Ceren Gürseler(Ankara Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Doktora Öğretim üyesi)
Bir zamanlar kültürün, medeniyetin beşiği olan Mısır, son 2 haftadır dünya gündeminin en önemli maddesi haline gelmiş bulunmaktadır. Farklı kesimler tarafından demokrasiden uzak olarak nitelendiren mevcut 30 yıllık rejime karşı, daha önce görülmemiş bir yoğunlukta muhalefet ortaya çıkmış ve sokağa dökülen kitleler dünyayı şaşırtmıştır. Hüsnü Mübarek ile özdeşleşen sistemin “sınırlarını” yıkan söz konusu bu muhalif hareket tepkisini şiddete başvurmadan dile getirmeye devam etmektedir. Mübarek ise bunca tepkinin ardından 2 Şubat 2011’de devlet başkanlığı için bir daha aday olmayacağını, çeşitli reformların yapılması ve geçiş döneminin hızlandırılması için çalışmalarda bulunacağını ve süreç tamamlanana kadar görevinin başında kalmaya devam edeceğini açıklamıştır. Böylelikle Mübarek sonrası dönemin en azından, devlet başkanlığı seçimlerinin gerçekleşeceği Eylül 2011 itibariyle başlayacağı ve oğlu Cemal Mübarek’in aday olma ihtimalinin ortadan kalktığı düşünülmektedir. Şimdiyse, Mübarek sonrası dönemin Mısır’a, Ortadoğu’ya ve Kuzey Afrika’ya neler getireceği ve yeni sistemde değişikliğin hangi boyutta olacağı en fazla merak edilen konular arasında bulunmaktadır. Yakın geçmişte 25 Ocak 2011’de başlayan büyük protestonun öncül adımları atılmış fakat bu seviyeye geleceği tahmin edilmemişti. Örneğin 2008’de 30 yılın en büyük ekonomik krizi ile karşı karşıya kalındığı ifade edilmişti. Ülkede ekmek kıtlığı yaşanmış ve farklı kesimler tarafından grev düzenlenmişti. Ekmek krizi esnasında göstericiler ve güvenlik görevlileri arasında çıkan çatışmalarda Hükümete göre 10, Müslüman Kardeşler Örgütü’ne (MKÖ) göre ise 15 kişi ölmüştü. 2000’lerin ortasından itibaren düzenlenen grevlerde postane görevlileri, fabrika işçileri ve akademisyenler gibi farklı kesimler Hükümete olan tepkilerini göstermeye çalışmışlardı. 6 Nisan Hareketi ve Kifaya Hareketi de bu grev sürecinin bir sonucudur. Böylelikle 2011 Ocak ayının son haftalarında başlayan ve tüm dünyayı şaşırtan bu hareket, geçmiş yıllarda meydana gelen protestolarının son noktası olarak yorumlanabilir. Bunun yanında Tunus’taki devrim bir zamanlar Arap dünyasının lideri olan Mısır’ı da etkilemiştir. Tunus’ta ayaklanma başladığı anda gözler Kahire’ye çevrilerek Mısır’da söz konusu siyasi hareketliliğin beklendiği dile getirilmiştir. Yukarıda sayılan iki etmenin yanında protestoların zamanlamasına ve içeriğine de dikkat edilmelidir. Örneğin 2000’lerin başından itibaren Ortadoğu’yla daha yakından ilgilenen akademi dünyası, Batı ve Ortadoğu medyası çoğu zaman Mısır lideri Mübarek’in hasta olduğunu hatta durumunun çok ciddi olduğunu belirtmiştir. Mübarek sonrası dönemi tartışmış ve deyim yerindeyse uluslararası toplumu bahse konu döneme hazırlamaya çalışmıştır. Cemal Mübarek’in liderliğe geçme ihtimali, Mübarek’in devlet başkan yardımcısı atamamasının yaratacağı sıkıntılar ve ordunun bu denklemdeki önemi sıklıkla dile getirilmekteydi. Ayrıca Mısır parlamento seçimlerinde usulsüzlük yapıldığı iddialarının gündemde yer alması ve devlet başkanlığı seçiminin Eylül ayında yapılacak olması, büyük protestoların meydana gelmesinde diğer önemli etmenler olarak değerlendirilmektedir. Bir başka deyişle Mısır tarihinin gördüğü en büyük protestoların öncülleri ülke siyasetinde mevcut idi. Batı da bu hareketliliğe dikkat kesilince Mısır’da kitle gösterilerinin başlatılması için uygun zemin oluşmuştur.