HDP Eş Genel Genel Başkanı Mithat Sancar, “HDP’ye yönelik saldırılar ve kapatma operasyonu sadece HDP'yi hedef alan bir hamle değildir. Türkiye’nin bütün halklarının ve Türkiye’de demokrasinin geleceğinin ne olacağının meselesidir” dedi. “Demokrasinin, özgürlüğün, barışın ve halkların kaderini belirleyecek bir süreçtir. O nedenle bizler, Türkiye’de barışı, demokrasiyi adaleti isteyen herkesle imkanlarımız el verdiğince istişare edeceğiz” diye konuşan Sancar, “Bütün bunları tartıştıktan sonra yine Parti Meclisimizde ve Merkezi Yürütme Kurulumuzda bunları bir somut karara bağlayacağız” dedi.
HDP, Mardin'de Halkların İradesi İçin Adalet Programı düzenledi. HDP'nin kapatılmasına ilişkin hukuksuz sürece karşı farklı kesimlerle istişare amacıyla düzenlenen programların ilki olan Halkların İradesi İçin Adalet programına Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin yanı sıra farklı kesimlerden çok sayıda temsilci katıldı ve sürece ilişkin önerilerini sundu.
AKP-MHP iktidarının yenilgiye uğradığı 31 Mart yerel seçimlerinin yıldönümünde düzenlenen programda konuşan HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar ve Mardin Belediye Eş Başkanı Ahmet Türk de şunları söyledi:
Sadece Kürtlerin özgürlüğü için değil, bütün halkların özgürlüğü için bir mücadeleyi başlatan bir siyasi anlayışa sahibiz. Bugün de bunu hazmedemeyenler adeta Kürt siyasetini bitirmeye yönelik bir yaklaşımın içindedir. Hepiniz biliyorsunuz birçok milletvekili arkadaşımızın dokunulmazlıkları gündemde. En son da talimat üzerine partimizin kapatılmasıyla ilgili Yargıtay Başsavcısının başlattığı ve bugün Anayasa Mahkemesinde görüşülen bir dava ile karşı karşıyayız.
Bu toplantının ana başlığı şu: Adalet istiyoruz. Adalet için çabalıyoruz ancak hepimiz biliyoruz ki bireylerin adalet istemesi yeterli değil. Toplumsal olarak örgütlenerek adalet için yola çıkmamız lazım. Hep birlikte adaleti sağlamak için yola çıkmak üzere bir sorumlulukla karşı karşıyayız. Bizleri yok etmek isteyen, bitirmeye çalışan anlayışa karşı başta Kürt halkı olmak üzere demokrasiye inanan, vicdan sahibi olanlar bugün bu yürütülen siyasete karşı bir duruş göstermek zorunda. Bu duruş gösterildiği takdirde inanıyorum ki birçok şeyi değiştirebiliriz. Geleceğimizi ancak bu şekilde güvence altına alabiliriz. Eğer bütün bu usulsüzlüklere, hukuksuzluğa, Kürt halkına yöneltilen baskıya karşı direncimizi kaybedersek bunun faturası geleceğimiz için, çocuklarımız için çok ağır olacaktır.
Bu toplantının bir yerde amacı adalet için yüksek sesle kendimizi ifade etmek ve buna karşı bir duruş göstermektir. Elbette bir çok arkadaşımız düşüncelerini, fikirlerini ortaya koyacak, neler yapılması gerektiği konusunda fikirlerini açıklayacaklardır. İnanıyorum ki geçmişten bugüne baktığımızda birçok siyasi partimiz kapandı, yüzde 6,2’den yüzde 13’lere kadar çıktı. Bu arada 7-8 tane partimiz kapatıldı ama Kürt halkı, demokrasiye inananlar, emekçiler sosyalistler, demokratlar gelecek için birlikte mücadele etmeyi esas aldılar. Ve bugün bir seçim olduğu takdirde %13’leri aşacak kadar büyüyen bir partiyiz.
