Ayşe SayınBBC Türkçe
Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP), 104 emekli amiralin kaleme aldığı "Montrö bildirisi"nin ardından emekli askerlere idari ve yasal yaptırımı gündemine aldı. AKP yönetimi; yargısal, idari, yasal ve toplumsal alanda atılacak adımlara dayalı dört ayaklı bir strateji benimsedi. Bu tür girişimlerde bulunan emekli askerlerin lojman, diplomatik pasaport, orduevi kullanımı gibi bazı haklarında sınırlama yapılmasına ilişkin düzenleme için harekete geçilmesi kararlaştırıldı.
Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın başkanlığında Pazartesi günü yapılan "değerlendirme toplantısı"nın ardından toplanan Merkez Yürütme Kurulu'nda (MYK), 104 emekli amiralin Cumartesi gecesi kamuyouna açıkladığı bildiriyle ilgili kapsamlı değerlendirmeler yapıldı.
Parti yönetimi, tüm olası gelişmelere karşı da dört ayaklı bir strateji üzerinde çalışma kararı aldı. Bu kapsamda yargının başlattığı soruşurma kapsamında neler yapılacağının belirlenmesinin yanı sıra, benzer girişimlerde bulunan emekli askerlere yönelik idari ve yasal düzenlemeler ile toplumsal alanda atılacak adımlar konusunda çalışma yapılması benimsendi.
AKP'de, yargının emekli amirallerle ilgili soruşturmayı başlattığı ve bildiriye imza atanların kimlerle bağlantılarının olduğunun bu soruşturmayla ortaya çıkarılacağı ifade ediliyor.
Yargının ayrıca, amiraller bildirisinin daha önce 126 büyükelçinin imzaladığı bildiriyle bağlantılı olup olmadığı, devletin içinde bu bildirinin hazırlanmasına öncülük edenlerin olup olmadığının araştıracağı ve üzerine gidileceği vurgulanıyor.
AKP kaynakları, soruşturmanın davaya dönüşmesi halinde 15 Temmuz darbe girişiminde olduğu gibi, bu davaya da parti olarak müdahil olabileceklerini söylüyorlar.
AKP kaynakları, atılacak bir başka adımın ise bu tür girişimlerde bulunan emekli askerlere yaptırım yolunu açacak olan idari ve yasal düzenlemeler olacağını belirtiyorlar. Bu çerçevede üst rütbeli subaylara sağlanan lojman, koruma, diplomatik pasaport, orduevi ve lojman haklarına dönük sınırlama arayışının gündeme alınacağı ifade ediliyor.
Yöntem olarak da, emekli subaylar için de muvazzaflar için söz konusu olan "disiplin soruşturması" yolunu açabilecek düzenlemeler üzerinde duruluyor.
Hakkında disiplin soruşturması açılan emekli askerlerin orduevlerine alınmayabileceği ya da lojman, diplomatik pasaport gibi haklardan men edilebilecekleri belirtiliyor.
AKP'li üst düzey bir yönetici; eski milletvekili, TBMM başkanları, bakanların bile bu kadar geniş ayrıcalığa sahip olmadığını savunarak, yaptırım kararının gerekçesini şöyle açıkladı:
"Bu bildiri aslında bir anlamda Allah'ın lütfu. Eğer böyle bir bildiri hazırlanmasaydı, bu düzenlemeler aklımıza gelmezdi. Düşünün diplomatik pasaportları var, 15 Temmuz'dan sonra darbeciler Yunanistan'a sığınmadı mı? Birincisi bu düzenlemelerle sivilleşmeyi sağlayacağız. İkincisi disiplin soruşturması ile yanlışı tespit edilenler, bu hakları kullanmaktan men edilecek."
AKP'de stratejinin son ayağını ise darbelere karşı toplumsal duyarlılığı diri tutmak oluşturuyor. Bu kapsamda sivil toplum örgütleri ve siyasetin bu tür bildirilere karşı duyarlı olmasını sağlayacak adımların atılacağı belirtilerek, "Savaşlar toplumsal destek olmadan kazanılamaz. Bizim askeri vesayetle mücadelemizde Erdoğan her zaman işin içine milleti soktu. Çünkü millet bu işe sahip çıkarsa kimse karşısında duramaz" yorumu yapılıyor.
Kulislerde konuşulan bir başka konu ise Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, Pazartesi günkü "değerlendirme toplantısı"ndaki üslubuna ilişkin. Gerek iktidar, gerekse muhalefet kulislerinde Erdoğan'ın beklentilerin tersine "daha düşük tonda" konuştuğu, gerilimi tırmandırmamaya özen gösterdiği yorumu yapılıyor.
AKP kaynakları da Erdoğan'ın değerlendirme sonrasında yaptığı açıklamayı "Aklıselim, vakur ve serinkanlı" olarak nitelendiriyor. Erdoğan'ın tutumu, bir yandan bu sürecin "devlet kurumlarına zarar vermeme", bir yandan da "piyasalara olumsuz etkileri önleme çabası"na dayandırılıyor.
AKP kulislerinde, bildirinin dışarıdan çok farklı algılanabildiği ve yatırımcıları da ürtütebileceğine dikkat çekilerek, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, Pazartesi akşamı Katar Emiri'ni de bu kaygıları gidermek için aradığına işaret ediliyor. Katar'ın Türkiye'ye büyük yatırım yaptığı ve bir anlamda "stratejik ortak olduğu" vurgulanarak, Erdoğan'ın, bildiri nedeniyle Türkiye'ye karşı oluşacak olumsuz algının giderilmesine dönük bir adım attığı ifade ediliyor.
AKP'de amiraller bildirisi konusunda hassas olunması ise altında hangi amaçların yattığı ve ilişkilerin nerelere uzandığının bilinmemesine dayandırıyor.
Geçmişte de darbe tehditleri ile karşı karşıya kalındığı anımsatılarak, "Silahlı Kuvvetler içerisinde ulusalcı çevrelerin bir vaziyet etme, hareketlenme içinde olduğu yönünde bazı iddialar duymuyor değiliz. Daha önce büyükelçiler bildiri hazırlamış, ana muhalalef lideri 'Sonbaharda seçim var, hissediyorum' demiş. Tüm bunlara kayıtsız kalmamız düşünülemez. Bu bildiri sıradan bir açıklama olarak değerlendirilemez" görüşü dile getiriyor.
Üst düzey bir parti yöneticisi, devlet içindeki "derin yapılar"ın, AKP iktidarları döneminde, önemli ölçüde geriletildiği için bu bildirinin "düşük dozajlı bir saldırı" gibi yorumlandığını savunarak, " Ama Menderes böyle bir iklimde darbeyle karşı karşıya geldi. Ben burada da an meselesi olacağını düşünüyorum. O nedenle buna kayıtsız kalamayız ve gerekli önlemleri almak zorundayız" değerlendirmesini yaptı.