Burak Abatay
1970'li yıllardan bu yana Türkiye müzik tarihinin önemli parçalarından birini oluşturan Moğollar, kazandırdıkları pek çok eseri bu kez çok özel bir projede bir araya getiriyor.
Grup, 11 yıl aradan sonra iki ayrı albüm halinde plak formatında ve dijital olarak yayımladığı Anatolian Sun isimli albümü dinleyicisinin beğenisine sunuyor.
Anatolian Sun'ın ayrıcalıklı özelliği albümün doğrudan plağa kayıt teknolojisiyle kaydedilmiş olması. Herhangi bir düzenleme yapılmaksızın tek seferde canlı olarak kaydedilen albüm, Gülbaba Records & Night Dreamer Records etiketiyle yayımlanacak.
İngiliz Night Dreamer ile dünya dinleyicisiyle de buluşacak olan albümün prodüktörlüğünü ise BaBa ZuLa grubundan Murat Ertel üstlendi.
Cem Karaca ile birlikte 1973'te yayımladıkları Gel Gel şarkısı da bu albümdeki sürprizlerden. Bu şarkıyla birlikte de Emrah Karaca ilk kez babasının bir şarkısını söylemiş oluyor.
Albüm ayrıca 2011 yılında Engin Yörükoğlu'nun hayatını kaybetmesi sonrasında grubun davulcusu olan Kemal Küçükbakkal'ın Moğollar ile kaydettiği ilk stüdyo albümü.
Müzik yazarı ve radyo programcısı Artemis Günebakanlı BBC Türkçe'ye yaptığı değerlendirmede 16 şarkının yer aldığı albüm için şu ifadeleri kullanıyor:
"Yıllarca dinleyicilere yoldaşlık etmiş şarkılar yeni düzenlemelerle farklı kavuşmalar yaşatırken, doğrudan plağa kayıt teknolojisi, Moğollar'ın bu toprakların gerçekliğine kök salmış müziğinin dürüstlüğünü teknik anlamda yineliyor."
Birbirlerinden ayrı kaldıkları dönemde dahi 53 yıl boyunca Moğollar'ın hiç müzikten kopmadığı ifade eden müzik tarihçisi Murat Meriç de Anatolian Sun için "bu yılların sağlam bir özeti" benzetmesini yapıyor ve ekliyor: "Albüm, 53 yılın nasıl da dolu dolu geçtiğini bize ispatlıyor."
Yeni albüm vesilesiyle grubun yarım asırı aşkın tarihini, bugününü ve yarınını konuştuk. Biz sorduk, onlar cevapladı.
Taner Öngür: BaBa ZuLa grubundan Murat Ertel vasıtasıyla Night Dreamer adlı İngiliz yapım firmasından gelen teklif üzerine bu albüm fikri oluştu.
Serhat Ersöz: Şarkı seçimlerini Murat Ertel'in tavsiyeleri doğrultusunda beraber düşünerek yaptık. Grubun barındırdığı tarzları içeren şarkılar olmasına gayret ettik. Ayrıca direkt plağa kaydedileceği için şarkı sürelerini de göz önüne alarak oluşturduğumuz listenin plağın her yüzü için sıralamasını yaptık. Sürelerin yanında enstrüman değişimlerinde meydana gelebilecek aksaklıkları minimalize etmek için bu sıralama önemliydi. Zira bir yüzü çalmaya başladığınızda hiç durmadan, şarkı araları da dahil olmak üzere baştan sona çalmamız gerekiyordu.
Cahit Berkay: Bu albüm öncelikle yurt dışında çıkacağı için, Moğollar hakkında fikri olmayan birine 53 yıllık tarihimizden değişik kesitler sunan bir albüm olsun istedik. Misal hayatında Moğollar müziğini hiç duymamış bir Yeni Zelandalı müziksever bu iki albümü dinledikten sonra Moğollar'a giriş dersini muvaffakiyetle geçmiş sayılacaktır.
Kemal Küçükbakkal: Şarkı seçiminde önceliğimiz Moğollar tarihini mümkün olduğunca iyi yansıtmak oldu tabi ancak bazı teknik sebepler de belirleyici oldu. Mesela ses kalitesinin en üst performansta olması için plağın bir yüzünün 15 dk ile 18 dk arası olması gerekiyordu. bunu göz önünde bulundurarak şarkıların dakikalarını tuttuk ve buna göre şarkıların sıralarını belirledik.
T.Ö.: Elbette sadece nostalji değil. Yerelden evrensele mottosunun da bir teyidi bence. Bir de tabii ki aranan masumiyet… Her şeyin kirlendiği günümüzde geçmişin daha az kirlenmiş ve daha samimi tınlayan müziklerinin rağbet görmesi bana çok doğal geliyor...
S.E.: Şahsen ben nostalji olarak tanımlamam. Zira nostalji olsa bile bu onların değil, bizim nostaljimiz. Dünyada popüler müzik de dahil hemen hemen her müzik dalında artık kendini tekrardan dolayı yeni arayışlar mevcut. Bu da dinleyici ve müzisyenlerin kendi coğrafya ve türlerinin dışında başka kaynaklara yönelmesine sebep oluyor bir süredir. 50 yıldır burada olan müzikler bu durumda daha ilgi çekici olabiliyor.