Kapatmaların hiçbir yararının olmadığını kendileri bilmesine rağmen bugün böyle bir siyaset izleniyor. Kürt halkını ve demokrasiye inananları denemek istiyorlar. İşte bunun yanıtını demokrasiye inananlar olarak bizler verecektir. Partilerin kapatılması elbette bizler açısından önemlidir. Ama seçeneksiz değiliz, çaresiz değiliz, biz yaratıcıyız. Çünkü inanıyoruz, halkımızın mücadelesini veriyoruz, başaracağımıza inanıyoruz.
Merhaba ji we re. Hûn hemû bi xêr hatin. Geçen Parti Meclisi toplantımızda da duyurmuştuk, orada da karar altına aldık. Bu süreci sadece parti kurullarıyla yürütmeyeceğiz. Bu ağır saldırı hamlesini çeşitli çevrelerle, demokrasi güçleriyle istişare ederek yürüteceğiz. Çünkü bu saldırı sadece HDP'yi ve bizleri hedef almıyor. HDP üzerinden Kürt halkının iradesini yok etmeyi hedef alıyor. Aynı zamanda Türkiye'de demokrasi adına, hukuk devleti adına geriye ne kalmışsa bunları da yok etmeyi amaçlıyor. Aynı zamanda bu ülkede otoriterliği kalıcı bir şekilde yerleştirmeyi esas alıyor. O nedenle sadece kendi kurullarımızda tartışarak yol belirlemenin yeterli olmayacağına karar verdik.
Hep birlikte öncelikle buradan, bölgeden, Kürt şehirlerinden, buradaki temsiliyetlerden insanlarla istişarelerimizi başlatalım istedik. İlk toplantıyı da Mardin'de gerçekleştiriyoruz. Mardinli olmak benim için şereftir, ben ne öğrendiysem bu sokaklarda öğrendim. bana ne kattıysa Mardin kattı. Mardin'e, bu kadim kültüre minnettarım.
Bu toplantıyı 31 Mart'ta düzenlememizin özel bir sebebi var. 2 yıl önce 31 Mart'ta yerel seçimler gerçekleşti ve iktidar bu seçimlerde ağır bir yenilgi aldı. Bu yenilginin en önemli aktörü partimiz HDP'ydi. Bunu ne saklamanın gereği var ne de mütevazi olmanın gereği var. Herkes biliyor ki yerel seçimlerde belirlediğimiz strateji hem Kürt halkının iradesini güçlü bir şekilde ortaya çıkardı hem de batıda bu iktidara kaybettirdi, demokrasi güçlerine alan açtı. Hedefimiz buydu, o hedefi de gerçekleştirdik.
O hedefi gerçekleştirmemizin en önemli sonucu iktidar bloğunun içine girdiği yönetememe meselesinin, yönetim krizinin en önemli virajı olmasıdır. 31 Mart bu iktidarın geri dönülmez biçimde yönetememe girdabına girdiği tarihtir. İktidarın yaşadığı bu acı tecrübe, ona bunları yaşatan, bizlere, partimize, halklarımıza karşı öfke duymasının önemli nedenidir. İntikam peşinde koşmasının önemli bir sebebidir ve o günden sonra operasyonlarını hızlandırdılar. Pek çok yerde arkadaşlarımızı, yoldaşlarımızı gözaltına aldılar, tutukladılar, dokunulmazlıkları gündeme getirdiler ve şimdi kapatma davasını da açtılar ve süreci başlattılar.
Biz bu iddianamenin nerede hazırlandığının farkındayız. Bu iddianame Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı binasında hazırlanmadı, bu iddianame yetkin, adil hukukçular tarafından hazırlanmadı. İktidarın küçük ortağının genel merkezinde hazırlandı ve Saray'da son şeklini aldı, oradan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'na havale edildi. Zaten iddianameyi okuduğunuzda saçmalıklarla, çelişkilerle dolu bir belge ile karşılaşırsınız. İçinde delil adına hiçbir şey yok. Konuşmalarımızı kes-yapıştır usulüyle yerleştirmişler ve buradan da bize suçlamalar yöneltiyorlar. Bu suçlamalara cevabımız zaten var. En güçlü cevabı da daha geçen gün Newroz meydanında milyonlar verdi. Siz ne yaparsanız yapın, hangi oyunları oynarsanız oynayın biz yolumuza devam edeceğiz. Bu mesajı halkımız güçlü bir şekilde verdi.
