Muazzez Ersoy, "Her insanın hayata başlangıç noktası vardır. Ben hayata tezgahtarlıkla başladım. Bu işi Beyoğlu ve Galatasaray’da 12 sene yaptım" dedi.
"Çevremdeki herkes sesimin güzel olduğunu söylemeye başlayınca ben de ikna oldum ve bugün buradayım..." diyen Muazzez Ersoy, "Tahsil hayatımı devam ettiremedim. Kasımpaşalıyım ama eli maşalı değilim. Çocukluğum sokaklarda geçti" ifadesini kullandı.
Muazzez Ersoy'un Posta'dan Armağan Çağlayan'a verdiği söyleşi şöyle:
■ Televizyondan aksi ve uzak görünüyorsunuz ama yüz yüzeyken öyle değilsiniz... Her insanda aksilik vardır. İşinde gücünde, akşam evine giden, on günde bir sevdikleriyle yemeğe çıkan, normal biriyim. Dostlarımla kakara kikiri yaparım ama bu onlara özeldir. Günün 24 saatini böyle geçirmem. Dedikodu yaparız ama kimseyi karalamayız. Kimsenin üzüntüsüyle keyiflenmeyiz. Ya ofisimde ya da evimde olurum. ■ Pop albüm yapmak sizin projeniz miydi? Ozan Çolakoğlu ve ekibiyle de çalıştık. Tarzımın dışında bir iş yapmak bana farklı bir enerji verdi.
■ Okumak isteyip de alamadığınız bir pop şarkısı oldu mu? Olmadı. Sevgili Tarkan’dan istediğimde “Seve seve Muzocum” dedi. Yaklaşımı beni çok mutlu etti. Çok güzel kalpli bir insandır. Hepimizin Minik Serçe’si Sezen Aksu’nun parçalarını sahnede severek okuyorum. Yıldız Tilbe’ye borcumu sorduğumda “Ne borcu ya!” dedi. Hepsi şarkılarını gönülden verdi. İsteyip de alamadığım bir şarkı olmadı. ■ Yeni yetişen nesil Türk Sanat Müziği’ni bilmiyor. Size garip geliyor mu? Annelerinden, teyzelerinden biliyorlar. Tıpkı bizim gençliğimizde olduğu gibi popüler müziği daha fazla benimsiyorlar. 13-14 yaşındayken popüler müziği daha çok dinliyordum. Rahmetli annem beni Türk Sanat Müziği’ne motive edince buna kaydım. ■ Başka ne dinlersiniz? Yabancı müzik de dinlerim. Sadece klasik müzik dinlemiyorum. Belki de sözlü müziği seviyorumdur. Müziğe aşık olduğumu repertuvarımdan anlayabilirsiniz. Sahnede Rumca da okudum. Albümlerimde halk müziği de vardır, batıdan örnekler de vardır. Kariyerimde pop da olsun istiyordum. Nihayet yaptık.
"Kasımpaşalıyım ama eli maşalı değilim"
■ İstanbul’a nereden geldiniz?
Babam Karadenizli, annem de Selanik göçmenidir. Ben de burada doğdum. ■ Müziğe nasıl başladınız? Rahmetli dayım 15-20 sene Almanya’daydı. Tatile geldiğinde anneme pikap getirmiş. Annemin de gençliğinde aldığı plaklar vardı. Onları dinlerken müzik sevdam başladı. Masa örtülerinden kostüm, kolonya şişesinden de mikrofon yapardım. Bunlar sahneye atılacak adımların ısınma turlarıymış. ■ Peki, okul ne oldu? Tahsil hayatımı devam ettiremedim. Kasımpaşalıyım ama eli maşalı değilim. Çocukluğum sokaklarda geçti. Bizim semtte, Kasımpaşa’da düğünlerde çok güzel sahneler kurulurdu. Pazarlarda da tezgahların üzerine evlerden halı getirip, kocaman sahne yaparlardı. Bugün parayla kurulamayacak dev bir orkestrayı orada çok rahat kurabilirdiniz. O dönemin büyük solistleriyle çalışan sazları çalardı. Ben o sazlarla sahne yapardım. Bol sazlı okumaya o günlerden alıştım. Daha sanatçı olmadan ustaların önünde okurdum. ■ Yaptığınız ilk iş neydi? Her insanın hayata başlangıç noktası vardır. Ben hayata tezgahtarlıkla başladım. Bu işi Beyoğlu ve Galatasaray’da 12 sene yaptım. Çevremdeki herkes sesimin güzel olduğunu söylemeye başlayınca ben de ikna oldum ve bugün buradayım... ■ Sesinizin güzel olduğunu fark edince ilk kime gittiniz? Müzik eğitimi için ayıracak bütçem yoktu. Garibandık. Bir okul arkadaşımın bütün ailesi müzisyendi. Ona müzik eğitimi almak istediğimi söyledim. Kanun üstadı Bahattin Duyarlar arkadaşımın amcasıydı. Bana yardım etmeyi kabul ettiler. Bahattin ve Baki Duyarlar’dan dersler almaya başladım. Bir şeyler öğrenmeye başlayınca küçük bir tavernada çıktım. Stajyer gibi... Profesyonellik hayatıma Pembe Köşk’le adım attım. ■ Gazinonun sahibi gelip sizi mi izledi? Hayır, kendim aradım. O zaman gazeteler, “Solist fabrikatörü Cahit Çeki filancayı çıkardı” yazardı. “Solist fabrikatörü” lafı kafama takıldı. Gazinoyu aradım, “Sanatçı olmak istiyorum. Çevremdekiler sesimin güzel olduğunu söylüyorlar. Şansımı denemek istiyorum” dedim. Telefona patronu istedim. Cahit Bey randevu verdi. Gittim ama kendisi ortalarda yoktu. Üzüldüm ve geri döndüm. Pes etmedim. Bir aksilik olduğu için randevuya gelmediğini düşünmeye çalıştım. Bir daha aradım. “Beni işlettiğinizi düşündüğüm için önemsememiştim” dedi. “Ciddiye alırsanız bir daha geleceğim” dedim. Gittim. Dinledi ve çok beğendi. İki senelik mukavele yaptık. Aslında anlattığım kadar kolay değildi.
