Mehmet Altan*
Önce iki il hariç tüm Türkiye’de sekiz saat boyunca elektrikler kesildi ve nedeni hala bulunamadı…
Aynı gün, benim gibi ‘tecrübeli vatandaşların’ çok şüpheyle baktıkları bir Adliye Sarayı baskını gerçekleşti… Berkin Elvan cinayeti konusunda tek samimi gayreti gösteren savcı, Mehmet Selim Kiraz öldürüldü.
Hemen ertesi gün, 1 Nisan 2015’te Adliye baskınını gerçekleştiren aynı örgütün üyesi Elif Sultan Kalsen tarafından İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne el bombası ve Kalaşnikof tüfeği ile saldırı düzenlendi.
Olayda Elif Sultan Kalsen ölürken, 1’i polis 2 kişi yaralandı.
Elif Sultan Kalsen ismi 5 Ocak günü İstanbul Sultanahmet’te turizm karakoluna düzenlenen intihar saldırısı nedeniyle gündeme gelmiş, bağlı olduğu örgüt bu bilgiyi doğrulamış ve saldırıyı üstlenmişti. Ancak daha sonra bunun doğru olmadığı anlaşıldı. Fail ve örgütün adresi çok farklı çıkmıştı.
xxxxxxxxxxxxxxxx
Sonrasında İstanbul’da çakaralmaz tabanca taşıyan bir kişi, garip bir bayrakla, AK Parti Kartal ilçe binasına baskın düzenledi. İçeridekileri dışarı çıkaran zanlı, cama bayrak astı. İçeri giren Özel Harekât timleri, zanlıyı etkisiz hale getirdi.
Baskın yapanın meczup olduğu söylendi.
Daha önce, Dolmabahçe Sarayı önündeki bombalı saldırganın da meczup olduğu söylenmişti.
Onun da attığı bomba patlamamıştı…
Silahları çakaralmaz, bombaları patlamayan meczuplar neden peş peşe bu görüntüleri verir, anlaşılmaz hale geldi.
xxxxxxxxxxxxxxxx
Önceki gün de çok vahim bir olay daha oldu ve Fenerbahçe Futbol Takımı’nın otobüsü, Rize-Trabzon yolunda silahlı saldırıya uğradı.
Yaralanan otobüs şoförü hastaneye kaldırıldı. Şoförün yüzünün sol tarafındaki kemikte kurşun giriş yeri tespit edildi.
Bu sahneleri çok görüp yaşadığım için, ister istemez aklım ‘derin devletin’ başrolde olduğu eski filmlere gitti.
Özellikle de Susurluk Skandalı’na…
xxxxxxxxxxxxxxxx
Şimdiki gençler pek hatırlamayabilir, Susurluk Skandalı, 3 Kasım 1996’da saat 19.25 sularında Balıkesir-Bursa karayolunda, Susurluk ilçesi Çatalceviz mevkiinde meydana gelen bir trafik kazası sonucu, polis-mafya-aşiret ilişkilerinin ortaya çıkması ile patlak vermişti. Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en önemli skandallarındandır.
Kazanın ardından kamuoyu, ‘devlet, siyaset, mafya’ üçgeninde yasadışı ilişkilerin bütün yönleriyle ortaya çıkartılmasını istedi.
‘Aydınlık İçin Bir Dakika Karanlık’ ismi verilen sivil toplum eylemleri ve medyanın desteği ile ilişkilerin ve faaliyetlerin açıklanmasını talep etti.
xxxxxxxxxxxxxxxx
Ortalık birbirine girince ‘yasadışı örgütlerin devletle olan bağlantıları ile Susurluk’ta meydana gelen kaza olayının ve arkasındaki ilişkilerin aydınlığa kavuşturulması amacıyla Meclis Araştırması Komisyonu’ kuruldu.
Yasadışı örgütlerin devletle olan bağlantıları…
Dün bu yazıyı yazmadan önce yeniden Araştırma Komisyonu Raporu’nu okudum. Özellikle resmi yazışmaları kapsayan ekler kanlı bir korku filmi gibiydi.