[i] Batı ve Arap medyasının haberlerine göre protestocular İslamcılar, sol kanada mensup muhalifler ve Nasırcılar gibi siyaset yelpazesinin birçok farklı kesiminden oluşmaktadır. Ayrıca orta sınıfın ağırlığının bulunması yanında zengin ve fakir kesimlerin de meydanları doldurduğu belirtilmektedir. Protestocular ilk önce Hüsnü Mübarek’in koltuğunu bırakmasını, sırasıyla olağanüstü hal kanununun kalkmasını ardından da adil ve şeffaf seçimlerin yapılmasını talep etmektedir. Bunun yanında istihdam yaratılması, ekonomik sorunların çözülmesi ve yaşam standardın yükseltilmesi de istenmektedir. Bir başka deyişle muhalif kesimin siyasi teşkilatlanmasını engelleyen anayasanın değişmesi ve siyasi sınırların kaldırılması gerekmektedir. Mübarek’in gösterilere tepkisi temkinli olmuş; protestoların dinmemesi üzerine verdiği tavizlerini giderek arttırmıştır. Olayların ancak üçüncü gününde halkın ve dünyanın karşısına çıkan Mübarek, görevinin başında kalacağını açıklayarak ülkesinin güvenliğini sağlamak için her şeyi yapacağının altını çizmiştir. Bu yönde kendi yönetimi açısından bir ilki gerçekleştirerek yardımcısını atamıştır. Aslında 1981’de yönetime gelmesinden bu yana beklenen adımı atması normal koşullarda büyük ses getirecekti fakat şimdi neredeyse hiç üzerinde durulmamıştır. Zamanlamasının çok geç olmasının yanında rejimin önemli isimlerinden istihbarat şefi Ömer Süleyman’ın atanmış olması gösterilen tepkinin bir başka nedenidir. Çünkü protestoculara göre bu isim bir değişikliğe sebebiyet vermeyecektir. İkinci adım olarak Mübarek hükümeti feshetmiştir. Ama bu adım da Mısır halkını tatmin etmemiş; Mübarek’in istifa edip etmeyeceği sorusu sorulmaya devam edilmiştir. Cevap da 2 Şubat 2011 gece yarısında gelmiş; devlet televizyonunda yaptığı açıklamasında Mübarek, bir daha devlet başkalığı için adaylığını koymayacağını ve hiçbir zaman böyle bir niyetinin olmadığını kaydetmiştir. Kendisinden sonra gelecek isme yetkiyi barışçı bir şekilde geçirmek için çalışmalar düzenleyeceğini belirtmiştir. Yine devlet başkanlığı seçiminin demokratik yapılabilmesi için anayasanın 76. ve 77. maddelerinin değişmesi gerektiği vurgusunda bulunmuştur. Söz konusu madde bağımsız adayların devlet başkanlığı seçimlerine katılabilmesinin önünde en büyük engel olmaktadır. 25 Ocak öncesi bu adımların olumlu geri dönüşleri olabilecekti fakat şimdi protestocuları tatmin etmemektedir. Protestocuların isteklerine rağmen istifa etmemesi Mübarek’in meşruluğunun daha da azalmasına neden olmuştur. Gerek protestolara yönelik gerekse Mübarek sonrası dönemin şekillenmesine dair yapılan yorumlarda gözler ülkedeki en güçlü, önemli ve yaygın teşkilata sahip olması nedeniyle MKÖ’ye çevrilmiştir. Yine de büyük protestonun başlangıcında takındığı çekimser tutum sürecin ilerleyen safhalarında örgütün nasıl bir davranış sergileyeceği konusunda belirsizlik yaratmaktadır. Ancak protestonun 6. gününden itibaren haberlerde sıklıkla MKÖ’nün ismi duyulmaya başlanmıştır. MKÖ, Mübarek döneminin başlangıcından beri siyasi alanda geri plana çekilmiş ve toplumsal düzeydeki sosyo-ekonomik çalışmalara odaklanmıştı. Eski devlet başkanı Enver Sedat’ın bir radikal İslamcı tarafından öldürülmesi rejimin MKÖ üzerindeki baskısını vaktiyle arttırmıştı. Bu baskı günümüze kadar devam