C.B.: İnternetin hayatımıza girişiyle başlayan bir süreç bu. Onu da unutmamak lazım. Dijitalleşen müzik sayesinde merak edilen albümlere ve şarkılara ulaşmak çok kolay oldu.
T.Ö.: Olumlu etkisinin olduğunu söyleyebilirim. Son senelerdeki konserlerde ilginin arttığını gözlemliyoruz. Belki de hala sürdürebiliyor olmamızın yarattığı bir saygıdır bu…
S.E.: Biz yıllardır yaptığımız şeyi yapmaya devam ediyoruz; daha doğrusu ediyorduk Covid salgınına kadar. Bizi mutlu etmesinin yanında bir etkisi olduğunu söylemek zor. Pandemi sebepli getirebileceği konser ve festival gibi oluşumlardan uzak kaldığımız için bize bir artısı ya da eksisi olduğunu söylemek zor. Ama pandeminin var tabii ki.
C.B.: Açıkçası benim günlük yaşantımda çok hissettiğim bir durum değil. Ancak böyle bir albüm yapmamıza vesile olan bir etkisi olduğu aşikâr. Belki dünya şu virüs illetinden kurtulduktan sonra bir dünya turnesi yapar etkisini ölçeriz. Bu kadar aydır evde oturmanın acısını anca dünya turnesi çıkartır.
S.E.: Bulamadığı demek zor. Baskın batı popüler müzik medyası sebepli, onca müzik pompalamasının arasında göremedi. Araştırmacı dinleyici ve müzisyenleri bunun dışında tutuyorum tabii ki. Basmakalıp ve alışık oldukları öğelerin dışındaki ritimler, enstrümanlar hatta anlamadığı bir dili sadece fonetik olarak dinlemek, içinde bulundukları kaynak ve tekrar sıkıntısında ilgi çekici ve değişik gelmiştir.
T.Ö.: Saykodelik rock müziği kategorisi bence yanlış yorumlanıyor. Ama artık bir kategori olarak da işe yarıyor. Bu terim batıdan çıktı. 60 ve 70'li yıllarda yapılan Türk Rock müziğine böyle diyorlar. İlgi aslında 80'lerin sonunda yavaşça başladı ve gittikçe yayıldı. İnternetin gelişmesi ve sosyal medyanın bu konuda çok etkisi var. Dünyanın her yerinden müzikseverler, dünyanın başka yerlerinde müzik adına neler yapıldığını keşfetmeye başladılar. Malum keşif duygusu çok keyifli bir tutkudur. Tabii ki bizim buralarda 60'lı 70'li yıllarda yapılan şeylerin içeriği, özgünlüğü ve kalitesi de bunda rol oynuyor. "Vay be Türkiye'de 70'lerde ne güzel şeyler yapılmış" gibisinden...
Emrah Karaca: O günlerin müziğine olan ilgi daha da büyüyecek bence.
T.Ö.: Keşke 1971'deki Fransa da başladığımız kariyere devam edebilseydik diyebilirim. Fakat öyle olsaydı da bugünkü harika ekiple bir arada olamazdık. Keşke ama iyi ki de öyle olmuş…
C.B.: Ben de pek keşkeci değilim. Hep iyi ki tarafında olurum. Çok enterasan dönüm noktaları var hayatımda. Mesela Fransa'da yaşarken Amerika'ya gitmeye karar vermiş biletimi falan almıştım. Gitmeden önceki gece rahmetli Engin Yörükoğlu "biz niye Fransa'da müzik yapmıyoruz ki?" demek için aradı beni. Engin bir gün sonra arasa bana asla ulaşamayacaktı. Al sana dönüm noktası! Ama iyi ki aramış. Bugün ben Cahit Berkay olduysam hepsi bu yaşadıklarımız sayesinde. Tekrar dünyaya gelsem gene Cahit Berkay olmak isterim ve aynı hayatı yaşamak isterim.
K.K.: Benim açımdan çok şey var tabi ki ama hayatım boyunca asla unutamayacağım aklıma geldikçe hala tüylerimi diken diken yapan şey 2019 yılındaki ODTÜ konseri. Rektörlük tarafından bütçe yetersizliği öne sürülerek iptal edilmek istenen bahar şenlikleri için iyi ki desteğimizi açıklamışız, iyi ki ODTÜ'lüler bizi davet etmiş ve iyi ki o konseri yapmışız.
C.B.: Biz hiç hesap kitap yaparak beste yapmadık, içimizden geldiği gibi müzik yaptık. Stratejik hareketlerimiz hiç olmadı. Bu sayede 53 yıldır ilk başlardaki çocuksu heyecanımızı korumayı başardık. İyi ki hesap kitap işlerinde iyi değiliz.
T.Ö.: Buna şöyle diyebilirim, ülkemizi yıllardır genellikle sağ iktidarlar yönetiyor. Malum sağ siyaset, genellikle gelişme için öncelikle kapitalist yöntemleri tercih ediyor. Bu da doğal olarak sosyal, çevre, adalet ve gerçek demokrasi açısından olumsuz sonuçlar veriyor. Böyle devam ettikçe bizim şarkılarımızın bir kısmı hep geçerli ve güncel kalıyor...
