MİT TIR'ları soruşturmasını yürüten savcıya HSYK'dan yeni inceleme

MİT TIR'ları soruşturmasını yürüten savcıya HSYK'dan yeni inceleme

Adana’da MİT TIR’larının durdurulması ile ismi gündeme gelen, önce yetkileri alınan daha sonra da geçici görevlendirme ile Trabzon’a gönderilen savcı Aziz Takçı için HSYK 3. Dairesi inceleme izni verdi. Savcı Takçı ise o tarihte nöbetçi savcı olduğunun kuruldan gizlendiğini belirterek, “hâkim ve savcıların hukuki güvenliklerinin kalmadığını, yargının başka kurumlar eliyle yönetildiğini artık işin çivisi çıktığını” söyledi.

HSYK 3.Dairesi, yasa dışı dinleme iddiasıyla gözaltına alındığı  9.4.2014 tarihinde, savcı Takçı’nın gözaltına alınan polislerin adliye prosedürüne aykırı bir şekilde ön kapıdan çıkarılması üzerine polislerle yaşadığı diyalog kurula yansıdı. Polisler tarafından tutulan tutanakta, Savcı Takçı’nın polislere “Ben anlamam kardeşim burada basın mensupları bir kare dahi çekim yapmayacak, eğer yarın herhangi bir gazetede bu tutuklanan şahıslarla ilgili bir kare dahi haber görürsem hepiniz hakkında soruşturma açarım, siz bilirsiniz sonuçlarına katlanırsınız” dediği öne sürüldü. Kurul söz konusu iddiayla ilgili yapılan incelemeyi değerlendirdi. 4/3 oy çokluğu ile Takçı hakkında inceleme izni verildi.

Öte yandan, Savcı Takçı polislerle yaşanan gerginliğin basına yansımasının ardından tutanak tutan polisler hakkında “iftira ve yalan beyanda bulunmaktan” suç duyurusunda bulunmuş, olay gününe ait kamera kayıtlarının incelenmesini talep etmişti.

Hakkında soruşturma kararı verilen Takçı, şahsi hesabından hukukçu meslektaşlarına yönelik bir yazı kaleme alarak kararı değerlendirdi;

“Sevgili meslektaşlarım,

Şahsımla ilgili konuları şimdiye kadar burada paylaşmadım. Burada paylaşılan ve beni ilgilendiren konulara da cevap vermedim. Ancak bir konu var ki burada paylaşma ihtiyacı hissettim.

Malumunuz bundan bir süre önce  Adana’da 6 polisin tutuklanması ile ilgili haberler kamuoyunda duyulmuştu. Yine bu konuda benim adliye çıkışında polise verdiğim talimatlarla ilgili olarak da yalan yanlış haberler yapılmıştı. Olayın aslı şudur:

“Ben o tarihte müracaat nöbetçi Cumhuriyet Savcısıydım. Mevcutlu evrakları bitirildikten sonra saat 20.30 civarında adliyeden çıktım. Adliyenin ana giriş kapısı önünde büyük bir basın mensubu kalabalığını ve bazı polislerin bulunduğunu gördüm. İlk önce basın mensuplarının benim ile ilgili çekim yaptıklarını düşündüm. Orada bulunan polislere sorduğumda tutuklanan 6 polisi çıkaracaklarını söylediler. Ben de kendilerine şimdiye kadar tutuklu ve hükümlülerin adliyenin arka kapısından çıkarıldığını, şimdi de aynı şeyi yapmaları gerektiğini söyledim. Polislere aracı adliyenin arka tarafına çekmelerini basın mensuplarını da uzaklaştırmalarını söyledim. Oradan ayrılıp yan taraftaki otoparka doğru ilerledim. Aracıma bindiğimde polislerin tutukluları bindirecekleri minibüsü ilk önce adliyenin arka tarafına götürdüklerini ardından da diğer taraftan dolanıp yine adliyenin önüne getirdiklerini gördüm.

Bunun üzerine aracımdan inerek talimatımı yerine ne için getirmediklerini sormak için tekrar yanlarına gittim. Burada yetkili müdürün kim olduğunu sordum. Yetkili müdüre yaptıklarının yanlış olduğunu şimdiye kadar tutuklu ve hükümlülerin adliyenin arka tarafından bindirildiğini tutuklanan kişilerin meslektaşlari olduğunu bu kadar basın mensubunun önünde özellikle afise etmek için buradan bildirmelerinin yanlış olduğunu, masumiyet karinesini ihlal ettiklerini, bu kişilerin ilerde beraat edebileceğini, yaptıkların doğru olmadığını söyledim ve ilk talimatını tekrarladım. Daha sonra oradan ayrıldım. Sonradan verdigim talimatın yerine getirilmediğini öğrendim ve görevliler hakkında soruşturma açılması için yazı yazdım. Bu olay üzerine olay yerinde olan ve olmayan bir kısım polislerin hakkımda tutanak tuttuğunu, benim kendilerini soruşturma açmakla tehdit ettigimi iddia ettiklerini, bu tutanağı işleme koyan cumhuriyet başsavcısı Ali Yeldan'ın benim o tarihte nöbetçi cumhuriyet savcısı olduğumu gizleyerek Hsyk ya bildirdiğini, 3. Dairenin de benim hakkımda inceleme başlattığını, yine genel sekreterliğin bu dosyayı üçüncü daireye sunarken benim nöbetçi olduğumu gizlediğini öğrendim. Üçüncü daire benim hakkımda nöbetçi olmadığım halde durumdan vazife çıkararak oradaki polislere müdahale ettiğimi söyleyip inceleme kararı vermiş. Simdi soruyorum:

1- Bir cumhuriyet savcısı, nöbetçi olsun veya olmasın, Adliyedeki bir düzensizliğe ilişkin talimat veremeyecek midir? 2- Bir Cumhuriyet Başsavcısı, bir genel sekreter veya bir tetkik hâkimi böyle bir olaydan sonra savcının nöbetçi olduğunu gizleyerek kurula sunum yapabilir mi? Eğer bu şekilde bir gerçek gizlenerek kurula dosya sunulmuşsa bunu bilerek veya bilmeyerek yapanlar sorumlu değil midir? Başka dosyalar da başka olaylarda da soruşturma yaptırabilmek için kuruldan gerçekler gizlemekte midir? 3- Zaten son dönemde yargının anahtarını bir başka kuruma teslim etmiştik. Bundan sonra anahtardan bir suret daha çıkarıp onu da emniyete teslim edelim.

4- Bu masumiyet karinesi sadece bir kısım muktedirler için mi geçerlidir. Sonuç olarak, geldiğimiz noktada özellikle hâkim ve savcıların hukuki güvenliklerinin kalmadığını, yargının başka kurumlar eliyle yönetildiğini artık işin çivisinin çıktığını bu vesileyle tüm meslektaşlarına üzülerek duyuruyorum.”