etmiştir. MKÖ, Mısır’da yasaklı bulunmasına rağmen toplumda ve bağımsız olarak girdiği Mısır meclisinde güçlü konumdadır. Bu yüzden protesto hareketinde öne çıkması durumunda rejimin baskısının artmasından çekindiği tahmin edilmektedir. Bunun yanında MKÖ, şu an siyasi arenanın kendisine tanıdığı ve tanıyabileceği en iyi fırsatlarla karşılaşmış durumdadır. Yüksek sesle Mısır siyasetine ve hedeflerine dair yorumlar yapabilmektedir. Örneğin, ne devlet başkanı ne de yeni kurulan hükümet ile görüşmeyeceğini ifade etmektedir. Örgütün web sitesine bakıldığı zaman bir söylem değişikliğine girdiği de gözükmektedir: Devlet başkanı Hüsnü Mübarek artık “diktatör” olarak nitelendirilmektedir.[ii] Siyasal İslam’ın çok farklı hareketlerini bünyesinde bulunduran Örgüt şu an Batı’ya yönelik sakinleştirici açıklamalarda bulunmaktadır. Böylelilikle iktidara yürüyüşünde Batı’dan herhangi bir engel gelmesini önlemek istemektedir. Çünkü MKÖ’nün seçimde çoğunluğu kazanarak iktidara gelmesi durumu da ABD özelinde ve Batı genelinde akla İsrail ile yapılan ve dönemin Mısır lideri Sedat’ın suikaste uğramasına neden olan Camp David Antlaşmaları’nın yürürlükte kalıp kalmayacağı ve HAMAS’a ne kadar destek verileceği soruları gelmektedir. Bu doğrultuda MKÖ, Batı kamuoyunun endişelerini gidermek istercesine uluslararası antlaşmaları kabul ettiğini şimdiden açıklamaktadır.[iii] Pragmatik ve realist bir kuruluş olan MKÖ’yü, sürecin ilerleyen aşamalarında Amerikan yetkilileriyle görüşebileceği tahmin edilmektedir ki bu MKÖ için yeni bir gelişme olmayacaktır. Örgütün Mısır Parlamentosu’ndaki üyeleri geçmiş yıllarda ABD yetkililer ile görüşmüş; bazı konulardaki sıkıntılarını paylaşmıştır. Bu görüşmeler Mısır rejiminin tepkisini çekmiş, MKÖ ise temaslarında Mısır iç siyasetine değinilmediğini bildirmiştir. Bunun yanında MKÖ’nün parti kurma çalışmasının da hızlanması ihtimaller dahilindedir. Ancak örgüt gerek tüzük gerekse program hazırlıklarını halen tamamlamamış, Kıptilerin ve kadınların hakları gibi kimi sorunlarda net bir tutum sergilememiştir. MKÖ dışında bir diğer öne çıkan aktör olan Muhammed El-Baradey’e ne kadar destek verildiği de merak konusudur. Uluslararası Atom Enerji Ajansı eski başkanı Nobel ödüllü El-Baradey, protestoların başlamasıyla ülkesine dönmüş ve halkın yanında protesto gösterisine katılarak Mübarek’i istifaya çağırmıştır. Geçen sene Değişim için Ulusal Birlik (National Association for Change) hareketini kuran El-Baradey, o zamanlarda neredeyse bugünü görerek demokrasi ve sosyal adalete dayanan siyasal bir sistem kurmak istediklerini; bu yüzden de ilk önce özgür ve adil seçimlerin yapılması gerektiğine dikkat çekmişti. Olağanüstü halin kalkmasını, demokratik reformların yapılmasını isteyen ve bunun için imza kampanyası başlatan El-Baradey, 1 milyona yakın imzaya sahip olmayı hedeflediğini geçen sene belirtmişti. Mübarek ve rejim karşısında en fazla öne çıkan bu iki muhalif aktörün tek ses olup olmadığı merak edilen bir diğer noktadır. Geçen seneden itibaren MKÖ ve El Baradey arasında işbirliği sinyalleri verilmiştir. O dönemde MKÖ, El-Baradey’in birçok muhalif ismi barındıran ittifak şemsiyesine resmî olarak katılmamasına rağmen özellikle anayasada değişiklikler yapılması gibi isteklerine destek vermiştir. MKÖ, şimdilik olası bir ulusal uzlaşma hareketini ve ulusal birlik hükümeti kurması için El-Baradey’i destekleyeceğini