Mitinge izin almadan gittiği için yoğun bakımdan özür dileyen kızına: Sen kötü bir şey yapmadın, barış istedin...

Mitinge izin almadan gittiği için yoğun bakımdan özür dileyen kızına: Sen kötü bir şey yapmadın, barış istedin...

Ankara'daki barış mitingi öncesinde meydana gelen 2 patlamada, resmi kaynakların son açıklamasına göre 97 kişi hayatını kaybetti. Hayatını kaybeden 97 kişiden 92'sinin kimlikleri tespit edilirken, cenazesi yakınlarına teslim edilen 91 kişi için yurdun dört bir yanında anma ve cenaze törenleri düzenleniyor. Patlamalarda, 365 kişinin de hayatını kaybettiği açıklandı.

BBC Türkçe'den Sinan Onuş, Ankara Numune Hastanesi'nde Ankara'daki katliamda yaralanan yakınlarını bekleyenlerle konuştu. Onuş'un haberi şöyle:

"Dört arkadaştık. Patlamanın olduğu yere 20 metre uzakta poğaça yiyorduk. İzmir'den gelen arkadaşımız önümde oturuyordu. Onu kaybettik."

Cumartesi günü Ankara'da, barış mitingine düzenlenen bombalı saldırıda kendisi de yaralanan 26 yaşındaki Serkan Yıldırım, olay anını anlatmaya böyle başlıyor. Ankara Tuzluçayır'da oturan Yıldırım mitinge, hastanede tedavisi süren Elif Zavar, onun lise birinci sınıf öğrencisi kızı Özgecan Zavar ve Elif Zavar'ın İzmir'den gelen yakın arkadaşı Berna Koç'la birlikte gidiyor.

 

"Kimileri donup kalmış, boşluğa bakıyordu"

 

 

Patlama yerine 20 metre uzaktaki havuzun kenarına geçip sabah erken olduğundan çayla birlikte poğaçalarını yiyorlar. Elif Zavar, Özgecan Zavar ve Berna Koç yerde oturuyor. Serkan Yıldırım ise ayakta duruyor. Koç'un yanına oturmak için eğildiğinde patlama oluyor.

Yıldırım, "Başımı sağa çevirdim, onlarca insan, kan gölünde üst üste yatıyordu. Kimileri donup kalmış öylece boşluğa bakıyordu, ağlayanlar, ne yapacağını bilmeden sağa sola koşan insanlar vardı" diyor ve sonraki dakikalarda alanda yaşananları anlatmaya devam ediyor.

O da ilk şoku atlatır atlatmaz, yanındaki arkadaşlarına bakıyor. Berna Koç'un ağzından kan geliyor. Boğulmasın diye yan yatırıyor ama öldüğünü fark ediyor. Vücuduna bakıyor, bombadan fırlayan bilyeler göğsüne ve başına isabet etmiş.

Ardından Elif ve Özgecan Zavar'a uzanıyor. Özgecan Zavar'ın sağ omzundan şiddetli kan geldiğini fark ediyor. Kendi üzerindeki tişörtü çıkarıp omzuna tampon yapıyor ve kanı durduruyor.

Elif Zavar ise boynunun sağından girip solundan çıkan bilye nedeniyle yerde acı içinde kıvranıyor. Yıldırım bu kez üzerindeki atletini çıkarıyor, bir karton parçası bulup Elif Zavar'ın boğazına sarıyor, kanı durduruyor.

 

"Kendisini hiç tanımam ama yoldaşım o benim, yakınları gelip teşekkür ettiler"

 

Yıldırım, Özgecan Zavar küçük olduğu için onu ilk gelen ambulansa bindirip hastaneye gönderiyor. Ardından yeni bir ambulans gelmesini bekliyor. Tüm bunlar yaşanırken yanlarında acı içinde bağıran bir erkek fark ediyor. Kopan bacağı birkaç metre uzaklarında duruyor.

Yaralının montunu ve tişörtünü çıkarıyor. Kopan bacağı monta sarıyor. Tişörtle de bacağın diz üstünde kalan kısmını kan kaybını önlemek için sıkı sıkı bağlıyor. İlk gelen ambulansa bu hastayı teslim ediyor.

Yıldırım "Kendisini hiç tanımam ama yoldaşım o benim. Yakınları gelip teşekkür ettiler. Bacağı dikmişler, sağlık durumu iyiymiş" diyor.

 

"Çevresindekileri kurtardı, kendisinin yaralı olduğunu fark etmedi"

 

Serkan Yıldırım, ardından alana hızla giren bir taksi görüyor. Durdurup bu kez de Elif Zavar'ı bindiriyor. Bu sırada ayağından yaralı yerde yatan bir kişi dikkatini çekiyor. Onu da taksinin ön koltuğuna bindiriyor.

Taksi onları Numune Hastanesi'ne götürüyor. Yaralıları doktorlara teslim ediyor. Her yeri kan içinde olduğundan doktorlar dahil kargaşada kimse Yıldırım'ın da yaralı olduğunu fark etmiyor.

