15 yıl metal grubu Pentagram’ın solistliğini yapan Murat İlkan’ın, 6 yıl önce yakalandığı MS hastalığını yenmesinin ardından hazırladığı ilk solo albümü “Fanus” raflardaki yerini aldı. Hastalıkla müzik sayesinde mücadele edebildiğini belirten İlkan, “Umutsuzluğa kapılmadığı için kesin bir tedavisi olmayan MS’i yenebildiğini” söyledi.
Pentagram’dan ayrılma kararını, “Pentagram programı çok yoğun bir grup. Çok fazla seyircisi var. Benim orada kalmam, hem o seyirciye hem de Pentagram’a büyük bir saygısızlık olurdu. Çünkü o sırada yarınımın ne olacağı belli değildi. Ben gün sayabilirim. “Bu hastalığı üç-beş senede yenebilirim” düşüncesini kabul edebilirim ama “Beni bekleyin” diye, insanların önünü kesmek çok bencilce olmaz mı?” sözleriyle açıklayan Murat İlkan'ın Bugün gazetesinden Fatih Vural’la gerçekleştirdiği söyleşisinin şu şekilde:
Fanus albümü ve ilk şarkısı ‘Merhaba’ yeni bir başlangıcı anlatıyor. Nasıl bir başlangıçtır bu?
MS hastalığına yakalanmam, bazı şeyleri yapamamam demekti. Her şey bir anda ‘bitti’ noktasına gelebiliyor. Oradan çıkıp tekrar hayranlarımızla buluşabilmek ve müzik yapabilmek çok önemliydi. O da bende “Yeni bir başlangıç” ifadesini doğurdu.
Hiç umutsuzluğa kapıldınız mı?
Hiç kapılmadım. Sadece gün sayıyordum. Ne kadar sürecek bilmiyordum. Sizin kontrolünüzde olan bir hastalık değil.Geçeceğini biliyorsunuz ve gün sayıyorsunuz. Umutsuzluğa düştüğünüz anda, çok daha kötü bir hale gelebilirsiniz.
MS’le mücadele sırasında müzik nerede oldu?
Evimde bir stüdyom var. Her sıkıldığımda orada oturup bir şeyler yazıyor, onları notalara döküyordum. O notaları müzisyen arkadaşlarımla aranje ediyorduk. Bu da insana güç veriyor. En umutsuz hale düştüğünüzde bile sarılacağınız bir mesleğiniz var. Fanus’u da böyle bir ruh haliyle yaptım.
Kayıtları ne kadar sürdü albümün?
Yaklaşık bir sene… Her defasında, hastalığımla ilgili ara vermek zorunda kaldığım zamanlar oldu. Müzisyenler arkadaşlarım, “Seninle devam edemeyiz” de diyebilirlerdi. Ama kardeşim Aykan İlkan -Şebnem Ferah’ın davulcusu- da dâhil, hiç kimsede umutsuzluk olmadı. Bu albümü yapma isteğim, onlara da umut aşıladı.
Fanus, Pentagram çizgisinden farklı bir yolda yürüyor. Albümün parçalı olması mı bunu beraberinde getirdi?
Fanus, progresif bir albüm. Ama o progresiflik içinde farklılıklar gösteren şarkılar var. Böyle olma sebebi de kayıt sürecinin uzun olması. Zaman zaman kafamdaki şeylerin değişebildiği döneme denk geldi. O zaman yazma verimliliğim de yüksekti. O anki ruh halimle bir şarkı çıkmış, koymuşum. Ondan sonra bir tane daha çıkmış, onu da kenara koymuşum. Bu nedenle o parçalılık hissini yaşatıyor olabilir. Çok haklısınız.
Solisti olduğunuz dönemde çıkan ‘Bir’, Pentagram’ın belki de en metafizik albümüydü. Kendi albümünüzde de Mirror, Fanus ve Dil gibi şarkılarda metafizik akıntılar devam ediyor.
Bu benim için özel bir durum değil. Son dönemde yaşadıklarım, bunları çıkarmış ortaya. Kendimi yalnız hissettiğim dönemler oldu. Böyle sıkıntılı dönemlerde etrafınızda çok fazla eş-dost bulamazsınız ya, o duygu.
Hastalık nedeniyle Pentagram’dan ayrıldıktan sonra, grubun dinleyicisi ile ilişkiniz nasıl şekillendi?
Bana çok sahip çıktılar, hâlâ da çıkıyorlar. Bu albüm, bir ‘saygı’ albümü gibi oldu. Sadece Pentagram’ın değil, çok tutucu başka metal dinleyicileri de bu albüme çok saygı duyuyorlar. Murat İlkan, Pentagram’da neyse, burada da o. Ama bu bir solo albüm. Öyleyse beni yansıtmalı.
Fanus’un sembolik anlamı nedir sizde?
“Karanlıkta yalnızlıkta…” diye başlayan o şarkıda çok fazla bir yalnızlık teması var.
Hemen ardından ‘bir umutla…’ diye devam ediyor. Umut hep var mıydı, yoksa hastalıkla mı daha çok farkına vardınız?
Umut, hep hayatımda vardı. Arkadaşlarım arasında da problem çözme yeteneğimle sevilirim. Hastalıktan önce de böyleydi. Karamsar arkadaşlarımı da oradan çekip çıkarmakta yardımcı olduğum çok oldu.
MS olduğunuzu nasıl öğrendiniz?