Buraların makyajsız yüzünü tanımak ve görmek isterseniz internette de bulunan bu raporu bir okuyun.
xxxxxxxxxxxxxxxx
Susurluk Olayı’nın yaşandığı 1996 yılında epeyce oyalandım, o yıl çok hareketli geçmişti.
Milli İstihbarat Teşkilatı’nın 26 Nisan 1996 Cuma günü kapılarını gazetecilere açarak, uzun süredir sürdürülen sivilleşme ve yeniden yapılanma süreciyle ilgili bilgiler verdiğini anımsadım.
Dönemin müsteşarı Sönmez Köksal’ın bu ilk basın toplantısında, MİT içerisinde doğrudan müsteşarlığa bağlı olan yeni bir birimin kurulduğunun açıklandığını hatırladım. ‘Terör tehdidinin önemi ve dış bağlantıları nedeniyle artan istihbarat ihtiyacını karşılamak’ amacıyla kurulan Kontr Terör Merkezi isimli yeni birim, diğer başkanlıkların üstünde yer almaktaydı… xxxxxxxxxxxxxxxx
Milli İstihbarat Teşkilatı’nın kapılarını gazetecilere açmasından hemen önce, 24 Nisan 1996 tarihli Hürriyet Gazetesi’nin verdiği bir haberde, MİT’in DHKP-C içine sızdırdığı Salih Karacan adlı bir elemanının, örgüt tarafından buluşma için çağrıldığı Esenler’deki bir inşaatta öldürüldüğü belirtilmekteydi.
Öldürülen MİT elemanı, sıradan bir militan değil, bir silahlı propaganda birliği timinin komutanı idi.
Örgüt, Salih Karacan’ın MİT elemanı olduğunu öğrenmiş ve vurarak öldürmüştü.
xxxxxxxxxxxxxxxx
Aksiyon Dergisi’nin 4 Mayıs 1996 tarihli sayısında Aydoğan Kılıç imzalı, ‘MİT’ten DHKP-C’ye uzanan yol’ başlıklı, örgütün Kongre Belgeleri üzerinden yapılmış, bu cinayetle ilgili sarsıcı bir haber/analize rastladım.
Haber/analiz, öldürülen Salih Karacan’ın örgüt içinde önemli bir yerde olduğunu, örgütün birçok sırrını bildiğini, örgütün birçok önemli eyleminden haberdar olduğunu öne sürüyordu.
Çünkü silahlı propaganda birlikleri komutanları, siyasi taktik ve politikaların belirlenmesinde söz ve inisiyatif sahibiydi.
xxxxxxxxxxxxxxxx
On dokuz yıl önce kaleme aldığı bu uzun haber/analizinde Aksiyon muhabiri Aydoğan Kılıç şu soruları soruyordu: “İstihbarat teşkilatları bu tür silahlı mücadele yürüten örgütlere sızarak sadece istihbarat mı topluyorlardı? Yoksa bu tür örgütlere sızarak kimi zaman kendi hedeflerini ortadan kaldırmak için bunları paravan olarak mı kullanıyorlardı? Örneğin geçenlerde öldürülen Salih Karacan daha önceki eylemlerini kimin adına gerçekleştirmişti?”
xxxxxxxxxxxxxxxx
Geçen hafta yaşananlar hayra alamet değil, biz bunları defalarca gördük.
Siyasal iktidar 17-25 Aralık sürecini unutturmak için darbecilerle sarmaş dolaş oldu. Umarım dolaştığı çıkmaz sokaklardan kurtulmak için eski derin devlet senaryolarından medet ummaz.
Üstelik bunları halka yutturmak hiç kolay değil.
Bakın, 1996 yılında kısa bir gezinti bile bizim yönetimimizin makyajsız resmini görmeye yetiyor.
Bu resim tabii ki çok eski…
Ama ‘yeni’ olaylar, insanda ‘eski’ resimlere bir daha bakma ihtiyacı uyandırıyor.
Bu yazı gazete360.com'da yayımlanmıştır.