Bu iddianameyi devreye sokmalarının elbette nedenleri var, parti kapatma sürecini başlatmalarının elbette nedenleri var. Ben hala Anayasa Mahkemesi'nde vicdanlı hukukçular olduğu inancımı koruyorum. Bugün şu anda raportörün ilk inceleme sonucu üzerinden AYM Genel Kurulu ilk kararını verecek. İddianameyi kabul etme ya da reddetme konusunda kararını verecek. AYM'de vicdanlı hakimlerin bu temelsiz, hukuk adına, demokrasi adına yüz kızartıcı belgeyi reddetmelerini bekliyorum. Raportörün ilk belirlemeleri de zaten biraz mahcup da olsa bu iddianamenin ne kadar saçma, hukuk dışı hazırlandığını ortaya koyuyor. AYM’nin kararının daha da ileri bir noktada olmasını bekliyoruz. Eğer bu ülkede adalet inancına katkı sağlanacaksa bu konuda herkese sorumluluk düşüyor. Şu an AYM de bu sorumlulukların merkezinde bir konumda duruyor.
Ne olmuştu?Yargıtay 16. Ceza Dairesi, Gergerlioğlu'nun sosyal medyadan yaptığı bir haber paylaşımı nedeniyle "terör örgütü propagandası" suçlamasıyla 2 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırılmasını öngören yerel mahkeme kararını 19 Şubat'ta onamıştı. Yargıtay'ın onama kararı, geçen hafta perşembe günü Meclis'e ulaşmıştı. Kararla ilgili Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuruda bulunan Gergerlioğlu, aynı zamanda da "tedbir" kararı alınması talebinde bulunmuştu. Gergerlioğlu'nun bireysel başvurusuyla ilgili süreç devam ederken, tedbir kararı reddedilmişti. Gergerlioğlu'nun hakkındaki kesinleşmiş yargı kararı Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Genel Kurulu'nda 17 Mart'ta okunmuştu. Kararın okunması ile Gergerlioğlu'nun milletvekilliği düşürülmüştü. Gergerlioğlu, Meclis'te "Adalet nöbeti"ne başlamış, 5. günün sonunda gözaltına alınmıştı. HDP İstanbul Milletvekili Erol Katırcıoğlu'nun, Gergerlioğlu'nun milletvekilliğinin düşürülmesi işleminin iptali talebiyle yaptığı başvuru da Genel Kurul'un gündem toplantısında görüşüldü. Genel Kurul oy birliğiyle başvuruyu reddetti. Anayasa'nın 84. maddesinin "kesin hüküm giyme veya kısıtlanma sebebiyle milletvekilliğinin düşmesi"ni düzenleyen ikinci fıkrası yönünden Anayasa Mahkemesine müracaat imkanı tanınmadığı, bu nedenle başvurunun yetkisizlik nedeniyle reddedildiği öğrenildi. Mahkeme oy birliği ile verdiği kararla konunun TBMM Başkanlığı'nın alanına girdiğine karar verdi. Ömer Faruk Gergerlioğlu'nun bireysel olarak yaptığı başvuru ise ayrıca değerlendirilecek. TIKLAYIN - AYM, milletvekilliği düşürülülen HDP'li Gergerlioğlu'nun yaptığı başvuruyu "yetkisizlik"ten reddetti |
Değerli arkadaşlar 31 Mart yerel seçimleri HDP'nin Kürt halkıyla birleşen Türkiye halkları ve demokrasi güçlerinin iradesini ortaya koyan siyasi aklını hayata geçiren önemli bir tecrübeydi. Buradan birkaç çağrım olacak. Öncelikle HDP'yi tartışırken sadece mağduriyetler üzerinden ele almayın. Elbette yandaş medyaya seslenmiyorum. Diğer çevrelerden de siyaset yapma şeklinin bu ülkenin siyasetine etkilerini daha özenli bir şeklide tartışmak lazım. Yazan, çizen, demokrasiye inanan bütün çevrelerden böyle bir beklentimiz var. Bizim mağduriyet dili üzerinden gitme isteğimiz de yok böyle bir ihtiyacımız da yok. Biz mağdur değiliz. Biz bu ülkenin kaderini belirleyen önemli bir geleneğin şimdiki temsilcisiyiz. Bizden önce kurulan partiler var, bu partiler de kapatıldı, bu partilere karşı her türlü baskı politikaları uygulandı. Ama gördüğünüz gibi yolumuza güçlenerek devam ediyoruz. Kürt halkının iradesini sonuna kadar savunuyoruz ve Türkiye'nin demokrasi ve özgürlük için yolunu açmak adına elimizden gelen her türlü çalışmayı yürütüyoruz. O nedenle bizim burada aldığımız kararları, yaptığımız tartışmaları bir siyasi analiz çerçevesinde değerlendirmek herkesten beklediğimiz bir şeydir. Bu kararları da sadece genel merkez binalarımızda almıyoruz, halka danışıyoruz Önümüzdeki hafta Türkiye’nin önde gelen hukukçularıyla bir araya geleceğiz.
