Mor Çatı'nın gönüllü avukatından İstanbul Sözleşmesi 'aileyi bozuyor' diyenlere yanıt: Şiddet ailede başlıyor

Mor Çatı'nın gönüllü avukatından İstanbul Sözleşmesi 'aileyi bozuyor' diyenlere yanıt: Şiddet ailede başlıyor

Melis Karaca

Kadına yönelik her türlü şiddetin önlenmesi amaçlı Türkiye'nin 2011 yılında imzaladığı, 2014 yılında ise uygulanmaya başlanan İstanbul Sözleşmesi'ne dönük açıklamalar gündemdeki yerini koruyor.

Kadın örgütleri sözleşmenin uygulanmadığını ısrarla vurgularken, kimi çevreler ise sözleşme nedeniyle "aile bütünlüğü bozuluyor" iddiasında bulunuyor. Kadın örgütleri, İstanbul Sözleşmesi'ni "toplumsal cinsiyet eşitliği" perspektifine sahip olması nedeniyle önemli buluyor. Aynı zamanda sözleşmenin sadece aile içinde yaşanan şiddete değil, farklı birliktelikler içerisinde yaşanan şiddete odaklandığını söylüyor. 

Mor Çatı’nın gönüllü avukatlarından Perihan Meşeli, sözleşmeye yönelik eleştirileri T24'e değerlendirdi. Meşeli, İstanbul Sözleşmesi'nin aile yapısını bozduğunu iddia edenlere yanıt olarak, "Şiddetin başladığı temel yer aile" dedi. 

İstanbul Sözleşmesi nedir?

"Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi", 121. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi toplantısında, aralarında Türkiye'nin de bulunduğu 13 ülke tarafından imzalandı. “İstanbul Sözleşmesi” olarak bilinen sözleşme 1 Ağustos 2014'te yürürlüğe girdi. 

İstanbul’da imzaya açıldığı için, İstanbul Sözleşmesi olarak adlandırılan sözleşme,  cinsiyet, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği temelli tüm ayrımcılık biçimlerine karşı mücadele edilmesi, erkek şiddetinin önlenmesi, şiddete karşı tedbir alınması, şiddete maruz kalan kadınların zararlarının tazmin edilmesi ve şiddet uygulayan kişilerin şiddet eylemi ile orantılı cezalar ile cezalandırılması konusunda taraf devletlere pek çok yükümlülük getiriyor. 

Sözleşme bugüne kadar kadına karşı şiddet, ev içi şiddet, toplumsal cinsiyete dayalı şiddete ilişkin en kapsamlı tanımlamaları yaparak, Sözleşme’nin güvence altına aldığı hakların yerine getirilmesi bakımından hiçbir ayrımcılık yapılmayacağını düzenlemiştir. Kadına yönelik şiddet, ayrımcılığın bir biçimi olarak fiziksel, cinsel, psikolojik olarak ıstırap verebilecek her türlü eylem, bu eylemler ile tehdit etme, zorlama ve keyfi olarak özgürlüğünden alıkoyma olarak tanımlanırken, ev içi şiddet, ev içinde veya hanede, aynı evde yaşıyor olma, eski veya şimdiki eşler, partnerler arasında olup olmamasına bakılmaksızın her türlü fiziksel, cinsel, psikolojik ve ekonomik şiddettir. Sözleşme toplumsal cinsiyete dayalı şiddeti, kadınlara kadın oldukları için uygulanan ve kadınları orantısız biçimde etkileyen şiddet biçimi olarak ifade etmiştir.

    Niye karşı çıkıyorlar? 

İstanbul Sözleşmesi'nin 'aile bütünlüğünü bozduğu, aileyi parçaladığı' gibi iddialarla feshedilmesi son zamanlarda muhafazakâr çevrenin gündemine geldi. Avukat Meşeli, burada karşı çıkılanın yalnızca İstanbul Sözleşmesi olmadığını vurguladı. "Erkek egemen sistemin bozulması istenmiyor" diyen Meşeli, şiddetin başladığı temel yer aile, aile içi şiddetin önlenmesi gerekiyor. Eşitsiz ilişkiler şiddet doğuruyor ama  bu ilişki yapısının bozulmasını istemiyorlar" diye konuştu.

Avukat Meşeli, 2017'de açıklanan “Aile Bütünlüğünü Olumsuz Etkileyen Unsurlar İle Boşanma Olaylarının Araştırılması Ve Aile Kurumunun Güçlendirilmesi İçin Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu” raporunu hatırlattı. Meşeli bu raporda yalnızca İstanbul Sözleşmesi'nin hedef alınmadığını, Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Yönelik Kanun'un, nafaka tartışmasının da hedef alındığını söyledi. 2017 raporunda zaten zor olan boşanmanın daha da zorlaştırılması için önerilerde bulunulduğunu hatırlattı. 

"Sözleşme var ama uygulanmıyor"

İstanbul Sözleşmesi'yle kadına yönelik şiddetin ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin engellenmesinin amaçlandığını söyleyen avukat Meşeli, "Türkiye övünerek 2011'de sözleşmenin ilk imzacılarından biri oldu, 2014'te de yürürlüğe girdi. Şimdi 2019'dayız peki ne oldu?" sorusunu sordu. 

"Sözleşme var ama uygulanmıyor, örneğin kadınlara özel 'alo şiddet hattı' hâlâ yok" diyen Meşeli, sözleşmede uygulanması öngörülen fakat uygulanmayan pratikleri şöyle sıraladı:

  •  
  • Şiddete maruz kalan kadınlar için destek hattı olması gerekiyor. Türkiye'de bu destek hattı ALO 183, o da kadın, aile, çocuk, şehit yakını, gazilere destek için kapsamlı bir hat. Sözleşmeye göre, kadına şiddet ve ayrımcılık alanında uzmanlaşmış bir hattın çalışması gerekiyor. 
  •          
  • Cinsel şiddet suçlarında cezasızlık büyük bir sorun. Kadın örgütleri cezasızlığın çözümünün      cezaları artırmak olmadığını biliyor. Fakat cinsel şiddete maruz kalmış kadınların özel olarak başvurabileceği, 'kriz merkezi' gibi çalışacak kurumların kurulması şart. 
  •        
  • Sözleşme, eğitim kurumlarına, medya kuruluşlarına, politikacılara toplumsal cinsiyet eşitsizliğini körükleyici bir dil kullanmaması gerektiğini söylüyor. Kadına biçilen rollerin vurgulandığı bir dilin kullanıldığını pek çok alanda hâlâ görüyoruz. 
  •        
  • Her geçen gün kadınlar öldürülmeye devam ediyor. Koruma tedbirleri hiçbir zaman yeterli değil. 

Perihan Meşeli, sözleşmenin kaldırılmasının gündeme gelmesi yerine uygulanması gerektiğine dikkati çekerek, "İstanbul Sözleşmesi'ni canhıraş bir şekilde, coşkuyla savunmalıyız" ifadelerini kullandı. 

6284 sayılı Kanun

TIKLAYIN: İşte İstanbul Sözleşmesi'nin tam metni