Ayşe Böhürler
(Yeni Şafak, 9 Haziran 2012)
Zor Seçim
Allah kimseyi zor seçimlerde bırakmasın. Ancak hepimiz insanız ve "kınadıklarınızı yaşamadan ölmezsiniz" hadisinde anlatıldığı gibi hayatın içinde kendimizde olmasa d,a çocuklarımız için mutlaka zor seçimler ile karşı karşıya geleceğiz. Çünkü dünya bir imtihan yeri ve hiç bir şey bizim planlarımız çerçevesinde gitmiyor. Kürtaj kararı da bu zor seçimlerden birisidir. "Bedenimiz bizimdir" diyen için de, "bedenim benim değildir" diyen için de...
Bu meseleye ilişkin büyük konuşmalar kabilinden yapılan açıklamaları söz konusu dahi etmiyorum. Büyük lokma ye, büyük konuşma sözünün hayata dair önemli bir derinliği olduğuna inanırım. Ancak bu meselenin bu camia arasında "yaşama hakkı" sloganı ile tartışılmaya başlamasının çok yakından bildiğim hikayesini anlatmak istiyorum.
Bu kesimin bu konuya ilgisi 1997'de ki Habitat için Türkiye'ye gelen Katolik dernekleri ve Mormonlar gibi gurupların kürtaja karşı kampanyaları ile başladı. Aralarında çok sayıda sağlık çalışanı olan Hayat Vakfı kadınları bu kampanyaya öncülük etti. Katolik derneklerinden videolar, metinler alındı. Kadın sağlıkçılar bu çerçevede bilimsel veriler, tıp alanındaki yeni keşifleri de dikkate alarak inançlarımızı da yansıtan bir bilgilendirme kampanyası yaptılar.
Bu mesele 2000'li yıllarda aramızda çokça tartışıldı ve bitti. Hayreddin Karaman gibi din âlimlerinden tıp biliminin son bulguları sunularak fikirler alındı.
Amaçları, gelişen tıp bilimi çerçevesinde yapılan tespitlerle anne karnındaki ceninin de insan vasfını kazanmasa da, bir canlı olduğu, çok erken zamanlarda bile hissettiğini anlatmak ve yaşama hakkının korunması konusunda bilinç yükseltmesi sağlamaktı. Doğum kontrolünün önemini anlatmak, kürtajın bir doğum kontrolü gibi kullanılmasının önüne geçmekti.
Birçoğu kadın sağlıkçı olduğu için kürtajın yasaklanmasının sonuçlarını çok iyi biliyorlardı.
Son iki haftadır yapılan tartışmalarda çok rahatsız olduklarını gözlemliyorum. Ancak hiç bir zaman "kürtaj cinayettir", "kürtaj yasaklansın" demediklerini söylüyorlar.
Bu konuya ilişkin Kur'an ve sünnette bir hüküm yok. Âlimlerin fetvaları var. Ancak onların fetva verdikleri dönemin tıbbi bilgileri ve koşulları düşünüldüğünde, o fetvaların bugüne referans olup olmayacağı konusu ayrı bir tartışma konusunu oluşturuyor. Kuran'ın onlarca ayetle haram kıldığı konularda sesini çıkaramayan erkeklerin kadınlar söz konusu olduğunda yükselen sesleri de ayrıca dikkat çekici.
Kısaca muhafazakâr kadınlar asla "bedenimiz bizimdir" demediler ve demeyecekler de. Feminizmin Hıristiyan inancının kadın algısına karşı başlattıkları özgürlük mücadelesine özgü bu sloganı elbette kullanamazlar. Bu onların inançlarına da, değerlerine de aykırı. Ancak kürtaj meselesindeki erkek dilinin hoyratlığı, cahilliği, tartışmalarının kapasitesini görmek, 2000'lerin başlarında dindar kadınların tartışıp idrak etiği meseledeki yeni uyanış ve idrakleri bu kesimin erkek zihniyetinin mıhlanmışlığı konusunda bir hayal kırıklığı ortaya çıkarıyor.