Kapatma davası konusunda yolumuz bellidir. Yolumuz özgürlüktür, demokrasidir, adalettir ve bunlar üzerine kurulmuş barıştır. Bu yolun ana hedefleri konusunda tereddüdümüz yok. O hedefleri de belirledik. Biri bu partiyi yaşatmak ve büyütmektir. Biz HDP'’yi savunacağız ve yaşatacağız. Bu konuda kararımız açıktır, nettir. İkincisi; bu ülkenin siyasi dengelerini belirleyen siyaset üretim tarzımızı devam ettireceğiz. Eninde sonunda sandıklar gelecek, ister erken seçim, ister zamanında bizim talebimiz erken seçimdir. Hangi tarihte yapılırsa yapılsın seçimler başta olmak üzere Türkiye’nin siyasi dengelerine etki etme gücümüzü sonuna kadar kullanacak yolu da belirledik. Tekrarlayayım, temel hedefimiz, Türkiye’de seçimler başta olmak üzere siyasi dengeleri temelden etkilemek, hatta belirlemektir. Bu iki hedef;: HDP’yi savunmak ve yaşatmak ve Türkiye’nin siyasi dengelerine ağırlığımızı koymak. Bunlar bizim iki hedefimizdir.
Peki, bu hedeflere nasıl yürüyeceğiz? Onları sizlerle belirleyeceğiz. Bu yol haritasının doğrultusu, rotası bellidir, temel hedefleri ortadadır. Ama yöntemleri biz halkımıza, demokrasi güçlerine vicdanlı her çevreye danışarak, en hızlı şekilde istişare sürecini işleterek belirleyeceğiz. Tekrar söylüyorum, HDP’ye yönelik saldırılar ve kapatma operasyonu sadece HDP'yi hedef alan bir hamle değildir. Türkiye’nin bütün halklarının ve Türkiye’de demokrasinin geleceğinin ne olacağının meselesidir. Demokrasinin, özgürlüğün, barışın ve halkların kaderini belirleyecek bir süreçtir. O nedenle bizler, Türkiye’de barışı, demokrasiyi adaleti isteyen herkesle imkanlarımız el verdiğince istişare edeceğiz. Bütün bunları tartıştıktan sonra yine Parti Meclisimizde ve Merkezi Yürütme Kurulumuzda bunları bir somut karara bağlayacağız.
Tekrar en başta bize fedakarca her koşulda destek veren halkımıza seslenmek istiyorum. Mardin'den bütün Kürt şehirlerine, Kürtlerin yaşadığı tüm şehirlere seslenmek istiyorum; imkanlarımız var, çaremiz var, yeter ki halkımız bize desteğine devam etsin. HDP yolu yürüyecek imkanlara da, bu ülkenin kaderine damga vuracak bunu güce de sahiptir. Bundan kimsenin şüphesi olmasın.
