ülkelerine ve diğer ülkelere lobi faaliyetleri, mitingler…
-Avrupalılar size bunu söylediler mi?
- Elbette. Size söyledim. Hiçbir Türk yetkilisiyle konuşmadım ama sizin konuştuğunuz herkes benimle de konuşuyor. Ama size isim vermeyeceğim.
- Büyükelçilerin yakın zamanda görevlerine dönmelerini bekliyor musunuz?
- Yakın gelecekte değil, hayır.
- Türkiye Mısır için bir model miydi?
- Hayır ama iyi bir arkadaştı.
- 25 Ocak’tan sonra Türkiye’nin bir model olarak alınıp Mısır’a uygulanabileceğine dair tartışmalar vardı. Bu görüşe katılmıyor musunuz?
- Türkiye modelinden öğrenilecekler var mı? Elbette var. Ama ‘Türkiye modelini al Mısır’da uygula’ demek safça. Bu uymaz. Ve biz Arap dünyasında bir rol modeli olmak istiyoruz.
- Cumhurbaşkanı Gül’ün Adli Mansur’a gönderdiği mesaja yanıt geldi mi?
- İki aydır Türkiye’den Mısır’a gelen olumsuz açıklamaların sayısı neredeyse tüm fırsat kapılarını kapattı. Abdullah Gül’den sevindirici mesaj geldiğinde bile 15 dakika içerisinde yine alenen aşağılayıcı mesaj geldi. Veya Türkiye’nin yine aleyhimize lobi yaptığını duyduk. Kızgınım ve hayal kırıklığına uğradım.
- AKP sizin yönetiminizi tehdit olarak mı görüyor kendisine?
- O bir Mısırlı mı? Hayır. O zaman yorum yapma hakkı yok. Muhtemelen kendi hükümetini kötü etkilediğini görüyor. Bu, ona bizi aşağılama hakkını vermez, aleyhimize lobi yapma hakkı, büyük imamı aşağılama hakkı vermez ve tüm bunlar sadece bizim çıkarlarımıza zarar vermeyecek, sizin de çıkarlarınıza zarar verecek.
- Büyük imamla ilgili sözler mi bardağı taşırdı?
- Evet büyük imamla ilgili olanlar. Öncelikle büyükelçimizi geri çektik. Daha sonra ortak deniz tatbikatını iptal ettik. Mısır halkının yüzde 90’ı ilişkilerimizi kesmemizi istedi.
- Kesecek misiniz?
- Umarım kesmeyiz.
- Bu kesebiliriz demek mi?
- Eğer bu devam ederse her şey mümkün.
- Erdoğan’ın El Biltaci’nin kızı için ağladığını görmüş müydünüz?
- Evet biliyorum.
- Ne hissettiniz?
- İzlemedim ama yazılanları okudum. Olay Erdoğan’ın şu ya da bu için ağlaması değil. Size söylediğim gibi, tüm ölenler için dua ettim. Tüm Mısırlılar için. Fikir ayrılığı yaşadıklarım için bile, şiddet uygulayanlar için bile.
- Neden bütün dünya buna “müdahale” derken siz “devrim” diyorsunuz? Bazıları “hükümet değişikliği”, bazıları “devletsiz hükümet” diyor. Erdoğan ise “darbe” diyor.
- Eğer bu darbeye ya da müdahaleye ya da devrime bir isim bulunması gerekse isim seçimi bize ait olmalı. Biz seçmeliyiz. Türkler değil, Avrupalılar ya da Asyalılar değil. Mısırlılar.
- Binlerce insanın ağustosta ölümünü nasıl isimlendiriyorsunuz? Toplu imha mı? Katliam mı?
- Polisler vuruldu, mesai saatlerinin dışındalardı ve elleri arkadan bağlı bir şekilde vurulmuşlardı. Bu açıkça hiç şüphesiz ki suç teşkil eden terörizmdir.