Mor Çatı'dan erkek şiddetiyle mücadele konferansı; "Erdoğan İstanbul Sözleşmesi'ni bırakmış olabilir ama sözleşme onu bırakmayacak"

Mor Çatı'dan erkek şiddetiyle mücadele konferansı; "Erdoğan İstanbul Sözleşmesi'ni bırakmış olabilir ama sözleşme onu bırakmayacak"

T24 Haber Merkezi

Mor Çatı’nın 09-10 Ekim 2021 tarihlerinde çevrimiçi olarak düzenlediği "Erkek Şiddetiyle Mücadelede Sosyal Çalışmaya Feminist Yaklaşımlar - Dünya Deneyimleri" başlıklı uluslararası konferansın ilk günü tamamlandı.

Konferansın ilk konuşmasını, aynı zamanda İstanbul Sözleşmesi izleme komitesi (GREVIO) raportörü, Türkiye değerlendirme raporunu hazırlayanlardan biri olan Viyana Aile içi Şiddete Karşı Müdahale Merkezi’nden Rosa Logar yaptı. Rosa Logar konuşmasında “kadınlar ve kız çocukları kırılgan bir şekilde dünyaya gelmiyorlar ama kırılgan hale getiriliyorlar” diyerek erkek şiddetinin erkek egemen sistemin sonucu olarak ortaya çıktığının ve ayrım gözetmeksizin destek alan ve veren her kadını etkilediğinin altını çizdi. 

Logar, "Birçok feminist gibi ben de Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çıkma kararı nedeniyle çok endişeliyim. Fakat Erdoğan sözleşmeyi bırakmış olabilir ama bilmelidir ki sözleşme onu bırakmayacak. Yoğun bir şekilde yılmadan çalışan ve şiddete maruz kalan kadınlara destek veren kadın örgütlerine, uzmanlara herkese teşekkür etmek isterim. Her yerde hepimiz için çok iyi bir örnek teşkil ediyorsunuz" dedi. 

Logar, şiddetin kültürelleştirilmesi hakkında da "Özellikle sağ partiler göçmenlerle ilgili böyle bir söylem geliştirdi. Tek bir mülteci bile alınmıyor artık. Belli gruplara yönelik nefret ortaya çıkarılıyor. Şiddetin belli kültürlere atfedilmesi buradaki şiddete maruz kalan kadınların daha fazla korunmasını sağlamıyor" diye konuştu. 

Sosyal Çalışmaya Feminist Yaklaşımlar isimi ilk panelde İngiltere’den Liz Kelly, Almanya’dan Britta Schlichting ve Mor Çatı’dan Açelya Uçan da konuşma yaptı.

"Biz birbirimizi mağdur olarak görmüyoruz"

Liz Kelly konuşmasında şiddetin kadınların kendi hayatları üzerindeki kontrolü kaybetmelerine neden olduğunu, sosyal çalışmaya feminist yaklaşımın kontrolü yeniden tanımlamaya ve daraltılan alanları büyütmeye yönelik olduğunu söyledi. Kelly, "Kadını sadece mağdur olarak algılamak başkalarının da kadınları özne olarak görmemesine neden oluyor. O kişinin gerçekten şiddeti ve etkilerini yaşadığını gözden kaçırıyor bu yaklaşım. Biz birbirimizi mağdur olarak görmüyoruz" diye konuştu. 

Kelly, "Şiddet ve şiddetin yaptıkları kadının zihni bedeni üzerindeki kontrolü kaybettirebiliyor. Ama tabii asla tamamen değil. Feminist uygulamalar kontrolü yeniden tanımlamaya yönelik oluyor. Şiddet tarafından daraltılan alanları büyütmeye çalışıyoruz. Ve sadece güvenlikle ilgili değil, yaşamlarının her alanıyla ilgili seçim yapabilsinler istiyoruz" ifadelerini kullandı. 

"Kadın ve kız çocuklarından yana saf tutmamız önemli"

Britta Schlichting de herhangi bir ataerkil kurumdan bağımsız olarak sığınak çalışması yürütmenin ve bu çalışmada kadınların kendi güçlerinin farkına varmalarını sağlamanın önemini vurguladı.

Schlichting, "Kadın ve kız çocuklarından yana saf tutmamız önemli. Dayanışma öne çıkıyor. Hepimizi birtakım ataerkil iktidar yapılarından payımıza düşeni almışızdır fakat bunu devam ettirmemek önemli. Kadınlar şiddete maruz kaldıklarını bize ispatlamak zorunda değiller. Bazı kadınlar bize geldiklerinde 'bana vurmadı sadece bağırdı' diyorlar. Halbuki bu da şiddettir" ifadelerini kullandı. 

Açelya Uçan da Türkiye’de yasalar ile uygulamalar arasında gittikçe artan çelişkinin kadınları aile dışında birey olarak görmeyen politikalardan kaynaklandığını, bununla mücadele edebilmek için kadınları kendi kararlarını verebilmeleri için cesaretlendiren, destek alan ile veren arasında dayanışmayı esas alan feminist sosyal çalışmada ısrar etmenin gerekli olduğunu söyledi.

Uçan, "Sosyal politika alanını herkesi kapsayacak şekilde genişletmek ve sosyal politikanın feminist eleştirisini ortaya koyarak adım atmak kadınların erkek şiddetinin sosyal ve ekonomik sonuçlarıyla tek başlarına mücadele etmek zorunda kalmayacakları bir dünya yaratacak" ifadelerini kullandı. 

Kadına Yönelik Şiddetle Mücadelede Koordinasyon Pratikleri isimli ikinci panelde ise İtalya’dan Marcella Pirrone, Fransa’dan Ghada Hatem ve Jessica Spraos ve İskoçya’dan Catriona Grant sunum yaptı.

Marcella Pirrone konuşmasında İstanbul Sözleşmesi’nde de tanımlanan çok kurumlu yaklaşımın İtalya’da var olan uygulamadaki örneklerini anlattı ve kişiler üzerinden değil kurumsal ağlar oluşturmanın yetkililerin sorumluluklarını yerine getirmeleri konusunda etkili olduğunu söyledi.

Ghada Hatem ve Jessica Spraos şiddete maruz kalan kadınların birden fazla kuruma başvurmalarının zorlayıcı olduğunun ve birçok kurum arasında koordinasyonu içeren bir çalışmanın öneminin altını çizdiler. Catriona Grant ev içi şiddetin çocuklar üzerindeki doğrudan etkisini ele aldığı konuşmasında şiddetle mücadelede kadınlarla birlikte çocuklara verilmesi gereken destekleri vurguladı.

Konferansın ikinci günü atölye çalışmaları ile devam edecek

Konferans ikinci günü atölye çalışmaları ile devam edecek. Farklı İhtiyaçlar, Farklı Uygulamalar atölyesinde İsveç’ten Jenny Westerstrand, Almanya’dan Ceyda Keskin ve İngiltere’den Şenay Dur, Cinsel Şiddetle Mücadele Mekanizmaları atölyesinde Macaristan’dan Eniko Pap ve İrlanda’dan Cliona Saidlear, Erkek Şiddetine Karşı Mücadelede Alternatif Deneyimler atölyesinde ise Avusturya’dan Tamar Çitak ve ABD’den Angela Mcgraw deneyimlerini paylaşacaklar.