Serdar Kaya ilgisiyle iki yazı yayınladık ve sonuncusunun sonunda biz Müslümanların bir zaafından (hatasından) bahsettik: Peygamberlerle velilerin; vahiyle ilhamın arasını kalın çizgilerle ayırmak. Siz buna hiç çekinmeden mucizeyle kerametin ayrımını da katabilirsiniz.
Sorun bu. Okuyucularımın beklediği de bu söylediklerime bir açıklık getirmem.
O yazının sonunda İngilizce’de vahiyle ilhamın aynı sözcükle ifade edildiğini söylemiştim şimdi, mucizeyle kerametin de aynı sözcükle ifade edildiğini söyleyeyim. (Ben dilci değilim; bilenler yanlışlarımı düzeltsin lütfen).
Ne iş.
Serdar’ın kafasını biz Müslümanlar karıştırdık: Şu peygamberdir bu veli; şu vahiydir bu ilham; şu mucizedir bu keramet.
Özürle söylüyorum bu ayrımlar Kur’an’da, hadiste yok: Kelam’da var; biz Müslümanların uydurduğu Kelam’da (Kısaca İslam Felsefesi diyorlar; ki felsefeyle de ilgisi olmayan bir disiplindi; bereket günümüzde yok; fakülteler hariç).
Belli ki müsteşrik (oryantalist) bakış açısına sahip olan Serdar haklı olarak bu kavramların Batı’daki karşılıklarından hareket ederek bize bir şeyler söylüyor: Muhammed (as) peygamberse Ahmed-i Kadıyanî niye peygamber olmasın (Başına adam toplamış; bir de kerameti varmış).
(Önce ben konuşayım; sözü sonra O’na bırakacağım):
1. Peygamberliğin ölçüsü ve/veya ölçütü (kriteri) ne?
2. Vahiyle ilhamı ayıran ne?
3. Mucizeyle kerametin arasındaki fark ne?
Sondan başlıyorum (ola ki Hıristiyanlarla bir ortak paydamız olur): Hiçbir fark yok. Mucize Peygamberlerde de velilerde de olur. Hatta (olumsuz anlamda) şeytanda da olur.
Sondan ikinci sorunun yanıtı: Vahiy tekdir; peygamberlerde de sair bütün yaratılmışların kişiliğinde de tecelli eder. Dikkat ediniz: Tanrı sizi uyaracaksa, O’nun Hz. Muhammed’e ihtiyacı yoktur; size kediden- köpekten, dağdan- taştan, çor çocuğunuzdan da seslenir.
Geriye peygamber kaldı. Kimse ben peygamberim diyerek peygamber olmaz.
Ama (gene Serdar’a hak vererek) başta insanlar olmak üzere bütün yaratılmışların birer elçi olduğunu biz Müslümanlara anlatamadık. Exuperi ne diyordu: ‘’Bizi birbirimize elçi kılan Tanrı’ya hamdolsun’’.
Kur’an’da bir ,‘’Hidayet İmamları’’ ve hadiste de ‘’Beni İsrail Peygamberleri (Peygamber’den önceki Yahudi elçiler)’’ var.
Hidayet İmamları, Kur’an’a göre aynen peygamber işlevini görüyorlar; ama peygamber değiller. Beni İsrail peygamberleri de Muhammed ümmetinin alimleri.
Şimdi siz bütün bu bilgilerden sonra Peygamberlerle velilerin, vahiyle ilhamın, mucizeyle kerametin arasını bu kadar kalın çizgilerle nasıl ayırırsınız.
Cenab-ı hak bu biçareyi böyle çok Beni İsrail peygamberiyle tanıştırdı. Ömrüm mucize izlemekle geçti. Vahye birinci elden tanık oldum. Ama kimseye, Muhammed Aleyhisselam’a, İsa’ya, Musa’ya (Aleyhimüsselam) der gibi peygamber demedim.
Çünkü bütün yaşamım boyunca, şimdi sizlere aktardığım, vahiyler, mucizelerin hepsi bana bir tek şey söyledi:
Peygamber(peygamberler) haktır. Dileyen inanır: ahir ömrümde söylememem gereken şeyler söylüyorum: ömrüm peygamberlerin arasında, vahiyle ve mucizeyle geçti: ama hepsi geçti. Baki olan Allah ve son Peygamberi…
Ne Allah korkusu, ne rızası için yazıyorum: Serdar ve emsalleri aydınlansın için yazıyorum: Serdar! Hepimiz peygamberiz dersen susarım; hiç birimiz dersen gene susarım; ama birini işaret edersen gevezeliğim tutar.
Sana ne diyorum Serdar! Nice peygamberlerle oturup kalktım; ama hepsi faniydiler, bu gün esamileri okunmuyor. Ama İsa, Musa, Muhammed Aleyhimüsselam hep varlar.