Yıldırım anlatmaya devam ediyor: "Nefes almak için dışarı çıkmak istedim. Bu sırada bacağımda bir acı hissettim. Dönüp baktım, üst baldırımdan yoğun kan geliyordu. Bir bilye saplanmış, içerde üçe ayrılmış. Beni de hemen yatırdılar. İlk müdahaleyi yaptılar ama bilyeyi çıkaramadılar. O bölge iyileştikten sonra çıkaracaklar" diyor.

Elif Zavar ve kızı Özgecan Zavar'ın da hikayeleri yürek burkuyor. Elif Zavar, ömür boyu hapis cezasına çarptırılan ve halen cezaevinde olan Odak Dergisi Yazı İşleri Müdürü Erol Zavar'ın eşi. Erol Zavar, kanser hastası ve cezaevinde tedavisi sürüyor.

 

'Yoğun bakımdan özür notu gönderiyor'

 

Cumartesi günkü saldırıda resmi açıklamalara göre en az 97 kişi öldü, 200'den fazla kişi yaralandı. Yaralılardan 97'si olay günü Ankara Numune Hastanesi'ne getirildi. 15'i vefat etti.

Hastanede şu an 32 yaralı var ve 7'si ağır olmak üzere 14 yaralı yoğun bakım ünitesinde tutuluyor.

 

"Mitinge ailesinden izin almadan gitti, yoğun bakımdan özür notları yolluyor"

 

Ankara'daki birçok hastanede olduğu gibi Numune Hastanesi önünde de yaralı yakınları çaresiz oturuyor ve gözleri hastanenin acil kapısında, doktorlardan gelecek müjdeli haberleri bekliyor. Bu ailelerden biri de saldırıda bacağından yaralanan Günay Karakuş'un annesi Gönül Karakuş ve babası Enver Karakuş.

Günay Karakuş, Gümüşhaneli. Adana'da İngilizce öğretmenliği son sınıfta okuyor. Cumartesi günü, Ankara'ya mitinge geleceğini ailesine söylemiyor. Patlamada yaralanarak Numune Hastanesi'ne kaldırılıyor. Yaralanan bacağını kaybetme riski hâlâ devam ediyor.

Annesi Gönül Karakuş "İzin almadığı için çok pişman. Yoğun bakımdan hemşireler aracılığıyla kağıda özür notları yazıp gönderiyor. Ayağı kesilir, biz üzülürüz diye teskin etmeye çalışıyor" diyor.

 

"Sen kötü bir şey yapmadın, barış istedin"

 

Babası Enver Karakuş da "Biz de ona 'Merak etme izin verirdik. Sen kötü bir şey yapmadın, barış istedin' diye moral notları iletiyoruz" diye ekliyor.

Günay Karakuş, Gönül-Enver Karakuş çiftinin üç kızının en küçüğü. Günay Karakuş'un iki ablası da öğretmen ancak ortancası atanamayan öğretmenlerden.

Enver Karakuş, çocukları doğduğunda üçünü de okutmak için kendisine söz verdiğini aktarıyor ve "Benim gibi ezilmesinler diye okuttum da" diyor.

Okutmak için çektiği zorlukları gözlerinden akan yaşları silerken anlatıyor: "Aile üçe bölündü. Erzincan'da oturuyorduk. İşçi emeklisiyim ama para yetmiyordu. Çocuklarımı okutmak için Erzincan İliç ilçesinde maden ocaklarında çalışıyordum. Kira parası vermemek için eşimi köye gönderdim. Ben de İstanbul'a, 3. Köprü inşaatında çalışmaya gittim. Para harcamamak, çocuklarımın okul harçlıklarını çıkarmak için sigarayı bile bıraktım."

Karakuş çifti, çocuklarının yaralandığını da tesadüfen öğreniyor. Anne Gönül Karakuş, Ankara'daki patlamayı televizyonda görüyor. Kızı Günay Karakuş'u defalarca arıyor ama ulaşamıyor.

Durumdan şüpheleniyor ve eşi Enver Karakuş'a haber veriyor. Enver Karakuş da deniyor ama o da haber alamıyor.

Enver Karakuş bunun üzerine diğer kızlarını arıyor, durumu anlatıyor. İnternette Günay Karakuş'un arkadaşlarına ulaşıyorlar. Arkadaşları önce bilmediklerini söylüyor ancak aile, Enver Karakuş'un deyimiyle "durumu biliyorlarmış gibi" yapınca arkadaşları inanıyor ve yaralandığını, Numune Hastanesi'ne kaldırıldığını söylüyorlar.

 

Erzincan depreminden de kurtuldu: Yaşayacak, dünyayı görecek ömrü varmış

 

Gönül Karakuş, Gümüşhane'den, Enver Karakuş da İstanbul'dan ilk arabaya binip hemen Ankara'ya geliyor.

Karakuş ailesi 600'ü aşkın kişinin yaşamını yitirdiği 1992 Erzincan depremin kurtulan depremzedelerden. Depremde oturdukları ev büyük hasar görüyor. Anne Gönül Karakuş ağır yaralanıyor.

Günay Karakuş o zaman oldukça küçük. Salondaki televizyon dolabı onun uyuduğu kanepenin üzerine devriliyor. Öldüğü sanılıyor. Ağlama sesi duyulunca yaşadığı anlaşılıyor ve kurtarılıyor.

Enver Karakuş derin bir iç çekerek, "Yaşayacak, dünyayı görecek ömrü varmış" diyor.