31 Mart’tan sonra yeni kayyım dalgası geldi. Kayyım meselesinin iki önemli boyutu var. Biri Kürt halkının iradesini kırmak ve Kürt halkını siyasi özne olmaktan bütünüyle çıkarmaktır. Kapatma davası da bundan önceki operasyonlar da aynı mantıkla yapılıyor. Kürt halkı bu ülkenin kaderinde, geleceğinde söz sahibi olmasın. Hedef dedikleri budur. Bu koalisyonun ortak harcı da zaten Kürt düşmanlığıdır. Kürt düşmanlığının aynı zamanda bu ülkede demokrasi, özgürlük düşmanlığı olduğunu biliyoruz. Kürt sorununda savaşa politikalarına bel bağlayan iktidarların akıbetini hepimiz biliyoruz. Kürt meselesinde şiddeti, baskıyı, zulmü esas alan iktidarlar da, partiler de bugün tarihin çöplüğündedir. Bu politikalarla, 100 yıllık inkar ve imha politikalarıyla gelinen yer de bellidir. Bu ülke gün yüzü görmüyor. Bu ülkede kaynaklar bir grup yandaş tarafından talan ediliyor. Özgürlük yok, halklara ve inançlara özgürlük ve eşitlik yok. O nedenle Kürt sorununda demokratik, barışçıl çözüm dışında seçilen yöntemler her zaman ülkeyi bir felaketin eşiğine getiriyor. Biz de diyoruz ki bu felaket tercihine, bu karanlık tünele artık son vermek gerekiyor. Biz HDP olarak hazırız. Bütün sorumlulukları yerine getirmeye hazırız. Kürt halkı iradesini bu yönde defalarca ortaya koymuştur. Kürt halkı barışı, eşitliği, özgürlüğü, kendi onurunu istiyor ve bunun için her seferinde fedakarlık yapmaya hazır olduğunu göstermiştir.
Şimdi Türkiye’nin diğer demokrasi güçlerine, demokrasi isteyen adaletten yana derdi, kaygısı, endişesi olan bütün kesimlere acil ve hayati rol düşüyor, görev düşüyor, sorumluluk düşüyor. Bıkmadan, usanmadan söylüyorum; bu bir yardım çağrısı değildir. Bizim kimseden gelip bize yardım etmesini talep ettiğimiz yok. Bizim yeterli gücümüz, birikimimiz var. Haklılığımıza da inanıyoruz, bedel ödeme pahasına bu yolda da yürürüz. Ama mesele biz değiliz sadece, mesele HDP değildir sadece, mesele sadece Kürt halkı değildir. Bu ülkenin ortak geleceğidir. Demokrasi ve ortak gelecek için bütün demokrasi güçlerinin sorumluluklarını açık bir şekilde görmeleri ve bunu yerine getirmeleri gerekiyor. Bunu kendi adımıza değil bu ülkenin geleceği adına, gençleri adına, bu ülkenin bütün insanları, yoksulları, dışlanmışları adına talep ediyoruz. Çağrımız herkesin sorumluluğunu yerine getirmesi çağrısıdır.
Göreceksiniz bu yolun sonunda bu ülkenin siyasi kaderini belirleyecek siyasetleri de, uygun icraatları da HDP ortaya koyacak ve sonuç alacaktır. Ama sonucu almak adına daha fazla zaman kaybetmemek ve tahribat yaratılmaması için bütün demokrasi güçlerinin en azından ortak tutum, duygu ve tavırda birleşmeleri gerekiyor. Bunun bütün kesimlerde nasıl yapılacağına dair somut reçetemiz yok. Herkes kendi sorumluluğunun gereğini tartışır, bu konuda gerekli politikaları da geliştirir.
Kayyım uygulamaları ilk başladığında buradan, Mardin'den seslenmiştik. 'Bakın bu Türkiye’de yeni bir rejim demektir. Bu kayyım cumhuriyetine gidiş demektir. Bu sadece Kürtlere yönelik bir tasfiye operasyonu değildir. Kürtler bunu boşa çıkaracak güce ve iradeye sahiptir. Bunun bütün ülkeye yayılacağını bilmek gerekir' dedik. Bunu defalarca söyledik seçilmişlerimiz, belediye eşbaşkanlarımız söyledi. Artık söylemeye gerek yok. Kayyım zihniyeti bugün ülkenin temel rejimi haline gelmiştir. Üniversitelerden sivil toplum örgütlerine derneklere varana kadar elbette memleketin tepesinden başlayarak bir kayyım rejimi uygulanıyor.