Yürüyüşlerimde bozukluk olmaya başladı, 2008’in sonu gibi. Ben de iyimser yanımla, “Nasıl yürüyemem ya” deyip, eve koşu bandı aldım. İnatla çıktım üstüne, bir ay sonra başladım koşmaya. “Demek ki bir şey yokmuş” dedim. Sonra bir sıkıntılı dönemim daha oldu. Bu hastalık da öyle dönemlerde çıkıyormuş.
Psikolojik bir sıkıntı mıydı?
Genel bir sıkıntıydı. O dönemde MS yine patladı. Yürüyüşüm bozuldu ve bir daha düzelmedi. Dedik ki, “Bir doktora gidelim.” Beyin cerrahı bir tanıdığımıza gittik. “Bu benim işim değil. Ama çok şanslısın. Bu işi iyi bilen isimlerden birisi benim hocam ve dünya çapındadır” dedi. Gittik ve teşhisi koydular. Sizi yüzde 30 koruyan bir iğne var, onu kullanıyorsunuz. Onun dışında yapılacak çok fazla bir şey yok. Tıbbın çaresiz kaldığı bir hastalık, sonuçta. Vücudun bunu kendi kendine yenebileceğini öğrendiğim gün, hastalıkla savaşmaya başladım. İşin sadece doktorlara bırakılmayacağını anladım.
Bu hastalık, şarkı söylemeyi nasıl etkiliyor?
Hiçbir şekilde etkilemiyor. Bir dönem tekerlekli sandalyede oturdum, onun üzerinde de şarkı söylemekten vazgeçmedim. Enstrümanist olsanız daha fazla etkileyebilir.
Sıfır Km grubunun gitaristi Ant Şimşek’te olduğu gibi…
Bu aralar çok fazla artmış. Bunu doktorlar da söylüyor. Ben ilk gittiğimde Türkiye’de 30 bin kişide olduğu söyleniyordu; ama şu anda sayının 50 binin üzerine çıktığı söyleniyor. Neden olduğu bilinmediği için önlemi de alınamıyor.
MS nedeniyle Pentagram’dan ayrılmak, zor bir karar mıydı?
Pentagram programı çok yoğun bir grup. Çok fazla seyircisi var. Benim orada kalmam, hem o seyirciye hem de Pentagram’a büyük bir saygısızlık olurdu. Çünkü o sırada yarınımın ne olacağı belli değildi. Ben gün sayabilirim. “Bu hastalığı üç-beş senede yenebilirim” düşüncesini kabul edebilirim ama “Beni bekleyin” diye, insanların önünü kesmek çok bencilce olmaz mı?
1990’ların ortalarında pop müziğin zirveye çıktığı zamanlarda, Anatolia albümüyle metal müziği kabul ettirip, bu müziğin kapılarının Anadolu’ya açıldığını gösterdiniz. Zor bir kabullendirme miydi?
Pentagram’la Anatolia’yı yaptığımız o dönemde, ben sabahtan akşama kadar birçok yabancı grubun cover’ını yapıyordum. Hepimiz cover gruplarında çalıyorduk. Her şey kendi kendine gelişti. Türk tarihi üzerine farklı okumalar yapıyor, daha sonra bunu aramızda tartışıyorduk. Bu, ‘Unspoken’ albümüne de yansıdı. Çok başarılı işlerdi. Çünkü Pentagram mesleğine saygı duyan insanlardan oluşan bir grup.
Yurtdışına açılma projeniz var mıydı?
O dönemde, grup üyelerinin ciddi bir askerlik sorunu vardı. Yurtdışına çok davet edildik ama çıkamıyorduk. (Gülüyor) Grupta askerlik yapan sadece Metin (Türkcan) ve bendik. Biz de onları bekliyorduk. O kadar bağlıydık birbirimize. Unspoken’dan sonra, askerlik sorunları çözümlendikten sonra çıkmaya başladık.
Yabancı bir dilde Türkiye’de rock müzik yapmak?
Ben İngilizceyi yabancı bir dil olarak görmüyorum! Dünyada müzik yapılacaksa, fonetik olarak da şarkı söylemeye en uygun dil İngilizce. Şarkı söylemek için en güzel dil. Evrensel bir şey yaptığınızı düşünüyorsunuz, bu en iyi İngilizce ile anlatılır. Bizim fonetiğimiz şarkı söylemeye çok uygun değil.
Buradan bir yabancılaşma eleştirisi çıkıyor mu?
Tabii ki doğru. Türkiye’nin yüzde 100’üne ulaşamam ben, bir İngilizce albümle. “Herkes beni dinleyecek” diyorsanız, Türkçe yapın. Dil nedeniyle bizi dinleyemeyen insanları ben bir kayıp olarak görmüyorum, beni ötekileştirdiğini de düşünmüyorum.
Konser trafiğiniz nasıl gidiyor?
Ülkemizde gündem sürekli değişirken, bundan en fazla müzik etkileniyor. Herkes mesleğine devam ederken, nedense her şeyin yasını müzisyen tutuyor! Yaşananlara biz de üzülüyoruz. Ben bunu bir eğlence albümü olarak yapmadım. Sahnede göbek de atmıyorum. Ama konser veremiyorum. Üniversite festivallerinin hepsi iptal oldu. Ağustos başında, Megadeth’in de yer alacağı Rock Off Festivali’nde çıkacağız. 17 Temmuz’da da Hard Rock Cafe’deyiz.