“Bundan sonra senin adın Muazzez"
■ Gazinoda çalışmak o dönem için sıradışıydı. Korkmadınız mı? Allah’a sığınan insanların yüreğinde korku, huzursuzluk, mutsuzluk olmaz. ■ İsminizi kim değiştirdi? Rahmetli Cahit Çeki. “İsmini neonlara yazdım. Gel, gör” dedi. Baktım, adımı göremedim. “Bundan sonra senin adın bu” dedi. Öyle ya da böyle Muazzez Ersoy oldum. İsmimi onurla taşıyorum. ■ Nüfusta adınızı değiştirdiniz mi? Değiştirdim. ■ Aileniz Yıldız mı diyor? Onlar da Muazzez diyor. Ben buyum. ■ Aslında iki hayatınız var gibi... Sevdiğim iki insanın ismini taşıyorum. ■ O kadar yokluktan gelince, ilk kazandığınız parayla ne yaptınız? Aslında çok büyük para da kazanmadım. Mukaveleli bir sanatçıydım. Annem ve babama hediye aldım. Anneme bordo bir elbise, babama oduncu gömleği, ceket ve pantolon aldım. Aileme çok düşkünüm. ■ Şartlar çok mu zordu? Yokluk vardı. Bu işler masraflıdır. Kostümü, ayakkabısı, kuaförü hep paraydı. Belki de makyajımı kendim yapmam o günlerden kalmadır. Şükürler olsun şimdi fazlasıyla imkanım var ama makyajımı hala kendim yapıyorum.
■ Çok ekonomiksiniz... İmkansızlıklar insanı eğitiyor. Kostümümü de ben belirliyorum. Gerekirse modelini kendim çiziyorum. ■ Bu piyasaya girdiğinize hiç pişman olmadınız mı? Hiç! Benim işim çok güzel. İçimdeki aşkı insanlara veriyorum. İşimin gereği çeşitli ülkeleri ziyaret ediyorum. En güzel şekilde ağırlanıyorum. ■ Sizin sektörde arkadaşlık yok mu? Maalesef ama olsa çok hoş olurdu. Linet, İzzet, Aşkın Nur Yengi benim arkadaşlarım. Kırıldığımız zaman kırmadan söyleyebiliyoruz. Rızkı veren Allah’tır. Kimine çok, kimine az verir. Kimi yıllarca oturur. Kimi bir gün bile oturmaz. Dengeyi ölçmek bize düşmez.
■ Televizyon seyrediyor musunuz? İyi bir seyirci değilim. Haberleri izlerim. Sadece Diriliş Ertuğrul dizisini izliyorum ve herkese tavsiye ediyorum. Muhteşem bir dizi olmuş. Yüzyıllar önce neler olmuşsa bugün de aynıları oluyor. ■ Dizilere hiç meraklı olmadınız mı? Elveda Rumeli, Muhteşem Yüzyıl ve Aşk-ı Memnu’yu seyrederdim. Muhteşem Yüzyıl: Kösem’i seyretmiyorum. Yaşanmışlığı yansıtan, tarihimizi çok iyi bilen profesörlerimizin yönlendirdiği dizileri seviyorum. Benim için tarihte büyük olayların olduğu dönemler önemlidir.
■ Çok titiz olduğunuzu duymuştum. Elinizden gelse sahnede giydiğiniz kıyafetleri leğende çitilermişsiniz. Bozulmasalar çitilerdim. Annem de çok titizdi ama ben onu biraz geçtim. Bana, “Senin gibisini görmedim, yaşlanınca b*kunla oynayacaksın” derdi. Evde köpeğim var. Evim her gün silinir süpürülür. ■ Yardımcınıza güvenmeyip, arkasından iş yapar mısınız? 10 yıldır benimle... Çok güveniyorum. Benden de beter. Alerjim olduğu için evi her gün temizliyor. Evim elmas gibi parlar. ■ Siz de benim gibi her yerde uyuyamayanlardan mısınız? Otelde yastığın üstüne baş havlusu seriyorum. Evet, otele gitsem de tülbent sererim her yere! Dolabımı açtığında mis gibi kokar. Kısa paçalı pantolonlar öndedir, uzun paçalar arkada durur. Her şey rengine göre dizilidir, ağazalardaki gibidir. Dağınık bir yerde duramam. Toparlamaya çalışırım. Otele gittiğimde odanın şeklini, düzeni mutlaka değiştiririm.
■ Sosyal medya kullanıyor musunuz? Sosyal medyayı benimseyemedim. Soğuk bir tarafı var. Doğru kullanılmadığı noktalar oluyor. Kişinin gözlerine bakarak birebir konuşmak daha içtendir. Yüz yüze söylenmeyen şeylerin oradan paldır küldür yazılması tuhaf geliyor. ■ Orada ne olduğunu merak etmiyor musunuz? Facebook’a bakıyorum. Bazen güzel bazen nahoş şeyler görüyorum.