Kayyım rejiminin en temel özelliği halkın iradesini yok saymasıdır. Halkın iradesini tanımamasıdır. Halkın rızası ile değil, kaba kuvvetle yönetmeyi esas almasıdır. İkinci önemli özelliği talandır, ranttır, soygundur. Biraz önce çok değerli büyüğüm Ahmet Türk söyledi, bugün sadece Mardin'i konuşmaya başlasak muhtemelen bir iki saat bu konuşmayı sürdürmemiz gerekecek, o da özetini konuşmak için. Yapılan soygunun, hırsızlığın, bu şehrinden halkından, geleceğinden çalınanları sadece biz söylemiyoruz. Bu mesele bu bağımlı yargı tarafından bile göz ardı edilemeyecek hale gelmiştir.
Bu sadece Mardin'le ilgili de değildir. Kayyım rejimi yandaş rejimidir, soygun rejimidir. Bugünlerde çok da çarpıcı bir örneğini yaşıyoruz. Şu an ismini anmayı gerekli görmüyoruz AKP'nin büro çalışanı üzerinden günlerdir konuşulan mesele. Bu buzdağının sadece görünen ucudur arkadaşlar. Ülkeye dayattıkları kayyım rejimi sadece belediye başkanlarını görevden almakla sınırlı kalmadı. Ellerindeki belediyelerin de aynı şekilde soygun düzenine tabi tutulduğunu gösteren çarpıcı bir göstergedir. Ülkenin tamamına, sadece yerel yönetimlere değil tamamına giydirilmiş bir demir kafestir. Kaynaklarını alıyor, halkın kaynaklarını talan ediyor. Yandaşlara liyakatsizce makamlar, mevkiler peşkeş çekiliyor ve bu ülkenin geleceği karartılmak isteniyor. HDP bütün bunlara en açık karşı çıktığı için hedef alınıyor.
HDP bütün bu politikalara karşı en güçlü demokratik, çoğulcu, şeffaf yönetim alternatifini sunduğu için hedef haline getiriliyor. Bu fikriyat güçlüdür, bu fikriyatın kökleri derindedir. Bu kökleri yok etmeye hiç kimsenin gücü yetmez. Dallarını bile budamaya yetmez. Budanan dallar yerine yenisi çıkacaktır. Çünkü bu insanlar adil bir yönetim istiyor, eşit haklar istiyor, eşit yurttaşlık temelinde adil bir barış istiyor ve HDP işte bütün bunların adresidir. Biz HDP'yi kendimiz için değil, bu ülkenin geleceği için, umutları için mutlaka yaşatacağız. Söz veriyoruz yaşatacağız.
Aramızda misafirlerimiz var. Kayyım rejiminin başka mağdurları olarak aramızdalar. Hoş geldiniz Sevgili Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri. Boğaziçi Üniversitesi'nin öğrencisiyle, öğretim elemanıyla ortaya koyduğu onurlu duruş ve kararlı direniş hepimize örnek olsun. Bizler bunu tanıyoruz, bunu Boğaziçi Üniversitesi’nin öğrencilerinde ve akademisyenlerinde görmekten de büyük mutluluk duyuyoruz. Birlikteyiz, adaletsizliğe baskıya karşı aynı yolu yürüyoruz. Nerede olursak olalım bu çerçevede yüreklerimiz ortak atıyor.
Söylenecek çok şey var konuşma arzum da artıyor ama biz sizleri dinlemek istiyoruz. Sizlerden fikir almak istiyoruz. Görüşlerinizi duymak istiyoruz. Bu yolu birlikte yürüyeceğiz. Umutsuzluk zaten yok. Bizim umudumuzun kaynağı mücadelemizin kendisidir. Umudumuzun kaynağı halkımızın bitmez tükenmez kararlılığı ve inancıdır. Bizim umudumuzun kaynağı haklılığımızdır. Yürüyeceğiz ve mutlaka başaracağız.