E.K.: Keşke böyle olmasaydı da o şarkılar sadece yazıldıkları dönemdeki sorunları dile getiren müzikal eserler olarak müzik tarihinde yerlerini alsalardı. Böyle şarkıların aradan onca yıl geçtikten sonra anlam olarak güncel kalması üzüntü verici.
C.B.: Benim için rock müzik muhaliftir, isyan müziğidir, suya sabuna dokunur. Kaldı ki sanatın hangi dalıyla uğraşırsanız uğraşın bence topluma dokunabilmeniz gerekir. Sanatçının ürettiği eserlerde yaşadığı döneme ve coğrafyaya dair izler bulundurması bence tarihsel bir sorumluluğudur.
T.Ö.: Grup çalışması, kolektif üretmek, grup içi demokrasi… Bütün bunlar da müzikal olarak uyumlu bir yorum getiriyor. Bu çağın sanat anlayışında bunlar yok demek insafsızlık olur. Bunları yapan çok sayıda genç müzik sanatçısı var…
C.B.: Bu çok güzel bir soru ama sanırım bu sorunun yanıtı bizde mevcut değil. Ancak biz hiç beste yaparken hesap makinası kullananlardan olmadık, müziğimizdeki samimiyet insanlara geçmiştir. Bir de biz birlikte çalmaktan büyük keyif alan bir grubuz. O yüzden bizi 100 kişilik kasaba barında da görebilirsiniz 100 bin kişilik dev bir açıkhava festivalinde de. Ve nerede çalarsak çalalım aldığımız keyif insanlara geçiyor. Bu albümün de alameti farikası bu. Girdik ve keyifle çaldık. Tek bir saniyesine bile müdahale edilmedi. Eminim çalarken aldığımız keyif dinleyenlere de geçecektir.
E.K.: Dışarıdan bir müziksever olarak baktığımda bence de Moğollar'ın çoktan dünyaca ünlü olması gerekiyordu.
T.Ö.: Şöhret olmak önemli bir öncelik olmamalı, önemli olan yaptığımız işin dünyada da dinlenmesi. Beni bu mutlu eder, şöhret değil...
C.B.: Hak ettiklerimizin esirgenmesine razıyız biz, hak etmediğimiz bir şey vermesinler yeter.
E.K.: O kadar olur mu bilmem ama albüm gerçekten içimize sindi. Bence önemli olan da bu...
K.K.: Valla menajerimiz Serkan Fidan bizi öyle diyerek kandırdı.
C.B.: Yapım firmamız İngiliz olunca, Londra ofisinden yürütülen bir tanıtım çalışması da oluyor. Bugüne kadar hiç konser vermediğimiz ülkelerin radyolarıyla, dergileriyle röportajlar yapıyoruz. Bu sayede yeni albümün dünyanın dört bir yanında daha fazla müziksever ile buluşacağını düşünüyorum. Ama şöhretten çok emin değilim. Bence şöhret yaşımızı geçtik.
T.Ö.: Üçü de çok sevdiğimiz arkadaşlarımızdı. Onların bu dünyadan göçmesi sadece bizim için değil, ülke için de büyük kayıp. Fakat hayat devam ediyor. Bize düşen de onları şarkılarıyla yaşatmak.
K.K.: 2012 de gruba dahil olduğum için ne yazık ki hiçbiriyle tanışma fırsatım olmadı. Ama her yolculuğumuzda her konserimizde her sohbetimizde bizimle birlikteler.
E.K.: Engin Ağabey bu ekibin çok önemli bir parçasıydı. Onu tanımış olmak ve onunla aynı sahneye çıkmış olmak, bu hayatı paylaşabilmiş olmak muazzamdı… Babam malum, ben küçücük çocukken gitti ve yıllarca Türkiye'ye gelemedi. Döndükten sonra da erken aramızdan ayrıldı. Açığı kapatacak zamanımız olmadı. Bu grup biraz babam kokuyor bana. Kelimelerle anlatması zor bir durum.
C.B.: İlk konserimizi 6 Aralık 1967'de vermişiz. 2 sene önce kaybettiğimiz o zamanki vokalistimiz Aziz Azmet'i de anmış olalım. O konserin biletini Engin saklamış. Engin'i kaybetmek benim açımdan bambaşkaydı tabi. Engin ile sadece grup arkadaşı değildik ki! Biz hayatı paylaştık onunla. Engin giderken benden de bir parça götürdü. Keza Cem de öyle. O kadar uzun yıllar beraber çalıştık ki. Emrah elimizde doğdu. Şimdi bize onun emaneti. Barış ile kısa bir süre çalışabildik, ülke şartları uzun sürmesine müsaade etmedi. Ama sonuçta o dönemin tüm müzisyenleriyle aynı mahallenin çocuklarıyız desek yanlış olmaz. Elimizden geldiğince konserlerimizde artık bizimle olmayan bu dört ismi birlikte yaptığımız şarkılarla anmaya çalışıyoruz.