Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Tüm Sanayici ve İşadamları Derneği'nin (TÜMSİAD), Haliç Kongre Merkezi'nde düzenlenen iftarına katıldı. İftarın ardından bir konuşma yapan Başbakan Erdoğan, Mısır'da yaşanan gelişmelere ve Gezi Parkı olaylarına değindi.
Başbakan Erdoğan'ın konuşmasının satırbaşları şöyle:
“Biz emin adımlarla yolumuza devam ederiz. Çünkü bizim işimiz zulüm değil. Sizin zulmünüzü devam ettirmenize payande olamayız. Çünkü biz vicdanlara sesleniyoruz. Kalbi olanlara, insanlığa dair değerleri olanlara sesleniyoruz. Mısır’da artık bir an önce halkın iradesine saygı duyulmasını bekliyoruz. Mısır’ın askeri darbenin arka planında olanları iyi biliyoruz. Onların da kendilerine çeki düzen vermelerini istiyoruz. Darbeye karşı onurlu mücadele veren tüm kardeşlerimize İstanbul’un nadide merkezinden selamlar yolluyoruz. Kardeşlerim Allah Mısır halkının yanında olsun.
Beni bugün üzen neydi biliyor musunuz? 200’den fazla kardeşleri ölürken, 5 bine yakın kardeşleri yaralanırken Tahrir Meydanı’nda havai fişekler atarak eğlenenler vardı. Türkiye her zaman Mısır’ın yanındadır, olmaya devam edecektir ama zalimlerin değil. Allah Mısır’ın mazlumlarına sabır versin diyorum. Bugün Somali’den de acı bir haber aldık. Türkiye Büyükelçiliği’nin ek binasına saldırı düzenlendi. Bir polisimiz şehit oldu, üç vatandaşımız da yaralandı. Bunu yapanlar da güya Müslüman. Neden yapıyor bunu oraya hizmet getirdiği için. Buradan başsağlığı diliyorum. Ambulans uçağımızı gönderdik, gerek şehidimizi, gerekse yaralılarımızı alıp dönecekler.
Hem Nisan ayı hem de Mayıs ayı Türkiye ekonomisinin en parlak dönemi oldu. 2012’de Belçika, İtalya, Yunanistan gibi ülkeler ciddi oranda daralma kaydederken biz büyüyoruz. Dünyada böyle bir daralma yaşanırken Türkiye ekonomisi yüzde 2,2 büyümeyle farklılığını ortaya koydu. Mayıs ayında çok daha büyük başarılara mazhar olduk. 14 Mayıs’da IMF’ye son borç dilimimizi ödedik. Merkez Bankası rezervlerimizde, enflasyonda, işsizlikte, ihracatta Mayıs ayı son derece parlak geçti. Mayıs ayının son günlerinde ortaya çıkan, Haziran ayında da devam eden olaylar Türkiye’nin pek çok başarısı gibi ekonomideki başarılarını da doğrudan hedef aldı. Türkiye ekonomisi planlı bir saldırıyla hedef alındı. Hem içeriden hem dışarıdan çok ciddi bir tuzağın uygulamaya geçirildiğini gördük. Tüm saldırılara rağmen Türkiye ekonomisi bunlara prim vermemiş, yolunda emin adımlarla ilerlemeye devam etmiştir.
Bazı medya kuruluşları, uluslararası yatırımcıları ürkütmek için çok manşetler attılar. Onlar da başarısız oldular. Yurtdışında kimilerini kandırmak, aldatmak suretiyle belli çevreleri yanlış bilgilendirmek suretiyle, farklı bir Türkiye fotoğrafı sunmak suretiyle, Türkiye’nin uluslararası imajını bozmak istediler. Bunu yapanlar maalesef bazı Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarıdır. Hükümete olan kin ve öfkelerini öyle bir boyuta taşıyorlar ki, ‘Türkiye’yi çökertirsek, hükümeti de çökertiriz’ diyerek ihanete varan hareketlere giriştiler. Bu topraklara düşman girse, onları çiçeklerle karşılayacak bağrına basacak kadar gözü dönmüş olanlar var maalesef. İşgal altındaki mütareke basını neyse, bazı medya kuruluşlarının durumu da bu… Sandıktan çıkamayacaklarını anlayan, darbelerden de ümidini kesenler yurtdışında kampanyalar düzenleyerek, kendi ülkelerinin, kendi bindikleri geminin tabanını kemiriyorlar.
Bunların asla anlamayacakları bir şey var, Türkiye bu saldırılar karşısında zarar görecek kadar küçük bir ülke değildir. Türkiye, ekonomisiyle, dış politikasıyla, en önemlisi de 76 milyon basiretli ferasetli milletiyle çok güçlü bir devlettir. Türkiye gazete manşetleriyle yönetilen bir ülke değildir. Türkiye, yurtdışındaki gazetelerde paralarla satın alınan sütunlarla idare edilen bir ülke de değildir. Türkiye sermaye çevrelerinin, keyfice istikamet çizdikleri bir ülke hiç değildir. Türkiye kendi kararlarını kendisi veren, gündemi belirlenen değil gündem belirleyen ülkedir. Güneşi hiç kimse balçıkla sıvayamaz, Türkiye’nin haritada yerini gösteremeyenlerin, iftiraları Türkiye gerçeğini değiştirmez.
Başta ana muhalefet olmak üzere bazı çevreler, sistematik bir şekilde gazetecilerin tutuklu olduğunu söylüyor. Gerek şahsım gerek adalet bakanım bu kirli propagandaya defalarca cevap verdik. Türkiye’de gazeteci kimliği altında polis katletmekten, asker katletmekten, hırsızlıktan, sahtecilikten, ateşli silah bulundurmaktan, terör örgütü içinde faaliyet göstermekten tutuklu ya da hükümlü olduklarını defalarca söyledik. İngiltere’de 50’den fazla gazeteci yolsuzluktan gözaltına alındı. Siz İngiltere’de basın özgürlüğü tehdit altında diyen birini duydunuz mu? İngiltere’nin muhalefet partilerinin ülke ülke gezip şikâyet ettiğini, ağladığını duydunuz mu? Ama bizde var. Eli kanlı terör örgütünün mensuplarını masum gazeteciler gibi lanse eden bir ana muhalefet genel müdürü var.
Kendi halkıyla iletişim kuramayan, kendi halkıyla irtibatı olmayan sandıkta teveccüh görmeyenler, soluğu yurtdışında alıyor. Millet on yıllardır bunlara inanmıyor. Bunlar da çareyi yurtdışında buluyor. Birilerinin çıkıp hiçbir belgeye dayanmadan, yanlış bilgilendirmeyle, Türkiye’yi karalaması hiçbir şey ifade etmez. Türkiye böyle kampanyalara pabuç bırakacak bir ülke değildir. Son zamanlarda bir diktatör sıfatı tutturdular. Diktatörün işbaşında olduğu bir ülkede, gazeteciler ya da gazeteler her gün başbakana hakaret edebilir. Diktatörlerin olduğu ülkede sandık, seçim olur mu? Diktatörlerin olduğu ülkede sözlüklerde dahi diktatör kelimesi kullanılabilir mi?