ifade etmektedir. ABD’nin ise Ortadoğu’daki yakın müttefikine dair nasıl bir politika uygulayacağı merakla beklenmektedir. George W. Bush yönetimi demokratik reformların uygulanması için açıktan Mübarek’e çağrıda bulunmuş ve muhalif isim Ayman El-Nour’un serbest bırakılması gerektiğini dile getirmişti. İslam dünyası ile yeni bir sayfa açmak isteyen Obama yönetimi de demokrasi vurgusunu yapmaya devam etmiştir. Gösteriler ikinci haftasına girerken Mısır halkının meşru taleplerinin dinlenmesi için çağrıda bulunmuş ve eski Kahire büyükelçisini resmî olmayan görevle Mısır’a göndermiş ve ulusal birlik görüşmelerinde yardımcı olmasını istemiştir. 2 Şubat 2011 gecesi ise Mübarek’in ardından ABD Devlet Başkanı Barack Obama açıklama yaparak Mısır lideri ile görüştüğünü ve yeni düzene geçişin bir an önce başlaması gerektiğini belirtti. “Yeni hükümetin sadece demokratik ilkelere değil”; Mısırlıların tüm sorunlarına cevap olması gerektiğinin altını çizdi. Sonuç Mısır’da halk ülke tarihinde görülmemiş bir kalabalık ve kararlılıkla protesto düzenlemiştir. Mübarek’in meşruluğu zedelenmiş ve süreç şimdilik Mübarek’in ve oğlunun devlet başkanlığı seçimlerinde aday olmaları neredeyse imkansız hale gelmiştir. Demokratik adımların atılıp yeni anayasanın hazırlanacağı ve seçimlerin en kısa sürede düzenlenmesinin gündemde olacağı tahmin edilmektedir. Yine de bundan sonra Mısır’da ne gibi gelişmeler yaşanabileceği, ordunun ne yönde bir adım atacağı belirsizliğini korumaktadır. Mısır’ın Ortadoğu coğrafyasında ne kadar önemli olduğu bir kez daha anlaşılmıştır. Bir zamanlar Arap milliyetçiliğinin temsilcisi ve Arap dünyasının lideri olan Mısır, beklenmeyen cesur adımlar atabileceğini birçok kez savaştığı İsrail ile barış antlaşması imzalayarak göstermişti. Ama aynı zamanda Mısır, siyasal İslam’ın da beşiğidir; buradan Ortadoğu’nun geri kalanına ve Türkiye’ye yayılmıştır. MKÖ’nün ülkedeki teşkilatlanması, gücü düşünüldüğünde siyasal İslam ve demokrasi ilişkisinin veya sorunsalının yeniden Ortadoğu’nun gündemine oturacağı tahmin edilmektedir. MKÖ’nün siyasi faaliyetlerini arttıracağını ve uluslararası topluma yaklaşmaya çalıştığı düşünülmektedir. Sonuç olarak; kısa dönemde Mısır rejiminin, dış politikasının ve iç politikasının ana parametrelerinde gerçekleşecek bir değişimin “yeni Ortadoğu”nun ayak sesleri olup olmayacağı tartışılacaktır. Siyasal İslam’ın iktidarı, siyasal İslam’ın Batı ve İsrail ile resmi düzeydeki ilişkileri önümüzdeki dönem gündemin ön sıralarında olacaktır.
________________________________________[i] Örneğin Mısırlı protestocular Mübarek’i Hitler’e benzetmişti; “Egyptians Serve Ultimatum on Mubarak to Leave by Friday”, All Voices, http://www.allvoices.com/contributed-news/8053145-egyptians-serve-ultimatum-on-mubarak-to-leave-by-friday/image/71774357-protester-holds-a-placard-depicting-egyptian-president-mubarak-as-hitler-in-cairo-s-tahrir. 01 Şubat 2011 tarihinde ulaşılmıştır. Tunus’da olduğu üzere “Game Over” pankartı göstericiler tarafından kullanılmıştı. http://cache.daylife.com/imageserve/02WxfcnaHM1iM/350x.jpg. 01 Şubat 2011 tarihinde ulaşılmıştır.[ii] The Muslim Brotherhood’s Official English Website, http://www.ikhwanweb.com/today.php, 01 Şubat 2011 tarihinde ulaşılmıştır.[iii]The Muslim Brotherhood’s Official English Website, http://www.ikhwanweb.com/today.php, 01 Şubat 2011 tarihinde ulaşılmıştır